1. | 2021-3 Cilt Tüm Dergi 2021-3 Vol Full Printed Journal Sayfa I |
2. | Kapak Cover Sayfa II |
3. | İçindekiler Contents Sayfa III |
ÖZGÜN ARAŞTIRMA | |
4. | Üçüncü molar dişlerin retrospektif olarak incelenmesi Retrospective investigation of third molar teeth Merve Sarıdoi: 10.5505/yeditepe.2021.96636 Sayfalar 154 - 158 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, üçüncü molar dişlerin gömülülük durumlarını, açısal pozisyonlarını ve sürme seviyelerini radyografik olarak incelemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya yaş aralığı 18-72 arasında değişen 553 hasta dahil edildi. Üçüncü molar dişlerin gömülülük durumu Venta ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmaya uygun olarak incelendi. Dişlerin açısal pozisyonları Winter sınıflamasına göre, sürme seviyeleri ise Archer’in yapmış olduğu sınıflamaya göre değerlendirildi. BULGULAR: 553 hastada 886’sı üst (%49,46) ve 905’i alt (%50,53) üçüncü molar diş olmak üzere 1791 diş incelendi. 1791 dişin 1076’sı (%60,07) sürmüş, 462’si (%25,79) gömülü ve 253’ü (%14,12) yarı gömülüdür. Üçüncü molar dişlerde en çok gözlenen açısal pozisyonlar sırasıyla vertikal (%60,97), distoangular (%19,76), mezioangular (%13,23), horizontal (%5,58) ve bukkolingual pozisyondur (%0,44). Üçüncü molar dişlerde en çok görülen sürme seviyesi A seviyesi (%65,71) iken en az görülen C seviyesidir (%15,68). TARTIŞMA ve SONUÇ: Oral ve maksillofasiyal cerrahinin temel yapıtaşlarından olan üçüncü molar dişlerin çekimi, çene cerrahlarının en sık yaptığı operasyondur. Bu yüzden bu dişlerin gömülülük durumlarının, pozisyonlarının ve sürme seviyelerininin belirlenmesi önemlidir. Böylece üçüncü molar dişlerin tedavi planını doğru şekilde yapmak ve bu dişlerin çekimi esnasında meydana gelebilecek komplikasyonları minimalize etmek mümkündür. |
5. | Smoothielerin nano kompozit rezinlerin mikrosertlik ve renk değişimi üzerine etkisi The effect of smoothies on the microhardness and color change of nano composite resin Burcu Oğlakçı, Leyla Fazlıoğlu, Ayşenur Tunç, Zümrüt Ceren Özduman, Evrim Dalkılıçdoi: 10.5505/yeditepe.2021.45822 Sayfalar 159 - 165 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, smoothielerin nano kompozit rezinlerin mikrosertlik ve renk değişimi üzerine etkisini araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: İki farklı tipte nano kompozit rezin kullanılmıştır: nano hibrit(Charisma Topaz, Kulzer GmbH) ve supra- nanohibrit kompozit rezin(Estelite Asteria, Tokuyama Corp.) Toplam 120 adet disk şeklinde kompozit rezin örnek, teflon kalıplar (4x2 mm) kullanılarak hazırlanmıştır (N=60). Tüm örnekler, LED ışık cihazı kullanılarak polimerize edilmiş (1000 mW/cm2) ve bekletilme içeceklerine göre 4 alt gruba ayrılmıştır: pembe smoothie, avokadolu smoothie, portakal suyu ve distile su. İçeceklerde bekletilme öncesi ve sonrası, mikrosertlik değerleri (n=5), Vickers sertlik cihazıyla ve renk değerleri( n=10) ise spektrofotometre ile ölçülmüştür. Mikrosertlik ve renk değişim verileri, Kruskal Wallis, Dunn, iki yönlü varyans ve Bonferroni testleri kullanılarak değerlendirilmiştir (p<0.05). BULGULAR: Tüm içecekler Estelite Asteria’nın mikrosertlik değerlerinde azalmaya neden olurken; sadece avokadolu smoothie Charisma Topaz’ın mikrosertlik değerlerinde azalmaya neden olmuştur. İçecekler kıyaslandığında; Charisma Topaz için; distile su, avokadolu smoothieye