ISSN 1307-8593 | E-ISSN 2458-9586
7tepe Klinik Dergisi - Yeditepe J Dent: 13 (3)
Cilt: 13  Sayı: 3 - 2017
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1. 
Periodontitisle ilişkili sistemik inflamatuvar yük ve ileride oluşabilecek kardiyovasküler olay riski arasında korelasyon var mı? Ön bulgular
Is there a correlation between the periodontitis-related systemic inflammatory burden and future cardiovascular events’ risk? A preliminary report
Zuhal Yetkin Ay, Başak Temelli, Fatih Aksoy, Özgür Koşkan, Ercan Varol
doi: 10.5505/yeditepe.2017.84803  Sayfalar 7 - 14
GİRİŞ ve AMAÇ: Periodontitis (P) ve koroner arter hastalığı (KAH) arasındaki ilişkinin doğrudan bir bir ilişki mi yoksa “neden- sonuç” ilişkisi mi olduğunu belirlemek, bu iki inflamatuvar hastalığın multifaktöriyel doğasından ötürü zordur. Bu çalışmanın amacı periodontitis ile ilişkili sistemik inflamatuvar yüklenme ile ileride oluşabilecek kardiyovasküler olay riski ile bir korelasyonu olduğu hipotezini test etmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yaşları 30-75 arasında değişen, KAH şüphesiyle koroner anjiyografi uygulanacak olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Katılımcılar şu dört alt gruba ayrıldı: Grup 1: KAH (+) P (+) (n=20), Grup 2: KAH (+) P (-) (n=20), Grup 3: KAH (-)P (+) (n=21), Grup 4: KAH (-) P (-) (n=16). Klinik periodontal parametreler ve periodontal inflame yüzey alanı (PİYA) kayıtları alındı. Gruplar arası farkların belirlenmesinde parametrik olan (Varyans analizi ve Tukey) ve olmayan (Kruskall- Wallis ve Bonferonni-Dunn) testleri; korelasyonların incelenmesinde ise Pearson korelasyon analiz testi kullanıldı (p<0,05).
BULGULAR: Framingham Risk Skoru (FRS) KAH (-) gruplarda (Grup 3 ve 4) tüm periodontal parametrelerle ve PİYA ile anlamlı pozitif, diş sayısı ile anlamlı negatif korelasyonlar sergilerken (p<0,05); tüm grupta (Grup 1-4, N=77) sadece diş sayısı ile anlamlı negatif korelasyon gösterdi (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda belirlenen PİYA, diş sayısı ve FRS arasındaki korelasyonlar ileri çalışmalarda detayla araştırılmalıdır. Daha geniş bir popülasyonda ortak risk faktörlerinin de uyumlanmasıyla yapılacak olan çalışmalar periodontitis ile ilişkili sistemik inflamatuvar yük ve ileride oluşabilecek KAH riski arasındaki ilişkiyi daha net belirleyebilir.

2. 
Hiperlipidemi ve periodontitis arasında bir ilişki var mı?
Is there a relationship between hyperlipidemia and periodontitis?
H. Selin Yıldırım, Gülin Tulu Katı, Ömer Birkan Ağralı, Ülkü Noyan, Leyla Kuru, Bahar Kuru
doi: 10.5505/yeditepe.2017.91300  Sayfalar 15 - 24
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, hiperlipidemi ve periodontal hastalık arasındaki herhangi bir ilişki olup olmadığını araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu kesitsel çalışmada toplam 160 kişi metabolik durumlarına göre hiperlipidemik grup (n = 97) ve normolipidemik grup (n = 63) olarak iki gruba ayrıldı. Plak indeksi, gingival indeksi, sondalamada kanama (SK), sondalama derinliği (SD), klinik ataşman seviyesi (KAS) ve CPITN skorları ölçüldü. Rutin yapılan sistemik incelemelerden trigliserid (TG), total kolestrol (TK), low density lipoprotein-cholesterol (LDL-C) ve high density lipoprotein-cholesterol (HDL-C) düzeyleri belirlendi. Günlük fırçalama alışkanlıkları, arayüz temizliği, beslenme alışkanlıkları, alkol tüketimi ve fiziksel aktivite de anket formuna kaydedildi.
BULGULAR: Hiperlipidemik grubun ortalama SK (%), SD, KAS, CPITN skorları normolipidemik gruba göre daha yüksek bulundu (p<0,05). TG; TK, LDL-C, KAS ile pozitif ve HDL-C, CPITN ile negatif ilişki gösterdi (p<0,05). TK ve TG, LDL-C, HDL-C, SK, SD, KAS, BMI arasında pozitif korelasyonlar tespit edildi (p<0,05). LDL-C ile SD, KAS arasında pozitif korelasyon saptandı (p<0,05). Tüm periodontal parametreler arasında pozitif korelasyonlar tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulgularımız, hiperlipidemili hastaların, normolipidemik hastalara kıyasla daha yüksek periodontal parametre değerlerine sahip olduğunu ve periodontal hastalığa daha yatkın olduklarını ortaya koymaktadır.

