ISSN 1307-8593 | E-ISSN 2458-9586
7tepe Klinik Dergisi - Yeditepe J Dent: 13 (3)
Cilt: 13  Sayı: 3 - 2017
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Periodontitisle ilişkili sistemik inflamatuvar yük ve ileride oluşabilecek kardiyovasküler olay riski arasında korelasyon var mı? Ön bulgular
Is there a correlation between the periodontitis-related systemic inflammatory burden and future cardiovascular events’ risk? A preliminary report
Zuhal Yetkin Ay, Başak Temelli, Fatih Aksoy, Özgür Koşkan, Ercan Varol
doi: 10.5505/yeditepe.2017.84803  Sayfalar 7 - 14
GİRİŞ ve AMAÇ: Periodontitis (P) ve koroner arter hastalığı (KAH) arasındaki ilişkinin doğrudan bir bir ilişki mi yoksa “neden- sonuç” ilişkisi mi olduğunu belirlemek, bu iki inflamatuvar hastalığın multifaktöriyel doğasından ötürü zordur. Bu çalışmanın amacı periodontitis ile ilişkili sistemik inflamatuvar yüklenme ile ileride oluşabilecek kardiyovasküler olay riski ile bir korelasyonu olduğu hipotezini test etmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yaşları 30-75 arasında değişen, KAH şüphesiyle koroner anjiyografi uygulanacak olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Katılımcılar şu dört alt gruba ayrıldı: Grup 1: KAH (+) P (+) (n=20), Grup 2: KAH (+) P (-) (n=20), Grup 3: KAH (-)P (+) (n=21), Grup 4: KAH (-) P (-) (n=16). Klinik periodontal parametreler ve periodontal inflame yüzey alanı (PİYA) kayıtları alındı. Gruplar arası farkların belirlenmesinde parametrik olan (Varyans analizi ve Tukey) ve olmayan (Kruskall- Wallis ve Bonferonni-Dunn) testleri; korelasyonların incelenmesinde ise Pearson korelasyon analiz testi kullanıldı (p<0,05).
BULGULAR: Framingham Risk Skoru (FRS) KAH (-) gruplarda (Grup 3 ve 4) tüm periodontal parametrelerle ve PİYA ile anlamlı pozitif, diş sayısı ile anlamlı negatif korelasyonlar sergilerken (p<0,05); tüm grupta (Grup 1-4, N=77) sadece diş sayısı ile anlamlı negatif korelasyon gösterdi (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda belirlenen PİYA, diş sayısı ve FRS arasındaki korelasyonlar ileri çalışmalarda detayla araştırılmalıdır. Daha geniş bir popülasyonda ortak risk faktörlerinin de uyumlanmasıyla yapılacak olan çalışmalar periodontitis ile ilişkili sistemik inflamatuvar yük ve ileride oluşabilecek KAH riski arasındaki ilişkiyi daha net belirleyebilir.
INTRODUCTION: To define a direct relationship or “cause-effect” relationship between the periodontitis and coronary artery disease (CAD) is hard due to the multifactorial nature of both inflammatory diseases. This study was aimed to test the hypothesis whether periodontitis related systemic inflammatory burden have a correlation with the future cardiovascular events.
METHODS: Patients who undergo for coronary angiography with suspicion of coronary artery disease (CAD) between the ages 30-75 were included. The participants were divided into four groups: Group 1: CAD (+) P (+) (n=20), Group 2: CAD (+) P (-) (n=20), Group 3: CAD (-) P (+) (n=21), Group 4: CAD (-) P (-) (n=16). Clinical periodontal parameters and the periodontal inflamed surface area (PISA) were recorded. The parametric (analysis of variance, Tukey test) and non-parametric (Kruskall-Wallis and Bonferonni-Dunn) tests were used to determine the differences among the groups. The correlations between the parameters were tested with Pearson correlation analysis (p<0.05).