göre istatistiksel olarak daha fazla mikrosertlik değişimine neden olurken(p<0.05); Estelite Asteria için içecekler arasında istatistiksel olarak bir fark bulunmamıştır(p>0.05). Charisma Topaz için, avokadolu smoothie ve distile su, portakal suyuna kıyasla istatistiksel olarak daha fazla renk değişimine neden olurken (p<0.05); Estelite Asteria için avokadolu smoothie, pembe smoothie ve distile suya kıyasla istatistiksel olarak daha fazla renk değişimine neden olmuştur (p<0.05). Kompozit rezinler kıyaslandığında; portakal suyunda bekletme sonrası, Estelite Asteria, Charisma Topaz’a göre istatistiksel olarak daha fazla mikrosertlik değişimi göstermiştir(p<0.05). Ayrıca, distile suda bekletme sonrası, Charisma Topaz, Estelite Asteria’ya kıyasla istatistiksel olarak daha yüksek mikrosertlik ve renk değişimi göstermiştir (p<0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Smoothieler, her iki kompozit rezinde benzer mikrosertlik değişimine neden olmuştur. Ayrıca, nanohibrit kompozit rezinde smoothieler arasında renk değişimi açısından fark gözlenmemişken; supra-nanohibrit kompozit rezinde avokadolu smoothie, pembe smoothieye kıyasla daha fazla renk değişimine neden olmuştur. |
6. | Premaksillada nadir bilinen bir anatomik oluşum: Canalis sinuosus A rare known anatomical structure in the remaxilla: Canalis sinuosus Melike Güleç, Sevgi Özcan, Kaan Orhan, Melek Taşsökerdoi: 10.5505/yeditepe.2021.82997 Sayfalar 166 - 170 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı canalis sinuosus (CS) olarak bilinen maksillar anterior bölgedeki anatomik yapının konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile incelenmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: 258 bireye ait (116 erkek, 142 kadın) KIBT görüntüleri retrospektif olarak taranmış, CS varlığı incelenmiştir. Alveolar kemik seviyesinde sonlanan en az bir kanalın görülmesi durumunda CS var olarak kodlanmıştır. CS ile yaş, cinsiyet ve bulunduğu konum arasındaki ilişki belirlenmiştir. Verilerin analizi için SPSS V.21 yazılımı (IBM Corp., Armonk, NY, USA) kullanılmış olup p<0.05 seviyesinde anlamlı kabul edilmiştir. BULGULAR: Bireylerin yaş ortalaması 40±18 yıl (11-90) olarak hesaplanmıştır. Çalışmada KIBT kaydı incelenen 258 bireyin %70,2’sinde (182 birey) en az bir tarafta alveolar kemik seviyesinde CS görülmüştür. 258 hastada toplam izlenen CS sayısı 339’dur. CS varlığı ile yaş ve cinsiyet arasında bir ilişki tespit edilememiştir (p>0.05). CS’nin konumu en yüksek oranda (%60.9) bilateraldir (p=0.000, p<0.01). TARTIŞMA ve SONUÇ: Anterior maksillanın cerrahi öncesi KIBT incelemeleri, CS gibi (%70.2) anatomik varyasyonların sebep olabileceği komplikasyonların önlenmesinde büyük önem arz etmektedir. |
7. | Süt dişlerinde demir ilacına bağlı renklenmeler üzerine yüzey örtücü kullanımının etkisi The effect of surface sealants on discoloration of primary teeth related to iron syrups Emine Kayadoi: 10.5505/yeditepe.2021.64426 Sayfalar 171 - 176 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, süt dişlerine uygulanan yüzey örtücü ajanların, çocuklarda kullanılan iki farklı formdaki demir şurubunun meydana getirdiği renklenme üzerindeki etkisinin incelenmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada toplam 66 adet çürüksüz süt dişi, her bir grupta 11 adet örnek bulunacak şekilde rastgele 6 gruba ayrıldı. Fe+2 (ferröz sülfat) içeren