1. | Kapak Cover Sayfa I |
2. | 2018-3 Cilt Tüm Dergi 2018-3 Vol Full Printed Journal Sayfalar 1 - 163 Makale Özeti | |
ÖZGÜN ARAŞTIRMA | |
3. | Premolar çekimli ve çekimsiz tedavinin yüz yumuşak dokuları üzerine etkilerinin incelenmesi The evaluation of premolar extraction and non-extraction treatments on facial soft tissues Delal Dara Kılınçdoi: 10.5505/yeditepe.2018.40427 Sayfalar 7 - 11 GİRİŞ ve AMAÇ: Hastaların ortodontik tedaviye yönelmelerindeki majör gerekçelerin başında yüzlerinin daha güzel, daha estetik görünmesi isteği gelir. Bununla beraber ideal yüz estetiğini sağlayacak olan orto-dontik tedavi yönteminin çekimli mi, çekimsiz mi olması gerektiği konusu ortodonti literatüründe hala tartışmalı olan bir mevzudur. Bu çalışmanın amacı premolar çekimi yapılarak ve premolar çekimi yapılmadan tedavi edilen hastaların tedavi öncesi ve sonrası yumuşak doku profillerinin değerlen-dirme sonuçlarının kıyaslanması ile çekimin hastanın yüz yumuşak dokuları üzerindeki etkilerinin araştırılmasıdır. Çalışmanın sıfır hipotezi: çekimli tedavilerde ve çekimsiz tedavilerde yumuşak do-kularda elde edilecek tedavi öncesi ve sonrası sonuçlar arasında anlamlı farklılık olmayacağıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma toplam 28 hastanın (çekimli tedavi edilmiş 14 hasta ile çekimsiz tedavi edilmiş 14 hasta) tedavi öncesi ve tedavi sonrası sefalometrik filmleri üzerinde NLA (Nasolabial Açı), LMA (Labiomental Açı) açıları ve A'(Yumuşak Doku A Noktası), UL(Üst dudak en ön nokta-sı), LL (Alt dudak en ön noktası), B' (Yumuşak doku B noktası), Pog' (Yumuşak doku Pogonion), Gn' (Yumuşak doku Gnathion), Me' (Yumuşak doku Menton) parametrelerinin (True Vertical Line) TVL' a olan uzaklıklarının ölçülmesi ve bu değerlerin tedavi öncesi ve sonrası sonuçlarının kıyaslan-ması ile oluşturulmuştur. BULGULAR: Çekimli ve çekimsiz ortodontik tedavinin yumuşak dokulara etkisini incelediğimiz bu çalışmada A' noktası, üst dudak ve alt dudakta istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar ortaya çıkmıştır ve klinik olarak anlamlılık sadece çekimli grupta üst dudağın 2mm retraksiyonu nedeniyle görülebilir. Diğer değişiklikler klinik olarak anlamlı bulunamayacak ölçüde azdır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmanın sıfır hipotezi bir grup parametrede anlamlı farklılık oluştuğu için reddedilmiştir. |
4. | Lazer kullanımının kök kanal dentini üzerine uygulanan adezivlerin bağlanma dayanımı üzerine etkilerinin incelenmesi Assessment of effects of laser use on bond strength of adhesives applied on root canal dentin Zeliha Gonca Bek Kürklü, Mehmet Emin Türközdoi: 10.5505/yeditepe.2018.40412 Sayfalar 13 - 19 GİRİŞ ve AMAÇ: Post boşluklarına uygulanan üç aşamalı bir total-etch adezivin, iki aşamalı bir total-etch 535 adezivin, iki aşamalı bir self-etch primerin ve tek aşamalı bir self-etch adezivin Nd: YAG lazer uygulanarak ısıtılmasıyla bağlanma dayanımlarında bir farklılık oluşturup oluşturmadığı araştırılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Deneyde 64 adet üst kesici diş kullanıldı. Kök kanal preperasyonundan sonra kök kanal dolgusu yapıldı. Post boşluğu hazırlandıktan sonra 1. gruptaki örneklere tüm adezivler üretici 540 firma talimatları doğrultusunda uygulandı ve polimerize edildi. 2. grupta 1. gruptan farklı olarak sadece bond üzerine polimerizasyon öncesi Nd: YAG lazer (100 mJ/atım, 10Hz) uygulandı ve polimerize edildi. Bütün gruplarda kanal içine yapıştırma simanıyla post yerleştirildi. Her dişten kesit alındı ve push-out bağlanma dayanımları ölçü ldü. Bağlanma dayanımları değerleri ANOVA ve Tukey testleriyle analiz edildi. BULGULAR: Nd: YAG lazer uygulanan ve uygulanmayan örneklerde en yüksek push-out bağlanma dayanımları sırasıyla CS3>SMP>SB>CSE' dir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Adeziv üzerine Nd: YAG lazer uygulaması kök kanal dentininde adezivlerin bağlanma dayanımını arttırmıştır. |