3. 
Bir Diş Hekimliği fakültesine başvuran hastaların diş hekimliği uzmanlık alanları konusundaki bilgi düzeyleri
Knowledge on dental specialties among dental patients who referred to a dental faculty
Melek Taşsöker, Hatice Kök, Sevgi Özcan Şener
doi: 10.5505/yeditepe.2017.47966  Sayfalar 25 - 30
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Necmettin Erbakan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne başvuran hastaların diş hekimliği uzmanlık alanları konusundaki bilgi düzeylerini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastaların diş hekimliği uzmanlık alanları konusundaki bilgi düzeylerini değerlendirmek amacıyla hazırlanan anket, lise ve üzeri eğitim durumuna sahip, tamamı internet kullanıcısı olan 1000 hasta ve fakültemizde farklı birimlerde görevli diş hekimi olmayan 38 çalışana uygulanmıştır. Karşılaştırmalar için ki-kare testi uygulanmış olup, önemlilik derecesi p<0,05 olarak ele alınmıştır.
BULGULAR: Hastaların en fazla doğru yanıtladıkları uzmanlık alanı ağız, diş ve çene radyolojisi (%62,9), en fazla yanlış yanıt verdikleri uzmanlık alanı periodontoloji (%41) olurken, yakın çevrede diş hekimi olmasının ve medeni durumunun verilen cevaplar üzerinde etkisi olmadığı gözlenmiş (p>0,05); cinsiyet, eğitim durumu, gelir düzeyi, diş hekimi ziyareti sıklığı parametreleri ile verilen cevaplar arasında anlamlı farklılıklar saptanmıştır (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Diş hekimliği fakültesine başvuran bireylerde başta Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi olmak üzere sırasıyla Çocuk Diş Hekimliği, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi ve Ortodonti diğer uzmanlık alanlarından daha fazla doğru bilinme oranına sahiptir. Bu bilgi toplum genelini yansıtmamakla birlikte gelecekte daha geniş kitlelerle yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır.

4. 
Diş hekimliği öğrencilerinin radyoanatomi bilgilerinin değerlendirilmesi
Evaluation of radiological anatomy knowledge among dental students
Dilhan İlgüy, Mehmet İlgüy, Zehra Semanur Dölekoğlu, Nilüfer Ersan, Erdoğan Fişekçioğlu
doi: 10.5505/yeditepe.2017.49140  Sayfalar 31 - 36
GİRİŞ ve AMAÇ: Diş hekimleri, dental radyografiler üzerindeki normal anatomik yapıları belirleyebilmeli ve teknik hatalara bağlı görüntü distorsiyonları ve artefaktları konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Diş hekimliği öğrencilerinin öğrenme çıktılarının değerlendirilmesi müfredatın geliştirilmesi için eğitimcilere bilgi sağlayabilmektedir. Bu çalışmada diş hekimliği öğrencilerinin panoramik ve periapikal radyografilerle ilgili bilgilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Diş hekimliği 3., 4. ve 5. sınıf öğrencileri (n=129) ile yüksek lisans öğrencilerinin (n=23) yer aldığı bu çalışmada 10 farklı anatomik yapının işaretlendiği 10 adet periapikal radyografi ve 26 farklı anatomik yapının işaretlendiği 5 adet panoramik radyografi kullanılmıştır. Ayrıca yüksek lisans öğrencileri için 12 hasta konumlandırma hatası, 3 yabancı cisim varlığı ve 4 teknik hata gözlenen panoramik radyografiler çalışmaya dahil edilmiştir.
BULGULAR: Anatomik bilgi düzeyi konusunda sınıflar arasında istatistik açıdan anlamlı farklar gözlenmiş, 3. sınıf öğrencileri en yüksek skoru elde etmişlerdir (%90; p<0.01). Yüksek lisans öğrencilerinin panoramik film hatalarını ve yabancı cisimleri doğru bir şekilde belirleme konusundaki başarı yüzdesi %5,26 ile %63,16 arasında değişmektedir. Yabancı cisim belirlenmesi konusundaki sorular en yüksek yüzdeyle cevaplanmıştır (gözlük: %95.7; küpe: %91.3; dil hızması %87).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Dental radyoloji eğitiminin 5. sınıf müfredatına entegre edilmesinin, diş hekimliği öğrencilerinin panoramik ve periapikal radyografilerle ilgili bilgilerinin daha kalıcı olmasına yardımcı olabileceği düşünülmektedir.