Ferrum Haussman (Vifor International Inc., İsviçre) ve Fe+3 (ferrik polimaltoz) içeren FerroSanol B (UCB Pharma GmbH, Almanya) demir şurubu kullanıldı. Kontrol grubu olarak distile su tercih edildi. Her bir şurup ve kontrol grubundaki örneklerin yarısına yüzey örtücü ajan olarak BisCover LV (Bisco Inc., Itasca, IL, ABD) uygulandı ve diğer yarısına herhangi bir işlem yapılmadı. Her bir diş örneği günde 3 kere 8 saat aralıklarla 2’şer dakika bulunduğu gruba göre demir şuruplarına veya distile suya batırıldı. Toplamda 252 daldırma döngüsü uygulandı. Renk değişimleri spektrofotometre (Vita EasyShade Advance 4.0, Ivoclar Vivadent, Liechtenstein) kullanılarak ölçüldü. İki yönlü varyans analizi, renk değişiminin değerlendirilesinde kullanıldı. BULGULAR: Fe+2 içeren demir şurup grubundaki dişler Fe+3 içeren demir şurubu grubundaki dişlerden daha fazla renk değişimi gösterdi. (p<0,001) Tüm gruplarda yüzey örtücü uygulanan dişlerde uygulanmayan dişlere göre daha fazla renk değişimi görüldü. (p<0,001) TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu invitro çalışmada Fe+2 içeren demir şuruplarının Fe+3 içeren şuruplara göre daha fazla renklenmeye neden olduğu görüldü. Yüzey örtücü ajanlar süt dişlerinde demir ilacına bağlı oluşan renklenmeleri önlemekte etkili değildir. |
8. | Alkol içermeyen iki farklı ağız gargarasının geçici restorasyon materyallerinin renk değişimine etkisi The effect of two different mouthrinses without alcohol on color change of temporary restoration materials Burcu Diker, Bahar Elterdoi: 10.5505/yeditepe.2021.63644 Sayfalar 177 - 182 GİRİŞ ve AMAÇ: Mevcut çalışmanın amacı iki farklı ağız gargarasında bekletilen dört farklı geçici restorasyon materyallerinin renk değişimlerinin karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Silikon kalıp yardımıyla bis-akril kompozit rezin ve polimetil metakrilat (PMMA) içerikli dört geçici restorasyon materyalinden 14 mm çapında ve 2 mm yüksekliğinde toplam 84 örnek hazırlandı. Hazırlanan örnekler distile suda 1 hafta bekletildikten sonra başlangıç renk değerleri ölçüldü. Distile su (kontrol) ve ağız gargaralarına (Listerin ve Klorhex) maruz bırakılacak şekilde 3 alt gruba ayrıldı (n=7). Günde 2 dakika kullanım ile 1 yıllık kullanıma denk gelecek şekilde toplam 12 saat sıvılarda bekletildi ve tekrar renk ölçümleri yapıldı. İki ölçüm arasındaki renk değişim değerleri CIEDE2000 formülü ile hesaplandı ve iki yönlü varyans analizi (ANOVA) ile incelendi (a=,05). BULGULAR: Geçici materyallerin renk değişimleri materyal (p=,000) ve gargara (p=,004) tipinden anlamlı olarak etkilendi. Materyalden bağımsız olarak gargaraların renk değişimi üzerine etkisi değerlendirildiğinde Klorhex ile distile su arasında anlamlı bir farklılık görülmezken, Listerin grubunda en yüksek renk değişikliği gözlendi. Sadece materyallerin etkisi değerlendirildiğinde bis-akril kompozit rezin grubunda (Acrytemp ve Protemp 4), PMMA grubuna (Temdent ve Imident) göre daha fazla renk değişimi gözlemlendi (p<,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada kullanılan geçici restorasyonların renk değişimi, materyal ve gargaralara bağlı olarak değişim gösterdi. En az renk değişimi PMMA grubundan Temdent’te görülürken, Klorhex Listerin’den daha az renk değişimine neden oldu. Bununla birlikte tüm gruplardaki renk değişimleri klinik olarak kabul edilebilir aralıktaydı. |