5. | Oküler protezlerde iris renginin oluşturulmasinda kullanilan yöntemlerin subjektif olarak değerlendirilmesi The subjective evaluation of the methods used in the formation of iris color in ocular prostheses Makbule Heval Şahan, Tuğrul Saygı, Engin Aras, Övül Kümbüloğludoi: 10.5505/yeditepe.2018.04796 Sayfalar 21 - 28 GİRİŞ ve AMAÇ: Göz küresi kaybını restore eden oküler protezler, hastanın fiziksel ve psikolojik sağlığının devam ettirilmesi ve sosyal uyumu için önemlidir. Sağlıklı gözün iris rengine benzer renkte iris oluşturularak hazırlanan estetik bir protez gözünü kaybetmiş olan hastanın toplumda kabul edilirliğini artırır. Bu çalışmada, iris renklendirilmesinde kullanılan dijital görüntüleme ve boyama yöntemleri 3 gözlemci tarafından subjektif olarak karşılaştırılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Oküler protez yapımı için Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’ne başvuran 36 hastaya etik kurul onayı alındıktan sonra ikişer adet oküler protez yapıldı. İrisleri renklendirmek için boyama ve dijital yöntemler kullanıldı. Boyama yönteminde zemin olarak 26 hastada resim kağıdı, 10 hastada ise asetat kağıdı kullanıldı. Protetik işlemler tamamlandıktan sonra renk karşılaştırılması için subjektif değerlendirilmeler yapıldı. Subjektif değerlendirmede, görsel renk değerlendirme cetveli kullanıldı. Oküler protezler, 3 gözlemci tarafından birbirinden bağımsız olarak, doğal göze yakınlık durumu açısından değerlendirildi. Elde edilen veriler SPSS 10.0 for Windows (1999 SPPS Inc., USA) (Statistical Package of Social Sciences) istatistik programında incelenmiştir. BULGULAR: Gözlemcilerin boyama yönteminde kullanılan asetat ve resim kağıdı kullanılarak hazırlanan oküler protezleri için elde edilen verilere göre farkların istatistiksel olarak anlamlı olduğu gözlendi. (p<0.05) TARTIŞMA ve SONUÇ: Gözlemci gruplarından elde edilen verilere göre, boyama yönteminin sağlıklı irisi taklit etmede dijital görüntülemeden daha iyi bir yöntem olduğu saptanmıştır. Kesin yargılar için daha çok sayıda hasta ve uzun dönem klinik takip gerekmektedir. |
6. | Dental implant cerrahisinde preoperativ ve postoperativ anksiyete durumunun değerlendirilmesi Assessment of preoperative and postoperative anxiety in patients who undergo surgical procedures for tooth implants Ulviyya Mammadova, Kemal YamalıkPMCID: PMC14 doi: 10.5505/yeditepe.2018.68077 Sayfalar 31 - 36 GİRİŞ ve AMAÇ: Dental fobi dental implant cerrahisi için kontreendikasyon oluşturmamaktadır. Dental implant cerrahisi psikolojik ve fiziyolojik etkileri sonucunda nadiren heyati tehlike oluşturan, son der-cede stressli bir işlem olarak algılanan, uygulanması kolay ve iyileşme süresi kısa süren işlemler-dendir. Dolayısı ile bu işlemlerde hastalarda oluşan anksiyete daha ilgincdir. Çalışmanın amacı, dental implant cerrahisi uygulanan hastaların preoperatif ve postoperatif anksiyete durumunun değer-lendirilmesi ve cinsiyetin, yaşın, sosyodemografik faktörlerin, yapılacak dental implantın anatomik bölgesinin, tek implant, birden fazla implant ve implanta ek olarak sinus lift gibi durumların anksiye-te değeri üzerine etkisini araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya, dental implant cerrahisi planlanan yaşları 18 ila 70 arasında değişen 59 kadın, 42 erkek toplam 101 hasta dahil edilmiştir. Hastaların anksiyete seviyyesini değer-lendirmek için Durumluluk-Sürekli Kaygı Envanteri (STAI-I ve STAI-II), kullanılmıştır. BULGULAR: Çalışmaya katılan hastalarda preoperatif ve postoperatif anksiyete durumu karşılaştırıldığında preoperatif aşamada tüm hastaların kaygı seviyelerinin yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Yaş, cinsiyet, sistemik hastalıkların varlığı ile dental kaygı arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır (p>0,05). Bununla birlikte; eğitim durumu ile dental anksiyete arasında ilişki oldugu tespit edilmiştir (p<0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada dental anksiyete gelişimini önlemede, en önemli faktörlerden birinin eğitim düzeyinin yükseltilmesi olduğu saptanmıştır. Hastaların minimum anksiyete seviyesinde tutulması işlemin hekim ve hasta için daha rahat gerçekleştirilmesini sağlayacaktır. |
7. | AH Plus’ın geleneksel yöntem ya da PIPS aktivasyonu ile uygulanan yıkama solüsyonlarıyla muamele edilmiş kök dentini yüzeyini ıslatabilirliği Wettability of AH Plus on root dentin treated with irrigation solutions with conventional methods or PIPS activation Makbule Bilge Akbulut, Arslan Terlemez, Ahmet Burçin Batıbaydoi: 10.5505/yeditepe.2018.06978 Sayfalar 39 - 44 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu in vitro çalışmanın amacı; epoksi rezin içerikli kök kanal patının (AH Plus) sodyum hipoklorit (NaOCl), klorheksidin glukonat (CHX), etilendiamintetraasetik asit (EDTA) yıkama solüsyonlarının geleneksel yöntemle ya da foton indüklü fotoakustik dalgalanma (PIPS) aktivasyon tekniğiyle uygulandığı dentin yüzeyini ıslatabilirliğini değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma için 60 adet tek köklü diş hazırlandı ve dişler silikon