RESULTS: FRS has shown significant positive correlations with all periodontal parameters, PISA, and significant negative number of teeth in CAD (-) groups (p<0.05). The number of teeth in the whole group has shown a negative correlation with FRS (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The correlations between PISA, number of teeth and FRS deserves further attention. The relationship between future CAD risk and periodontitis-related systemic inflammatory burden might be clarified in future studies with a careful adjustment of the shared risk factors in a larger study population.

2.
Hiperlipidemi ve periodontitis arasında bir ilişki var mı?
Is there a relationship between hyperlipidemia and periodontitis?
H. Selin Yıldırım, Gülin Tulu Katı, Ömer Birkan Ağralı, Ülkü Noyan, Leyla Kuru, Bahar Kuru
doi: 10.5505/yeditepe.2017.91300  Sayfalar 15 - 24
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, hiperlipidemi ve periodontal hastalık arasındaki herhangi bir ilişki olup olmadığını araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu kesitsel çalışmada toplam 160 kişi metabolik durumlarına göre hiperlipidemik grup (n = 97) ve normolipidemik grup (n = 63) olarak iki gruba ayrıldı. Plak indeksi, gingival indeksi, sondalamada kanama (SK), sondalama derinliği (SD), klinik ataşman seviyesi (KAS) ve CPITN skorları ölçüldü. Rutin yapılan sistemik incelemelerden trigliserid (TG), total kolestrol (TK), low density lipoprotein-cholesterol (LDL-C) ve high density lipoprotein-cholesterol (HDL-C) düzeyleri belirlendi. Günlük fırçalama alışkanlıkları, arayüz temizliği, beslenme alışkanlıkları, alkol tüketimi ve fiziksel aktivite de anket formuna kaydedildi.
BULGULAR: Hiperlipidemik grubun ortalama SK (%), SD, KAS, CPITN skorları normolipidemik gruba göre daha yüksek bulundu (p<0,05). TG; TK, LDL-C, KAS ile pozitif ve HDL-C, CPITN ile negatif ilişki gösterdi (p<0,05). TK ve TG, LDL-C, HDL-C, SK, SD, KAS, BMI arasında pozitif korelasyonlar tespit edildi (p<0,05). LDL-C ile SD, KAS arasında pozitif korelasyon saptandı (p<0,05). Tüm periodontal parametreler arasında pozitif korelasyonlar tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulgularımız, hiperlipidemili hastaların, normolipidemik hastalara kıyasla daha yüksek periodontal parametre değerlerine sahip olduğunu ve periodontal hastalığa daha yatkın olduklarını ortaya koymaktadır.
INTRODUCTION: The aim of present study is to investigate any relationship between hyperlipidemia and periodontal disease.
METHODS: In this cross sectional study, a total of 160 individuals were divided into two groups based on their metabolic status: hyperlipidemic group (n= 97) and normolipidemic group (n= 63). Plaque index, gingival index, bleeding on probing (BOP), probing depth (PD), clinical attachment level (CAL) and CPITN scores were measured. Triglyceride (TG), total cholesterol (TC), low density lipoprotein- cholesterol (LDL-C) and high density lipoprotein-cholesterol (HDL-C) levels had been determined during previously routine systemic examinations. Daily brushing habits, interdental cleaning, dietary habits, alcohol consumption and physical activity were also recorded.
RESULTS: The mean BOP (%), PD, CAL, CPITN scores of the hyperlipidemic group were higher than the normolipidemic group (P< 0.05). TG showed positive association with TC, LDL-C, CAL, and negative association with HDL-C, CPITN (P< 0.05). Positive correlations were detected between TC and TG, LDL-C, HDL-C, BOP, PD, CAL, BMI (P< 0.05). LDL-C was positively correlated with PD, CAL (P< 0.05). Positive correlations were detected among all periodontal parameters as expected.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Our findings suggest that patients with hyperlipidemia manifested higher values of periodontal parameters compared to normalipidemic individuals and are more prone to periodontal disease.