9. | Arctiin maddesinin lipopolisakkarit indüklü periodontal hastalık modeli üzerindeki antienflamatuvar etkinliğinin incelenmesi: Pilot çalışma Anti-inflammatory effects of arctiin in a rat model of lipopolysaccaharideinduced periodontal disease: A pilot study Ahmet Aydoğdu, Elif Eser Acarel, Hasan Alaçamdoi: 10.5505/yeditepe.2021.05945 Sayfalar 183 - 189 GİRİŞ ve AMAÇ: Arctiin maddesinin birçok dokuda enflamasyonu inhibe ettiği gösterilmiştir ancak bu etkilerin periodontal dokularda da olup olmadığı araştırılmamıştır. Bu çalışmanın amacı arctiin maddesinin periodontal hastalıklı rat gingival dokularında pro-enflamatuvar sitokin seviyelerinde bir azalmaya neden olup olmadığını incelemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma 30 adet erkek Sprague-Dawley sıçan ile yapıldı. Deneysel periodontal hastalık, kontrol grubu (n = 10) hariç, sıçanların birinci ve ikinci sol maksiller azı dişleri arasına lipopolisakkarit (LPS) enjekte edilerek oluşturuldu. Deney gruptaki sıçanlar rastgele iki gruba ayrıldı (Grup DP: Deneysel plasebo-Dimetil sülfoksit (DMSO); Grup DA: Deneysel Arctiin, herbiri n = 10). 21 gün boyunca günde bir kez ağızdan gavaj yapıldı. Daha sonra tüm hayvanlara ötenazi uygulandı, dişeti örnekleri alındı ve interleukin-1ß (IL-1 ß) ve tümör nekroz faktörü- a (TNF-a) ELISA ile analiz edildi. BULGULAR: Kontrol grubu, deney grupları (Grup DP ve DA) ile karşılaştırıldığında diş eti dokusuna, IL-1ß ve TNF-a seviyeleri kontrol grubunda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde az bulundu (P<0,001). DA grubu ise DP grubuna göre istatistiksel olarak daha düşük seviyelerde pro-enflamatuvar sitokin seviyeleri gösterdi (P<0,001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Arctiin maddesinin, LPS ile indüklenmiş periodontitisli sıçanların gingival dokularında proinflamatuar sitokin düzeylerini düşürdüğü gösterilmiştir. |
10. | Düşük taper açısına sahip güncel NiTi döner aletlerin döngüsel yorgunluk dirençlerinin kıyaslanması Comparison of cyclic fatigue resistance of novel NiTi rotary instruments with low taper angle Ahmet Demirhan Uygun, Yahya Güven, Mehmet Ünaldoi: 10.5505/yeditepe.2021.70894 Sayfalar 190 - 195 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, 60° ve 90° eğimli kanallarda 25/.04 uç boyut ve taper açısına sahip K3XF, 2Shape ve VDW. ROTATE NiTi döner aletlerinin döngüsel yorgunluğa bağlı kırılma dirençlerinin karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada toplam 90 olmak üzere 30 adet K3XF, 30 adet 2Shape ve 30 adet VDW.ROTATE eğesi kullanıldı. Eğeler iki alt gruba ayrıldıktan sonra 60° ve 90° eğimli ve 3 mm eğim yarıçapına sahip yapay paslanmaz çelik kanallarda döngüsel yorgunluk direnç testine tabi tutuldu. Eğelerin kırılma zamanları bir dijital kronometre yardımıyla belirlendi. Kırık parçaların uzunlukları ise hassas kumpas yardımıyla ölçüldü. Veriler istatistiksel olarak Kruskal Wallis H-testi ve post hoc Tamhane T2 testi ile istatistiksel olarak incelendi (p<0.05). BULGULAR: VDW.ROTATE grubu 60° ve 90° eğimli her iki kanalda istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek döngüsel yorgunluk direncine sahipti (p<0.05). K3XF grubu her iki farklı kanalda istatistiksel olarak 2Shape TS1 grubuna göre döngüsel yorgunluğa karşı daha dirençli bulundu (p<0.05). Her iki farklı kanalda eğeler arasında kırık parça uzunlukları kıyaslandığında istatistiksel açıdan fark yoktu (p>0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Döngüsel yorgunluğa karşı direncin incelendiği bu çalışmada %4 taper açısına sahip eğeler kullanılmıştır. VDW. ROTATE eğeleri döngüsel yorgunluğa karşı en yüksek kırılma direncine sahipti. 2Shape eğeleri döngüsel yorgunluğa karşı en düşük dirençli gruptu. |