ölçü maddesi içerisine sabitlendi. Silikon sertleştikten sonra dişler bukkolingual yönde dikey olarak iki parçaya ayrıldı. Bir yarım diş örneği tekrar silikon içerisine yerleştirildi. Örnekler 6 deney grubuna ayrıldı (n=10) ve şu yıkama prosedürleri uygulandı: Grup 1, NaOCl; Grup 2, CHX; Grup 3, EDTA; Grup 4, NaOCl+PIPS; Grup 5, CHX+PIPS; Grup 6, EDTA+ PIPS. İşlem görmeyen diğer yarım diş örneklerinden rastgele seçilen 10 tanesi kontrol grubu olarak kullanıldı ve distile su içerisinde bekletildi. Bir damla kök kanal patı her bir kuru dentin yüzeyine damlatıldı. Kanal patı ve kök dentini arasındaki temas açısı dinamik temas açısı ölçüm cihazıyla belirlendi. Veriler, tek yönlü varyans analizi ile istatistiksel olarak analiz edildi. BULGULAR: Ortalama temas açısı değerleri NaOCl grubunda 60.93°, CHX grubunda 57.77°, EDTA grubunda 64,61° olup deney grupları ve kontrol grubunun temas açıları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p>0,05). Yıkama solüsyonlarının PIPS ile aktivasyonu AH Plus’ın ıslatma davranışını değiştirmemiştir (p >0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu in vitro çalışmanın sınırları dahilinde yıkama solüsyonunun türü ve uygulama metodu AH Plus’ın ıslatma davranışını etkilememiştir. |
8. | Uzamış stiloid proçes ile tonsillektomi ilişkisinin incelenmesi: Vaka Kontrol Çalışması Investigation of the relationship between elongated styloid process and tonsillectomy: A Case Control Study Melek Taşsöker, Sevgi Şenerdoi: 10.5505/yeditepe.2018.77487 Sayfalar 47 - 51 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızın amacı literatürde stiloid proçes (SP) uzamasındaki nedenlerden biri olarak tartışılan tonsillektomi cerrahisinin SP uzaması ile ilişkisini belirlemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: İlk muayene amacı ile kliniğimize başvuran hastalar üzerinde gerçekleştirilen çalışmada, vaka grubunu 5 yıl ve daha fazla süre önce tonsillektomi operasyonu geçirdiğini belirten hastalar oluşturmuştur. Kontrol grubu tonsillektomi öyküsü olmayan bireylerden, vaka grubunun yaş ve cinsiyetleri göz önüne alınarak eşleştirme tekniği ile oluşturulmuştur. 24 vaka ve 24 kontrol olmak üzere 48 hasta uzamış SP açısından incelemeye alınmıştır. Ölçümlerde hastaların panoramik radyografileri kullanılmıştır. 30 mm üzeri ölçümlerde SP, uzamış kabul edilmiştir. BULGULAR: Sağ ve sol SP uzunlukları vaka ve kontrol grubu arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki göstermemiştir (p>0.05). Bununla birlikte sağ ve sol tarafta vaka grubunda SP uzunlukları daha fazladır. Sağ ve sol taraf ayrı ayrı incelendiğinde, sağ SP’nin uzamış olma durumu vaka ve kontrol grubu arasında anlamlı fark gösterirken (p<0.05), sol SP göstermemiştir (p>0.05). Yaş ve cinsiyet parametreleri ile SP uzamışlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki görülmemiştir (p>0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Tonsillektomi operasyonu boyun bölgesinde cerrahi bir travma oluşturması sebebiyle reaktif olarak SP uzamasında rol sahibi olabilir. Daha büyük çalışma grupları, bu sonucun doğrulanmasında faydalı olacaktır. |
9. | Farklı Seviyelerde Yapay Olarak Oluşturulmuş Horizontal Kök Kırıklarının Tespitinde İki Apeks Bulucunun Doğruluğunun Karşılaştırılması Effectiveness of Two Apex Locators to Determine Simulated Horizontal Root Fractures Dilara Arslan, Demet Altunbaş, Alper Kuştarcıdoi: 10.5505/yeditepe.2018.22755 Sayfalar 53 - 57 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı yapay olarak oluşturulan horizontal kök kırıklarının teşhisinde iki farklı elektronik apeks bulucu cihazın (Dentaport ZX and Rootor) etkinliğinin karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: 40 adet tek köklü çekilmiş daimi diş her bir grupta 20 adet olmak üzere 2 guruba ayrıldı. 0.25 mm kalınlığında elmas separe kullanılarak köklerin orta ve apikal üçlü hizasında horizontal kırık hatları oluşturuldu. Aljinat model içine yerleştirilen kökler üzerinde her iki apeks bulucu ile horizontal kırık hatlarının tespiti 10 K eğesi kullanılarak yapıldı. Gerçek ölçümler aynı eğe kullanılarak stereomikroskop (SMZ 800, Nikon, Tokyo, Japan) kullanılarak tespit edildi. Gerçek ve elektronik ölçümler arasındaki fark hesaplandı. İstatistiksel incelemelerde Mann-Whitney U ve Wilcoxon Eşleştirilmiş İki Örnek Testi testleri kullanıldı. BULGULAR: Dentaport ZX ve Rootor apeks bulucuların orta ve apikal horizontal kırık seviyelerinde elektronik ve gerçek ölçümlerin farklarının ortalamaları sırası ile -0.12 ± 0.27; 0.09 ± 0.38; -0.10 ± 0.25; 0.18 ± 0.53 mm’dir. Dentaport ZX orta horizontal kırık seviyesinde 18 örnekte ve apikal horizontal kırık seviyesinde 19 örnekte, Rootor ise orta horizontal kırık seviyesinde 12 örnekte ve apikal horizontal kırık seviyesinde 11 örnekte gerçek ölçümlere kıyasla ±0,5 mm içerisinde tespitler yapmıştır. Her iki kırık seviyesinde Dentaport ZX ile Rootor’a ait ölçüm değerleri arasındaki farklılık istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p<05). Ancak Dentaport ZX ile Rootor gruplarının kendi içerisinde orta ve apikal kırık seviyeleri ölçüm değerleri arasında istatistiksel farklılık tespit edilmemiştir (p>.