5. 
Mandibular total dişsizlik vakalarında preoperatif dental implant planlamasında panoramik radyografi ve 3 boyutlu dental volumetrik tomografinin karşılaştırılması
Comparison of panoramic radiography and 3 dimensional dental volumetric tomography of mandibular fully edentulous patients for preoperative dental implant planning
Onur Atalı, Sertaç Aktop
doi: 10.5505/yeditepe.2017.02419  Sayfalar 37 - 42
GİRİŞ ve AMAÇ: Diş hekimlerinin hastalarına alt çene implant destekli total protez yapımından önce intraoral fotoğraf, alçı model ve iki boyutlu panoramik radyografilerden (OPTG) yararlanıp yaptıkları implant planlamalarındaki implant boy ve kalınlık uygulama kararları ile sadece 3 Boyutlu Dental Volumetrik Tomografi (3B DVT) yaptıkları inceleme sonucu tercih ettikleri implant boy ve kalınlık kararlarındaki farklılıklar karşılaştırılacaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Üç diş hekimliği uzmanlık öğrencisine alt çene 33 ve 43 numaralı dişler bölgesine implant uygulayarak implant destekli total protez yapabilmek amacıyla hastaların intraoral fotoğrafları, alçı modelleri ve OPTG’leri verilerek; sonrasında ise hastaların sadece 3B DVT’leri verilerek dijital ortamda implant tedavi planlaması yapmaları istenmiştir. Hastaların yapılan önceki ölçümleri ile sonraki ölçümleri arasındaki farklılıklar, bütünüyle ve çalışmaya katılımcı olarak iştirak eden hekimler (katılımcılar) ayrı ayrı tutularak istatistiksel olarak incelenmiştir.
BULGULAR: OPTG kayıtları, alçı modeller ve intraoral fotoğraflar ile yaptıkları değerlendirmeler ile 3B DVT kayıtları ile yaptıkları değerlendirmeler tümden ve katılımcılar ayrı ayrı karşılaştırıldığında implant uzunlukları ve kalınlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,05 anlamlılık düzeyi).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mandibula anterior bölgedeki bölgedeki implant uygulamalarında 3B DVT radyografilerinden yararlanılması önemlidir.

6. 
Farklı rotary sistemlerin post-core ile restore edilmiş dişlerin kırılma direnci üzerine etkisi
Effect of different rotary systems on fracture resistance of post-core reconstructed teeth
Oğuzhan Görler, Recai Zan, Demet Altunbaş, Melih Ülgey
doi: 10.5505/yeditepe.2017.97269  Sayfalar 43 - 50
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, One Shape New Generation (OSNG; MicroMega, Besancon, Fransa), ProTaper Gold (PTG; Dentsply Maillefer, Ballaigues, İsviçre) ve K3XF (SybronEndo) enstrümantasyon sistemlerinin post-core materyallerin yerleştirildiği köklerin kırılma direnci üzerine etkisi karşılaştırıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Altmış insan tek köklü mandibular premolar diş rastgele olarak 3 gruba ayrıldı (n=20). Aynı uzunluk ve kalınlıklarda standardize edilen kökler, One-Shape New Generation (OSNG), ProTaper Gold (PTG) and K3XF aletleri kullanılarak prepare edildi. Prepare edilen kök kanalları AH-26 kullanılarak dolduruldu. Daha sonra, post-core materyalleri kök kanallarına yerleştirildi ve kompozit ile restore edildi. Daha sonra örnekler, kökleri kırmak için gereken kuvvetin belirlenmesi amacıyla vertikal yüke maruz bırakıldı. Veriler, tek yönlü ANOVA ve Tukey’in post-hoc testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi.
BULGULAR: OSNG grubu, diğer tüm gruplarla kıyaslandığında istatistiksel olarak daha yüksek kırılma direnci dereceleri sağlamıştır (P<0,05). PTG grubu, K3XF grubuna göre istatistiksel olarak daha yüksek kırılma direnci değerleri göstermiştir (P<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın koşulları altında, tüm enstrümantasyon sistemleri farklı kırılma direnci değerleri ile ilişkilendirilmiştir. OSNG enstrümanları kök dentininin en yüksek direnç derecesine neden olmuştur. Farklı enstrümantasyon sistemleri ile kök kanal preparasyonu, protezlerin uzun süreli kullanımı açısından daha dayanıklı bir altyapı elde etmenin etkili aşamalardan biri olarak görülmüştür.