11. | Atatürk Üniversitesi diş hekimliği fakültesi son sınıf öğrencilerinin yaşlı bireylere karşı tutumunun değerlendirilmesi Attitudes toward the older adults among the senior dentistry students at the University of Atatürkdentist in Turkey Merve Köseoğlu, Funda Bayındırdoi: 10.5505/yeditepe.2021.79836 Sayfalar 196 - 201 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi son sınıf öğrencilerinin, yaşlı bireylere karşı tutumunun incelenmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu kesitsel çalışma, Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde öğrenim gören 103 son sınıf öğrencisi arasında, Erzurum, Türkiye’de yapılmıştır. Yaş Bazlı Semantik Diferansiyel (YSD) indeksinin Türkçe versiyonu hazırlanarak bir web anket oluşturulmuştur. Diş hekimliği öğrencilerinin demografik özellikleri ve çocukluğunda ebeveynleri ve büyükanne ve/veya büyükbabaları ile aynı evde kalıp kalmadıkları, ileride yaşlı bireyleri tedavi etme konularındaki isteklilikleri, geriatrik hastaları tedavi etmeyi sevip sevmedikleri hakkında bilgi toplanmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen verilerin istatistiksel analizi, tanımlayıcı istatistikler ve Student t test ile yapılmıştır. BULGULAR: Ortalama YSD skoru 3.9 olarak bulunmuştur. Total YSD skoru cinsiyetler arasında farklılık göstermemiştir (P=.192). Büyük anne ve/veya büyük babasıyla yaşayan ve yaşamayan öğrencilerin YSD skorları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (P=.248). İleride meslek yaşamında yaşlı hastaları tedavi etmek isteyen ve istemeyen öğrencilerin YSD skorları arasında ise farklılık bulunmuştur (P<.001). Ayrıca, günlük pratikte yaşlı hastalara bakmayı seven öğrencilerin indeks skorları, sevmeyen öğrencilerden daha yüksek bulunmuştur (P<. 001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Öğrencilerin yaşlı bireylere karşı tutumu genel olarak pozitif bulunmuştur. Çocukluğunda büyük anne ve/veya büyük baba ile yaşamak, öğrencilerin tutumunu etkilememiştir. Günlük pratiğinde ve gelecekte yaşlı bireyleri tedavi etme konusunda istekli olan öğrencilerin tutumu, istekli olmayanlardan daha pozitif bulunmuştur. |
12. | Hiperlipidemi için kullanılan statin tedavisinin kemik etkilerini implantolojide basit bir yöntemle gözlemlemek mümkün müdür? Is it possible to observe the bone effects of statin theraphy used for hyperlipidemia by a simple method in implantology? Volkan Çağrı Dağaşan, Ayça Türer Cabbardoi: 10.5505/yeditepe.2021.38039 Sayfalar 202 - 206 GİRİŞ ve AMAÇ: Oral ve maksillofasiyal cerrahide rutin işlemlerden biri olan dental implant uygulamalarında, osseointegrasyon sürecinde kemik yoğunluğu önemli olduğundan, bu çalışmada hiperlipidemi nedeniyle statin grubu ilaç kullanan ve hiç kullanmamış hastaların basit periapikal radyografilerinde kemik yoğunluğunun incelenmesi ve klinisyenler için faydalı olabilecek bir ilişkin varlığının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Yaşları 55 ile 65 arasında değişen (59,72±3,21) 300 kadın hastanın 300 periapikal radyografisi değerlendirildi. Hastalar 