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Dentaport ZX ile yapılan ölçümler gerçek ölçümlerden daha kısa tespit edilirken, Rootor ölçümleri daha uzun tespit edilmiştir. Ayrıca ±0.5 mm içerisinde elde edilen ölçüm sayısı Dentaport ZX’de Rootora göre daha fazladır. Bu koşullar altında; Dentaport ZX ile yapılan ölçümlerin daha kabul edilebilir olduğunu söyleyebiliriz. |
10. | Diş Hekimliği Fakültesi Öğrencilerinin Beden ve Organ Bağışına Bakışı Attitudes of Dental Students Towards Body and Organ Donation İzem Mağazacı, Mete Büyükertan, Ömer Uysal, Hüseyin Avni Balcıoğludoi: 10.5505/yeditepe.2018.35220 Sayfalar 59 - 65 GİRİŞ ve AMAÇ: Medikal teknolojinin sunduğu yüksek imkanlarla birlikte tıbbi pratiğin geldiği aşamada artık kalp, akciğer, karaciğer, böbrek, barsaklar, pankreas gibi organların transplantasyonu son derece yüksek bir başarıyla gerçekleştirilmektedir. Bu yüksek başarı, doğal olarak artan bir talebi de beraberinde getirmektedir. Ancak talebe cevap verebilmek için öncelikli koşul yeterli bağışın sağlanabilmesidir. Bununla da bağlantılı olarak; yüksek donanımlı tıp fakültelerine ve donanımlı hekimlere olan ihtiyaç da artmakta olup kaliteli eğitim için gerekli materyalin sağlanması zorunluluğu doğmaktadır. Kaliteli tıp eğitiminin en önemli eğitim materyallerinden kadavraya olan ihtiyaç son yıllarda iyice belirginleşmiştir. Toplumda, eğitimde kullanılmak üzere kadavra olarak bedenini ve transplantasyon için organlarını bağışlama düşüncelerini etkileyen birçok faktör vardır. Bu faktörler yaş, din, kültür, kişilik, eğitim seviyesi, ölüm görüşü, beden imajı, önceki bağış deneyimleri, insani endişeler, etik kriterler olarak sıralanabilir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin organ bağışı ve kadavra konularına yaklaşımı incelenmektedir. Anket sorularının cevaplanmasında öğrencilerin edindikleri diş hekimliği eğitiminin belli bir farkındalık düzeyi oluşturup oluşturamadığına dair bir yorumlamayı mümkün kılabilmesi açısından katılımcıların ilk 2 sınıf ve son sınıf olarak gruplandırılması planlanmıştır. BULGULAR: Eğitim seviyesindeki artışın organ ve kadavra bağışının gerekliliğinin farkındalığı gözlenmiştir. Genel anlamda organ bağışına verilen destek yüksek oranda izlenmiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Katılımcıların, kadavra kullanımının bilimsel araştırmalarda ve tıp eğitiminde gerekliliğine dair olumlu görüşlerine rağmen; beden bağışına verdikleri desteğin düşük oranda olduğu saptanmıştır. |
11. | Diş hekimliği öğrencilerinin pedodonti kliniğine ilişkin metaforik algıları Metaphorical perceptions of dental students towards pediatric dentistry clinic Burak Buldur, Çiğdem Çukurcu, Özge Nur Güvendi, Mevlüt Kayabaşı, Merve Nur Aydındoi: 10.5505/yeditepe.2018.41636 Sayfalar 67 - 72 GİRİŞ ve AMAÇ: Metaforlar, insanların belirli bir olguya ilişkin algılarının daha detaylı bir şekilde betimlenmesinde kullanılan güçlü araçlardır. Bu araştırmanın amacı, diş hekimliği öğrencilerinin pedodonti bölümüne ilişkin algılarını metaforlar aracılığıyla belirlemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma grubu kolaylama örnekleme ile seçilen 441 diş hekimliği fakültesi öğrencisinden oluştu. Katılımcılara, "Pedodonti Kliniği....... gibidir, çünkü............." ifadesi doldurtuldu. Pedodonti bölümüne ilişkin üretilen metaforların hangi kavramsal kategoriler altında toplandığı, bu kavramsal kategoriler arasında katılımcıların cinsiyet ve sınıflarına (preklinik veya klinik) göre anlamlı farklılık olup olmadığı incelendi. Araştırmada nitel ve nicel veri toplama tekniklerinin birarada kullanıldığı karma metod kullanıldı. BULGULAR: Araştırma sonuçlarına göre öğrencilerinin pedodonti bölümüne ilişkin ürettiği metaforlar 4 kavramsal kategoriye ayrıldı. Bunlar: 1) Eğitici bir yer, 2) Korkutucu bir yer, 3) Tedavi edici bir yer, ve 4) Oyun alanı gibi bir yer olarak pedodonti bölümü. Cinsiyet yönünden gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>.05). Sınıf seviyesine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<.05). Klinik öğrencileri daha çok eğitici ve tedavi edici kategorilerinde yüksek dağılım gösterirken, preklinik öğrencileri ise korkutucu ve oyun alanı kategorilerinde yüksek dağılım gösterdi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Metafor analizi ile yapılan bu çalışmanın diş hekimliği öğrencilerinin algılarının belirlenmesinde faydalı bir ölçüm aracı olduğu görüldü. |