7. 
Kıymetsiz metal alaşımlarında artık metal kullanım yüzdesinin metal-seramik bağlantısına olan etkisi
Effect of recasting percentage of base metal alloys on the metal-ceramic bond strength
Ayşe Gözde Türk
doi: 10.5505/yeditepe.2017.69885  Sayfalar 51 - 54
GİRİŞ ve AMAÇ: Metal seramik restorasyonların uzun dönem başarısı metal seramik bağlantısına bağlıdır. Ekonomik sebeplerle, metal destekli restorasyonlarda genellikle artık metalin tekrar kullanımı yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Co-Cr alaşımlarda artık metal kullanım yüzdelerinin metal-seramik bağlantısına olan etkisinin araştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yeni ve bir kez dökülmüş metallerin farklı yüzde kombinasyonları kullanılmış, her grupta 10 adet olmak üzere, toplamda 50 adet metal-seramik örnek elde edilmiştir. Beş mm yükseklik, 5 mm çapındaki metal disklerden guruplar sırasıyla, %100 yeni metal (G1), %75 yeni-%25 artık metal (G2), %50 yeni-%50 artık metal (G3), %25 yeni-%75 artık metal (G4), %100 artık metal (G5) kullanımıyla oluşturulmuştur. Opak ve dentin seramikleri 4 mm yükseklik, 4 mm çapında olacak şekilde metal örnekler üzerine pişirilmiştir. Örneklere 5-55 °C aralığında, 20 sn bekleme, 10 sn banyolar arası transfer ve 5000 siklüs olacak şekilde termal yaşlandırma yapılmıştır. Metal-seramik örneklere makaslama bağ dayanım testi 0.5 mm/dk çapraz hızla uygulanmıştır. Kırık tipleri ışık mikroskobu ile 20 büyütmede incelenmiştir. Elde edilen verilere Tek Yönlü Varyans ve Tukey testleri ile istatistiksel analiz uygulanmıştır (p=0,05).
BULGULAR: Gurupların ortalama makaslama bağ dayanımları sırasıyla; G1=80,67 MPa, G2=85,69 MPa, G3=81,25 MPa, G4=80,46 MPa, ve G5=81,74 MPa olarak bulunmuştur. Gurupların bağ dayanım değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.005). Kırık tipleri tüm guruplar için kohezivdir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızın kısıtlamaları dahilinde, farklı oranlarla yeni metal ve bir kez dökülmüş artık metal içeren kıymetsiz alaşımlarının bağ dayanımları benzerdir.

DERLEME
8. 
Matriks metalloproteinaz enzimlerinin adeziv bağlanmaya etkisi
Effects of matrix metalloproteinase enzyms on adhesive bonding
Derya Merve Halaçoğlu, Esra Can
doi: 10.5505/yeditepe.2017.83803  Sayfalar 55 - 60
Matriks metalloproteinaz enzimleri (MMP), dentin matriksinin içinde bulunan proteolitik enzimlerdir ve dentinin organik matriksini hidrolize etme özellikleri vardır. Rezin-dentin bağlanmasının elde edilmesi için dentine asit uygulanması sonrası dentinin kollajen fibrilleri açığa çıkar. Bu açığa çıkan kollajen fibriller MMP’lerin başlattığı hidrolitik bozulmadan etkilenebilir ve bunun sonucunda bağlanma dayanımında azalma olarak restorasyonların ağız içerisindeki uzun dönem performansı negatif etkilenebilir. Bu derlemenin amacı, dentin kaynaklı MMP’lerin dentin matriks bozulmasındaki rolünün anlaşılması ve kollajen bozulmasını inhibe eden MMP inhibitörlerinin dentinin bağlanma dayanımına etkisinin özetlenmesidir.