2 gruba ayrıldı; en az 1 yıldır statin kullanan ilaç grubu (n: 200) ve statin kullanmayan kontrol grubu (n: 100). Hastaların yaşı, periapikal radyografi lokalizasyonu ve kemik yoğunluğu parametreleri, sigara içip içmediği kaydedildi. Osteoporotik ajan kullanan, metabolik kemik hastalığı, kemoterapi veya radyoterapi öyküsü olan, erkek ve American Anesthesiologist Association (ASA) III ve üzeri olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. BULGULAR: Radyografilerin lokalizasyonuna göre sayı ve yüzdesi: Anterior mandibula (76; %25,33), anterior maksilla (77; %25,67), posterior maksilla (89; %29,67), posterior mandibula (58; %19,33) olarak izlendi. Atorvastatin (n: 148) ve Rosuvastatin (n: 52) kullanılan statin ilaçları olup, kemik yoğunluğu değerleri sırasıyla 111,33±22,46 ve 105,62±8,8, kontrol grubunda 109,97±26,60 olarak gözlendi. Gruplar arası ve ilaç grubu içerisinde Atorvastatin ve Rosuvastatin arasında istatistiksel olarak anlamlı fark izlenmedi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Statinlerin etkileri literatürde iyi belirlenmiş olmasına rağmen, bu çalışmanın sonuçlarına dayanarak, günlük klinik rutinde kullanılan periapikal radyografilerde anabolik etkiler gözlenmemiştir. |
13. | Hyaluronik asit kullanımının interdental papil yapılandırılması üzerine etkisinin değerlendirilmesi Effect of the use of hyaluronic acid at the structure of interdental pink aesthetics Seray Keçeli Onat, Bahar Alkaya, Mustafa Özcan, Onur Uçak Türerdoi: 10.5505/yeditepe.2021.64325 Sayfalar 207 - 213 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, izole interdental papil kaybı olan bölgelerde hyaluronik asit kullanımının papil dolumu üzerine etkilerinin incelenmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu randomize, klinik kontrollü çalışmada, 24-44 yaşları arasındaki 11 hastadaki 89 papil bölgesi (Sınıf l ve Sınıf ll), iki gruba ayrılarak (Grup l: Sondalama ile enflamasyon oluşturulan grup (SEG), Grup ll: sondalama yapılmayan grup (SG)), hyaluronik asit enjeksiyonu ile tedavi edildi. Tedavisonrası interdental papil bölgesindeki papil dolum oranı değerlendirildi. BULGULAR: Papil kaybının olduğu bölgelerde (siyah üçgen alanlarda) milimetre cinsinden yükseklik ve genişlik ölçümleri yapıldı ve bu ölçümler detaylı ve standartize edilen fotoğraflar üzerinde yapılan alan ölçümleri ile teyit edildi. Grup l (SEG): Başlangıç periodontal tedaviyi (BPT) takiben interdental papil kaybı olan bölgelere tekrarlanan sondalama işlemi (her papil bölgesinde 10 kez) uygulanarak deneysel enflamasyon oluşturuldu. Bunu takiben 2. günde hyaluronik asit enjeksiyonu gerçekleştirildi. Grup ll (SG): BPT’yi takiben interdental papil kaybı olan bölgelere hyaluronik asit enjeksiyonu gerçekleştirildi. Hastalar ilk enjeksiyon seansından sonraki 2. ve 4. haftalarda çağırılıp hyaluronik asit uygulaması tekrarlandı. Hastalarda hyaluronik asit enjeksiyonunun başlangıcından sonraki 1. ve 3. aylarda klinik ölçümler tekrar edildi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmanın sonucunda; gruplar içerisinde başlangıç alan ölçümleri ile 120. gün alan ölçümleri arasında istatiksel olarak anlamlı fark elde edilmişken (p=0.0001); iki grup arasında anlamlı bir fark tespit edilememiştir (p>0,05). |