12. | Jüvenil idiyopatik artritli hastalarda temporomandibular eklem tutulumu ve ağız diş sağlığı bulguları Oral health and temporomandibular joint involvement of patient with juvenile idiopathic arthritis Figen Eren Giray, Başak Durmuş, Ferhan Ertuğral, Müferet Ergüven, İlknur Tanboğadoi: 10.5505/yeditepe.2018.55265 Sayfalar 73 - 79 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, İstanbul'daki büyük bir eğitim-araştırma hastanesine gelen ve JIA teşhisi konmuş çocuk hastaların ağız ve diş sağlığı durumlarını ve TME tutulumlarını değerlendirmek ve yaş ile cinsiyet eşleşmesi yapılmış sağlıklı çocuklar ile karşılaştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmada, JIA teşhisi konmuş 35 çocuk hasta ile yaş ve cinsiyet eşleşmesi yapılmış 35 sağlıklı çocuk dahil edilmiştir. Yapılan muayenede demografik verilerin yanında çürük indeksi (DMFT ve dmft), TME bulguları (disfonksiyon, ağrı, ses, kısıtlı hareket), yüz karakteristikleri (mikrognati, retrognati, anterior open-bite) ve ilaç tedavileri kaydedilmiştir. Oral hijyen, 3 standart epidemiyolojik indeks (gingival index, plak indeksi ve oral temizlik indeksi) ile değerlendirilmiştir. BULGULAR: Çalışma yaşları 6 ile 16 arasında değişmekte olan, 28’i (%40) erkek ve 42’si (%60) kız olmak üzere toplam 70 çocuk üzerinde yapılmıştır. Çocukların yaş ortalaması 10,28±3,49 yıldır. JIA grubu ile kontrol grubu arasında çürük açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. JIA grubunda kontrol grubuna göre yüksek oranda ağrı, ses ve kısıtlı hareket gözlenmiş, ancak aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. JIA grubunun gingival indeks düzeyi, kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu sonuçlar, JIA’ nın multidisipliner yönetiminde düzenli ağız-diş sağlığı hizmetinin rolünü vurgulamaktadır. |
13. | Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne başvuran çocuk hastalarda Hepatit B, C ve HIV seroprevalansı Seroprevalence of Hepatitis B, C and HIV of children patients referred to Erciyes University Faculty of Dentistry Zeynep Aslı Güçlü, Zekiye Hidayet, Dilek Günay Canpolat, Fatma Doğrueldoi: 10.5505/yeditepe.2018.33043 Sayfalar 81 - 84 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu tanımlayıcı araştırmada Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’ na başvuran ve tedavileri genel anesteziyle yapılmış olan 0-15 yaş arası çocukların hepatit B, hepatit C ve HIV seroprevalanslarının saptanması amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na 2014 Ocak - 2017 Haziran tarihleri arasında başvurmuş, dental tedavileri genel anestezi altında gerçekleştirilmiş, rutin kan tetiki bulunan 0-15 yaş arası toplam 3350 çocuk çalışmaya dâhil edilmiştir. Çocuk hastanesine yönlendirilerek hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), hepatit B yüzey antikoru (anti-HBs), hepatit C antikoru (anti-HCV) ve HIV antijen-antikor (HIV Ag/Ab) ve değerleri tespit edilmiş olan hastaların sonuçları değerlendirilmiştir. BULGULAR: Çalışmaya alınan çocukların sadece 2 (%0.0005)’ sinde HBsAg pozitifliği ve 1 (%0.0002)’ inde anti-HCV pozitifliği tespit edilmiştir. Araştırmada anti-HIV pozitif olan çocuk olmadığı saptanmıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada Kayseri ili ve çevresindeki çocuklarda hepatit B, hepatit C ve HIV enfeksiyon düzeyinin konuyla ilgili yapılan diğer çalışmalara kıyasla daha düşük olduğu bulunmuştur. Hepatit B enfeksiyonundaki düşüşün Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen aşılama programının bu yörede başarılı bir şekilde devam ettiği ve anne-babaların konuyla ilgili bilinç düzeylerinin artması bu düşüşte etkili olmuş olabilir. |