9. 
Kardiyovasküler hastalık periodontal sağlık ilişkisi
Interaction between cardiovascular disease and periodontal health
Hazel Zeynep Kocabaş, Ebru Özkan Karaca, Gizem İnce Kuka, Ogül Leman Tunar, Hare Gürsoy
doi: 10.5505/yeditepe.2017.73644  Sayfalar 61 - 66
Koroner kalp hastalıkları ve inme (serebrovasküler sistemin daralma, blokaj veya hemorajisi) dünyada ölüme sebep olan nedenlerin başında gelmektedir. Kardiyovasküler hastalıkların (KVH) bir parçası olan atereskleroz, gelişmiş ülkelerdeki ölümlerin başlıca nedenidir. Yapılan çalışmalar, hipertansiyon, yüksek kolesterol, sigara gibi KVH oluşumunda risk faktörleri olarak bilinen durumların kontrol altına alınmasının mortaliteyi azalttığını göstermesine rağmen dünyada KVH’ye bağlı ölümler giderek çoğalmaktadır. Bilinen risk faktörleri dışında, iltihaplanmanın KVH gelişiminde önemli bir rol oynadığına dair yeni kanıtların olması, tüm dünyada yaygın olarak görülen kronik iltihabi bir hastalık olan periodontitisin, KVH’nin ilerlemesine katkıda bulunan sebeplerden biri olabileceğinin öne sürülmesine neden olmuştur. Bu derlemede amaç, periodontal hastalık ile KVH arasındaki ilişkinin; güncel bilgiler ışığında gözden geçirilmesi, periodontal hastalığın yeterince dikkate alınmaması ve KVH riski altındaki yetişkinlerde oldukça yaygın olarak görülmesinden dolayı aralarındaki ilişkiyi incelemektir.

OLGU RAPORU
10. 
Mandibular osteoid osteomanın nadir lokalizasyonu: Bir olgu sunumu
Unusual location of mandibular osteoid osteoma: A case report
Saadettin Kayıpmaz, Pınar Gökçen Yücesan, Celal Çandırlı, Ömer Said Sezgin, Sevdegül Mungan
doi: 10.5505/yeditepe.2017.70299  Sayfalar 67 - 70
Osteoid osteoma çenelerde nadir görülen benign nonodontojenik bir tümördür. NSAİnflamatuarlar ile hafifleyen şiddetli ağrı bu tümörün karakteristik özelliğidir. 20 yaşında erkek hasta sağ alt arka bölgede şiddetli ağrı şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Panoramik radyografide yarı gömülü #48’ in folikülünü çevreleyen, sklerotik sınırlı radyolusent bir lezyon izlendi. Lokal anestezi altında #48 çekimi yapıldı ve lezyon enükleasyonu gerçekleştirildi. Patolojik inceleme sonucu osteoid osteoma ile uyumludur. Bu olgu sunumunda radyologları CBCT görüntüleri üzerinde doğru diagnoza yönelten nadir lokasyon ve radyografik özelliğiyle bir osteoid osteoma olgusu sunulması amaçlanmıştır.

11. 
Çocuk hastalarda dentigeröz kistin konservatif tedavisi: İki olgu sunumu
Conservative treatment of dentigerous cysts in children: Report of two cases
Sercan Küçükkurt, Can Tükel, Emre Barış
doi: 10.5505/yeditepe.2017.29494  Sayfalar 71 - 75
Dentigeröz kistler (DK), en yaygın odontojenik gelişimsel kistlerdir. Bununla birlikte, DK'lar hayatın ilk on yılında nispeten nadiren görülür. DK’lar daima yeni oluşmakta olan veya gömülü kalmış dişler ile ilişkilidir. Klasik tedavi seçeneği, kistin enükleasyonu ve ilgili dişin ekstraksiyonudur. Bununla birlikte çocuklarda, yüksek rejeneratif potansiyelleri nedeniyle, bölgedeki kalıcı dişlerin sürme şansını da artırmak için marsupializasyon veya dekompresyon ilk tedavi seçeneği olarak düşünülmelidir. Bu makale, altı yaşındaki bir erkek ve dokuz yaşındaki bir kız çocuğunda dekompresyon tekniği sayesinde DK'larin tedavisi ve bölgedeki dişlerin sürdürülmesini rapor edilmektedir.

LookUs & Online Makale