14. | Geçici restorasyon materyallerinin yüzey aşınmalarının değerlendirilmesi Evaluation of surface wear of provisional restorative materials Merve Benli, Olivier Huckdoi: 10.5505/yeditepe.2021.46547 Sayfalar 214 - 219 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, üç farklı geçici restorasyon materyalinin yüzey aşınma davranışlarının karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, üç grup (grup PM: Polimetil metakrilat; grup PE: Polietil metakrilat, grup BİS: Bis-akril kompozit rezin) ve toplam 60 adet örnekten (n=20) oluşmaktadır. Aşınma testi için çiğneme simülasyon cihazı kullanılmış olup, örnekler 10000,20000 ve 30000 devirlerde teste tabi tutulmuştur (5-55°C, termal siklus). Örnek yüzeylerinde oluşan aşınma miktarının belirlenmesinde temassız optik profilometre kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel olarak değerlendirilmesinde Shapiro-Wilk, iki yönlü varyans analizi ve Tukey testleri ile Univariate yönteminden yararlanılmıştır (p<0,05). BULGULAR: Elde edilen verilere göre, aşınma miktarı gruplar arasında anlamlı bir farklılık oluşturmaktadır (p<0,001). En yüksek ortalama aşınma değeri PE grubunda (186,2(39,34) μm) iken, en düşük ortalama değer BİS grubunda (92,82(10,79) μm) elde edilmiştir. Çiğneme devir sayısının da aşınma miktarına etki ettiği saptanmış olup (p<0,001), tüm grupların ortalama faset derinlikleri 10000 devirde 112,64 (22,77) μm, 20000 devirde 149 (47,05) μm ve 30000 devirde 170,76 (48,93) μm’dir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmada değerlendirilen parametrelere göre, BİS, PM ve PE’ye göre daha fazla aşınma direnci göstermektedir. Bu nedenle, uzun dönem geçici restorasyon kullanımında BİS materyali önerilirken, kısa dönemli klinik gereksinimlerde PM veya PE materyalleri uygulanabilir. |
DERLEME | |
15. | Çocuklarda daimi birinci büyük azı dişlerinin kontrollü çekimi Controlled extraction of permanent first molar teeth in children Büşra Karaağaç Eskibağlar, Buket Aynadoi: 10.5505/yeditepe.2021.48278 Sayfalar 220 - 225 Daimi birinci büyük azı (DBBA) dişleri; daimi dişlenmeye ait okluzyonun sağlanmasında kilit rol üstlenmekte, çiğneme fonksiyonuna önemli derecede katkısı olmakta ve diğer dişlerin sürmesinde rehber görevi görmektedir. Bununla birlikte, DBBA dişleri çürük nedeniyle en sık kaybedilen ve çürüğe en yatkın olan dişlerdir. Bu dişlerin kontrolsüz çekilmesi pek çok olumsuz duruma sebep olmaktadır. Uygun zaman ve doğru oklüzyon koşullarında daimi birinci büyük azı dişlerinin kontrollü çekilmesi hastanın ortodontik tedavi ihtiyacını minimuma indirecektir. Bu derlemede; kötü prognozlu daimi birinci büyük azı dişlerinin kontrollü çekim prosedürleri anlatılarak, ideal oklüzyonu sağlamak için gerekli olan faktörler belirtilmiştir. |
16. | Diş aşınmalarının sınıflandırılması ve teşhiste kullanılan indeksler Classification of tooth wear and indexes used in diagnosis Sezgi Cinel Şahin, Çağrı Koyaldoi: 10.5505/yeditepe.2021.71602 Sayfalar 226 - 234 Çürüksüz diş yüzey kayıpları olarak tanımlanan atrizyon, abrazyon, erozyon ve abfraksiyon lezyonları etiyolojileri farklı olsa da temelde diş yapılarında değişiklikle kendilerini gösterir ve ‘‘diş aşınmaları’’ olarak nitelendirilir. Diş aşınmaları klinisyenler için ciddi bir problem oluşturmaktadır. Ancak özellikle terminolojideki farklılıklar ve diş sert doku kaybının teşhisinde, sınıflandırılmasında ve takibinde kullanılabilecek çok sayıda indeksin varlığı nedeniyle literatürdeki klinik ve epidemiyolojik çalışmaların yorumlanması oldukça zordur. Bu derlemenin amacı, diş aşınmalarını etiyolojilerine göre sınıflandırarak, günümüze kadar kullanılan değerlendirme indekslerinin evrimini analiz etmek ve bu indekslerin diş hekimliğindeki klinik ihtiyaçları karşılayıp karşılamadıklarını değerlendirmektir. |