14. | Supernumere dişler ne sıklıkta görülürler? Retrospektif radyografik pilot çalışma Supernumerary teeth, how often do we meet them? A pilot retrospective and radiographical study Fatih Cabbar, Muammer Çağrı Burdurlu, Çınar Kulle, Berk Tolonay, Akanay Çopuroğlu, Ata Mert Yasa, Rukiye Ceren Beker, Özge Şen, Sait Emre Kalaycıoğlu, Can Karakurt, Süeda Doğrusöz, Büşra Karadoi: 10.5505/yeditepe.2018.93585 Sayfalar 85 - 89 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, her bir hastanın panoramik radyografisini inceleyerek, süpernümere dişleri olan hastaların sıklığını ve klinik özelliklerini değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya Üniversite Diş Hastanesi hastalarının toplam 30066 panoramik radyografisi dahil edildi. Her hasta, süpernümere dişler için miktarına, dişlenme tipine, lokalizasyonlarına ve morfolojilerine göre sınıflandırıldı. Hastaların demografik verileri de kaydedilerek birlikte değerlendirildi. BULGULAR: Çalışmaya katılan hastaların %45'i erkek, %54'ü kadındı ve yaş ortalaması 39,32±18,71 idi. Supernümere dişleri olan 163 hasta vardı (%0,056). Süpernumer dişler için erkek / kadın oranı 1,33: 1 idi. Erkeklerde kadınlardan anlamlı derecede daha fazla bulundu (p <0,05). Maxillanın mandibuladan %59 daha sık etkilendiği görüldü. Supernümere olan 163 dişten ek morfoloji en sık %39,5 idi. 30 yaşın altındaki hastalarda diğer yaş gruplarına göre daha fazla supernümere diş vardı (p <0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada supernümere dişlerin çoğunluğu 30 yaşın altındaki erkeklerde görüldü, en sık maksillada ve suplemental morfolojide izlendi. |
15. | Rekürrent aftöz stomatitli hastalarda ağız sağlığına bağlı yaşam kalitesinin değerlendirilmesi The evaluation of oral health related quality of life in patients with recurrent aphthous stomatitis Esma Kürklü Gürleyen, Kadriye Peker, Gülsüm Akdoi: 10.5505/yeditepe.2018.63308 Sayfalar 91 - 96 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, rekürrent aftöz stomatitli (RAS) hastalarda ağız sağlığına bağlı yaşam kalitesinin değerlendirilmesi ve belirleyenlerinin tespit edilmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu kesitsel çalışmanın örneklemini RAS tanısı konulan gönüllü 85 hasta oluşturmaktadır. Veriler sosyo- demografik, davranışsal, klinik değişkenler ile Ağız Sağlığı Etki Ölçeği (OHIP-14)’nin yer aldığı anket formu aracılığı ile toplanmıştır. Ülserlerin klinik özelliklerinin değerlendirilmesinde Ülser Şiddeti Skorlaması (USS) kullanılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistik, Mann-Whitney U test, Spearman korelasyon katsayısı ve çoklu doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. BULGULAR: Çalışmada 35’i kadın (%41,2), 50’si erkek (%58,8), ortalama yaşı 39,17±14,29 olan toplam 85 hasta yer almaktadır. Cinsiyet (p=0,001) ve medeni durum (p=0.044) açısından OHIP-14’ün psikolojik rahatsızlık alt ölçeğinde anlamlı fark bulunmuştur. Çalışma durumu, eğitim, sigara ve alkol kullanımı açısından OHIP-14 toplam puan ve alt ölçek puanlarında anlamlı fark saptanmamıştır. İkili analizlerde, OHIP-14 toplam puanı ile aile öyküsü, ülser süresi, sıklığı, ağrı düzeyi, toplam USS skoru ve hastalık süresi arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Çok değişkenli regresyon analizinde; USS toplam puanı (ß=0.635; p<0,001), ağız sağlığı algısı (ß=0.285; p<0,05) ve medeni durum (ß=0.232; p<0.05) yaşam kalitesindeki toplam varyansın %25’ini açıklayan en önemli belirleyen olarak bulunmuştur. TARTIŞMA ve SONUÇ: Minör RAS’lı hastalarda ağız sağlığına bağlı yaşam kalitesinin en önemli belirleyeni olarak USS, ağız sağlığı algısı ve medeni durum bulunmuştur. Rutin klinik uygulamalarda OHIP-14’ün, ağız sağlığı algısı, sosyo-demografik özellikler ve USS’nin sübjektif sağlığın ölçümlenmesinde birlikte kullanılması fayda sağlayacaktır. |
16. | Mandibular gömülü üçüncü molar dişler ile mandibular kanal arasındaki ilişkinin dental volümetrik tomografi ile değerlendirilmesi Evaluation of the relationship between an impacted mandibular third molar and the inferior alveolar canal using cone-beam computed tomography Mohammed Ghazı Allan Salahaldın, Berkem Atalaydoi: 10.5505/yeditepe.2018.40326 Sayfalar 99 - 103 GİRİŞ ve AMAÇ: Oral cerrahide inferior alveolar sinirin korunması çok önemlidir; Bu nedenle, anatomik pozisyonu, cerrahi müdahalelerden önce kesin olarak tanımlanmalıdır. Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT), sınırlı bölgelerde doğru yüksek çözünürlüklü görüntüler sağlayabilir, böylece inferior alveolar kanalın (İAK) yolunu ve diğer anatomik yapılarla ilişkisini bulmak için kullanılabilir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu retrospektif çalışmaya İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Oral ve Maksillofasiyal Cerrahi Anabilim Dalı'na Kasım 2015-Mart 2016 tarihleri arasında başvuran 100 hasta dahil edildi. Her bir katılımcıdan mandibular üçüncü molar dişlerin değerlendirilmesi için panoramik radyografi ve KIBT alındı. Olgular mandibuler üçüncü molar dişleri ile panoramik radyografi ve KIBT'deki İAK arasındaki anatomik ilişkiye göre sınıflandırıldı. Veriler, Tukey testi kullanılarak karşılaştırıldı. BULGULAR: Mandibular üçüncü molar diş ve İAK incelendiğinde, İAK'nın 62 olguda 1 mm'den daha yakın olduğu ve 28 olguda mesafenin 1-2 mm arasında olduğu saptanmıştır. Mesafenin 2 mm'den fazla olduğu 10 olguda İAK ve dişler birbirine karışmamıştır. Bulgularımız İAK'nın retromolar bölgeden molar bölgeye indiğini ve premolar bölgeye çıktığını gösterdi. Bukkal kemik molar bölgede daha kalın iken, lingual kemik, premolar bölgede daha kalındır. TARTIŞMA ve SONUÇ: KIBT, inferior alveolar sinir hasarını önlemek için oral ve maksillofasiyal cerrahi işlemlerden önce yararlıdır. |
17. | Monolitik Zirkonya - Rezin Siman Bağlantısına Farklı Yüzey İşlemlerinin Etkisi Effect of Various Surface Pretreatments on Monolithic Zirconia-Resin Cement Bonding İpek Çağlar, Sabit Melih Ateş, Fatih Mehmet Korkmaz, Zeynep Yeşil Duymuşdoi: 10.5505/yeditepe.2018.04880 Sayfalar 105 - 110 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, monolitik zirkonya restorasyonlara uygulanan kumlama ve farklı içerikli primerlerin monolitik zirkonya ile rezin siman arasındaki bağlantı dayanımına etkisini incelemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: 10 mm çapında 3 mm yüksekliğinde 50 adet disk şeklinde monolitik zirkonya örnek rastgele 5 gruba ayrıldı (n=10): Grup 1, kontrol grubu; Grup 2, Al2O3 ile kumlama; Grup 3, kumlama+Monobond Plus uygulaması; Grup 4, kumlama+Z-Prime Plus uygulaması; Grup 5, kumlama+Alloy Primer uygulaması olarak belirlendi. Örneklerin işlem gören yüzeylerine kompozit rezin siman polimerize edildi. Simantasyon işlemi sonrası örnekler 24 saat distile suda bekletildi ve üniversal test cihazı ile makaslama bağlanma dayanımı testi uygulandı. Sonuçların istatistiksel analizi tek yönlü ANOVA ile yapıldı ve sonrasında Tukey HSD testi kullanılarak gruplara ait ortalamalar karşılaştırıldı. Sonuçlar a=0.05 için anlamlı kabul edildi. BULGULAR: En yüksek makaslama bağlantı dayanım değerini grup 4 (14.67 ± 1.78 MPa) gösterirken, en düşük makaslama bağlantı dayanım değerini grup 1 (2.05 ± 0.58 MPa) gösterdi. Primer uygulanan gruplar kumlama ve kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek makaslama bağlantı dayanım değerleri gösterdi (p<0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Fosfat monomer içerikli primer kullanımının kumlama ile kombine edilmesi monolitik zirkonya ile rezin siman arasındaki bağlantı dayanım değerini arttırabilmektedir. |
OLGU RAPORU | |
18. | Çocuk hastada bilateral mandibular kondil kırığı ve tedavisi: Bir Olgu Sunumu A bilateral mandibular condylar fracture in a child patient: A Case Report Gökhan Gürler, Çağrı Delilbaşı, Emine Öğütdoi: 10.5505/yeditepe.2018.08769 Sayfalar 113 - 117 Mandibula kondil kırıkları ciddi komplikasyonlara neden olabilen maksillofasiyal yaralanmalardır. Kesin bir tedavi yöntemi olmayıp farklı parametreler ve cerrahların kişisel tecrübeleri açık veya kapalı yöntemlerin tercih edilmesinde belirleyicidir. Özellikle çocuk hastalarda kapalı yöntem, açık yönteme oranla daha çok tercih edilmektedir. Bu olgu sunumunda, düşme sonrası kliniğimize başvuran 4 yaşındaki kız çocuğunda tespit edilen izole bilateral mediale deplase subkondiler kırığın, okluzyonu yükseltilmiş Essix plak ve elastikler yardımıyla tedavisi ele alındı. Erken dönemde uygulanan fizik tedavi ve 4 hafta süresince yapılan haftalık kontrollerde Essix plağın posterior oklüzal yüzeyinin kademeli olarak aşındırılmasıyla normal okluzyon sağlandı. Düzenli aralıklarla yapılan 3,5 yıllık takipte herhangi bir komplikasyon, gelişim bozukluğu veya çene hareketlerinde problem gözlemlenmedi. |