OLGU RAPORU | |
17. | Sert damakta mavi nevus: Olgu Raporu Blue nevus in hard palate: Case Report Hande Sağlam, Tuğba Arı, İbrahim Şevki Bayrakdar, Elif Bilgir, Mustafa Fuat Açıkalın, Damla Başarandoi: 10.5505/yeditepe.2021.48658 Sayfalar 235 - 238 Oral kavitede; sistemik hastalıklar, neoplaziler, ilaç kullanımı veya fizyolojik kaynaklı olarak pigmente lezyonlar görülebilir. Pigmente lezyonlardan olan nevuslar, prognozları ve klinik özellikleri sebebiyle diş hekimliği pratiğinde önemlidir. Nevuslar, melanositlerden köken alan, melanin içeren, sınırları belirgin, kahverengi-siyah renkli makül ve papül olarak ortaya çıkabilen iyi huylu lezyonlardır. Mavi nevuslar %36 oranıyla oral mukozada en sık gözlenen ikinci nevus türüdür. Oral nevusların erken dönemdeki tanı ve tedavisinde, oral melanomdan ayıracak kesin bir klinik bulgu olmadığında cerrahi eksizyon yapılması tavsiye edilir. Olgumuz 34 yaşında kadın bir hasta olup, beş yıldır sert damağında bulunan mavi renkli lezyonun değerlendirilmesi için Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Kliniği’ne başvurmuştur. Klinik muayeneden önce hastadan yazılı olarak aydınlatılmış onam alınmıştır. Lezyonun kesin tanısı ve histopatolojik değerlendirilmesi için ilgili bölgeden fırça sitolojisi ve punch biyopsi alınmıştır. Bu olgu sunumunda, oral bölgede görülen mavi nevusun tanı süreci sunulacaktır. |
18. | Pediatrik ünilateral kondil kırığında konservatif tedavi yaklaşımı: Olgu Raporu Conservative treatment approach in pediatric unilateral condylar fracture: A Case Report Ahmet Hamdi Arslan, Orkun Uygundoi: 10.5505/yeditepe.2021.51423 Sayfalar 239 - 243 Pediatrik hastalarda travma sonrası kondil kırıklarına rastlanma sıklığı yüksektir. 9 yaşında kız hasta, bisikletten düştükten sonra alt çene ucuna aldığı darbe sonucu sağ çenesinde gelişen ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Ağız açmada kısıtlılık ve ağız kapamada sağ tarafta erken temas gözlendi. Panoramik röntgende sağ kondil boynunda horizontal kırık hattı gözlendi ve dental volumetrik tomografisinde kırık segmentin mediale deviasyon gösterdiği saptandı. Tedavi planlamasında genel anestezi altında kapalı redüksiyon ve intermaksiller fiksasyon (IMF) yapılmasına karar verildi. Hastanın karışık dişlenmesi ve daimi azı dişlerindeki çürükler sebebiyle her iki çeneye arch bar ile modifiye edilmiş akrilik splint yerleştirilmesine karar verildi. Operasyon esnasında üst çeneye adapte edilen splintin kırılması ile tedavi planı değiştirildi. Çoğunluğu daimi dişlerden oluşan üst çeneye ligatür telleri yardımı ile arch bar uygulandı ve elastikler ile IMF sağlandı. Ekstrakapsüler kırıkların tedavisinde en iyi yaklaşımın çiğneme olmayan beslenme ve elastik rehberliğinde yapılan kapalı redüksiyon olduğu belirtilmektedir. Süt dişlerine arch bar uygulaması ile avülsiyon riski bulunsa da doğru planlama, komplikasyon oluşma ihtimalini düşürmektedir. Bu olgu sunumunda karışık dişlenme döneminde pediatrik hastada meydana gelen tek taraflı kondil kırığına uygulanan konservatif tedavi yaklaşımının sunulması amaçlanmaktadır. |