19. | Protezle ilişkili travmatik ülser ile karışan skuamöz hücreli karsinom: Bir Olgu Sunumu Squamous cell carcinoma confused with denture-related traumatic ulcer: A Case Report Duygu Ölmez, Nursel Akkaya, Sema Duraldoi: 10.5505/yeditepe.2018.42714 Sayfalar 119 - 122 Yüzey epitelinden kaynaklanan skuamöz hücreli karsinom ağız bölgesinde en sık görülen malign tümördür. Kronik sigara kullanımı, alkol tüketimi, radyasyon ve onkojenik virüsler etiyolojik faktörler olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte, tütün ve alkol kullanmayan hastalarda da ortaya çıkabilmektedir. Doku uyumu bozuk protezlerin oluşturduğu kronik irritasyonun etiyolojide rol oynayıp oynamadığı konusu ise tartışmalıdır. Klinik olarak sıklıkla ağrısız ülserler biçiminde oluşabileceğinden, proteze bağlı oluşan travmatik ülserler ile karıştırılması olasıdır. Bu raporda, proteze bağlı travmatik ülser gibi tedavi edilmeye çalışılmış, iyileşmemesine karşın malign karakterde olma olasılığı göz ardı edilmiş olan bir skuamöz hücreli karsinom olgusunun klinik ve radyografik bulguları sunulmuştur. Diş hekimleri özellikle protez kullanan yaşlı hastalarda ağız kanserlerinin görülme riskinin yüksek olması nedeniyle dikkatli olmalıdır. Erken tanı hayati önem taşıdığından, iki hafta içinde iyileşmeyen lezyonlar malignite yönünden değerlendirilmelidir. |
DERLEME | |
20. | Maddenin dördüncü hali: Plazma ve atmosferik basınçlı soğuk plazmaların diş hekimliğinde kullanımı The fourth state of matter: Plasma and applications of atmospheric pressure cold plasmas ın dentistry Diğdem Küçük, Utku Kürşat Ercan, Serhat Köseoğludoi: 10.5505/yeditepe.2018.09609 Sayfalar 125 - 136 Maddenin 4. hali olan plazma içerdiği aktif plazma bileşenleri; pozitif ve negatif iyonlar, elektronlar, fotonlar, ultraviyole, uyarılmış atomlar veya moleküller, radikaller, nötral atom veya moleküller sayesinde sanayide, endüstride, gıda mühendisliği ve tekstil gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Tıp ve diş hekimliğinde canlı dokularda zarar oluşturmaksızın dezenfeksiyon sağlanması ve yara iyileşmesinin hızlandırılması hala güncel ve önemli bir konudur. Plazmanın bir çeşidi olan atmosferik basınçlı soğuk plazmalar ısıl etki oluşturmaksızın dezenfeksiyon, hücre-doku biyostimülasyonu, yüzey modifikasyon ve/ veya aktivasyon etkinliklerini gerçekleştirmektedir. Bu derleme yazısında plazma hakkında genel bilgiler verildikten sonra tıpta, diş hekimliğinde ve periodontolojide atmosferik basınçlı soğuk plazmaların kullanımı anlatılmıştır. |
21. | Dudak-damak yarıklı bireylerde görülen doğumsal ve gelişimsel problemler Congenital and developmental problems seen in patients with cleft lip and/or palate Nilüfer İrem Tunçer, Alev Yılmazdoi: 10.5505/yeditepe.2018.85047 Sayfalar 139 - 149 Dudak ve/ya damak yarıkları (DDY) kraniyofasiyal bölgenin en sık görülen doğumsal defektlerinden biridir. Yumuşak ve sert dokuları her üç boyutta etkileyen bu anomali, büyüme ve kraniyofasiyal yapıların hareketiyle dördüncü bir boyut da kazanır. Anne karnında teşhis edildiği an itibariyle başlayan, oral bölgeyle sınırlı görünüp vücudun diğer pek çok bölgesini etkileyen bu anomali hem DDY’li birey hem de aile için zorlu ve uzun bir süreçtir. Bu bireylerde sıklıkla rastlanan problemler; beslenme problemleriyle ilişkili büyüme ve gelişim anomalileri, solunum problemleri, orta kulak enfeksiyonları, konuşma ve öğrenme problemleri, normalden sapmış nazomaksiller, pterygomaksiller ve farengeal anatomi ile ilişkili problemler, maksiller sinüs oluşumunda görülen problemler ve sinüzit, dental problemler, tükürük yapısındaki farklılıklar, oral ve nazal halitozis, oral kandida kolonizasyonu, oral hijyen ve periodontal sağlıkla ilgili problemler, psikolojik ve nörolojik problemler ve DDY’nin eşlik ettiği diğer anomalilerdir. Bireyin gerek yaşamsal fonksiyonlarını gerekse de hayat kalitesini önemli ölçüde etkileyen bu problemlere yönelik doğru ve etkili bir tedavi yaklaşımı sunabilmek için hekimin görülmesi muhtemel bütün doğumsal ve gelişimsel anomalilere hâkim olması gerekir. |
22. | Diş hekimliğinde günübirlik cerrahi anestezisi One a day surgery anesthesia in dentistry Adnan Noyandoi: 10.5505/yeditepe.2018.38257 Sayfalar 151 - 163 Diş Hekimleri her zaman korkan veya mental özürlü hastaları tedavi ederler. Bu hastalar çok dikkatli seçilmelidir çünkü yandaş hastalıkları da vardır. Günübirlik anestezi uygun fiyat ve kolay çözümler içerdiğinden ve güvenli olmasından dolayı tercih edilir yöntemdir. Bu yöntemi uygulayacak ekip ve ekipman akredite edilmiş olmalıdır. Ekip elemanları mutlaka diş hekimliğinde günübirlik anestezi konusunda bilimsel gelişmeleri izlemelidir. Hastaların anestezi öncesi değerlendirilmesinde günübirlik anestezi ekibi hastalarla iyi iletişim kurmalı ve hastanın sıkıntılarını anlama açısından etkili olmalıdır. Bu makalenin amacı, genel anestezinin diş hastalıklarını nasıl etkilediğinin anlaşılması için bir temel oluşturmak ve diş sağlığı çalışanlarına yardımcı olmaktır. |