3.
Bir Diş Hekimliği fakültesine başvuran hastaların diş hekimliği uzmanlık alanları konusundaki bilgi düzeyleri
Knowledge on dental specialties among dental patients who referred to a dental faculty
Melek Taşsöker, Hatice Kök, Sevgi Özcan Şener
doi: 10.5505/yeditepe.2017.47966  Sayfalar 25 - 30
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Necmettin Erbakan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne başvuran hastaların diş hekimliği uzmanlık alanları konusundaki bilgi düzeylerini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastaların diş hekimliği uzmanlık alanları konusundaki bilgi düzeylerini değerlendirmek amacıyla hazırlanan anket, lise ve üzeri eğitim durumuna sahip, tamamı internet kullanıcısı olan 1000 hasta ve fakültemizde farklı birimlerde görevli diş hekimi olmayan 38 çalışana uygulanmıştır. Karşılaştırmalar için ki-kare testi uygulanmış olup, önemlilik derecesi p<0,05 olarak ele alınmıştır.
BULGULAR: Hastaların en fazla doğru yanıtladıkları uzmanlık alanı ağız, diş ve çene radyolojisi (%62,9), en fazla yanlış yanıt verdikleri uzmanlık alanı periodontoloji (%41) olurken, yakın çevrede diş hekimi olmasının ve medeni durumunun verilen cevaplar üzerinde etkisi olmadığı gözlenmiş (p>0,05); cinsiyet, eğitim durumu, gelir düzeyi, diş hekimi ziyareti sıklığı parametreleri ile verilen cevaplar arasında anlamlı farklılıklar saptanmıştır (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Diş hekimliği fakültesine başvuran bireylerde başta Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi olmak üzere sırasıyla Çocuk Diş Hekimliği, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi ve Ortodonti diğer uzmanlık alanlarından daha fazla doğru bilinme oranına sahiptir. Bu bilgi toplum genelini yansıtmamakla birlikte gelecekte daha geniş kitlelerle yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate the knowledge on dental specialties among patients who referred to the Faculty of Dentistry, Necmettin Erbakan University.
METHODS: A questionnaire regarding the knowledge of patients about dental specialties was applied on 1000 patients, all of which were internet users, with high school and/or upper education level, as well as 38 staff from different units. Chi-square test was used for comparisons with a significance level at p<0.05.
RESULTS: The most well-known dental specialty was Oral and Maxillofacial Radiology (62.9%), while the least known dental specialty was Periodontology (41%). In terms of having a dentist friend/family member and marital status, there were no significant differences between the answers (p>0.05) whereas significant differences were found between the answers in terms of gender, frequency of dental visit and level of education and income (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Oral and Maxillofacial Radiology, followed by Pedodontics, Oral and Maxillofacial Surgery and Orthodontics, were found to be the most known specialties among dental patients who referred to the Faculty of Dentistry. Data gathered from this study does not reflect the general society and future studies on larger scales are needed.

4.
Diş hekimliği öğrencilerinin radyoanatomi bilgilerinin değerlendirilmesi
Evaluation of radiological anatomy knowledge among dental students
Dilhan İlgüy, Mehmet İlgüy, Zehra Semanur Dölekoğlu, Nilüfer Ersan, Erdoğan Fişekçioğlu
doi: 10.5505/yeditepe.2017.49140  Sayfalar 31 - 36
GİRİŞ ve AMAÇ: Diş hekimleri, dental radyografiler üzerindeki normal anatomik yapıları belirleyebilmeli ve teknik hatalara bağlı görüntü distorsiyonları ve artefaktları konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Diş hekimliği öğrencilerinin öğrenme çıktılarının değerlendirilmesi müfredatın geliştirilmesi için eğitimcilere bilgi sağlayabilmektedir. Bu çalışmada diş hekimliği öğrencilerinin panoramik ve periapikal radyografilerle ilgili bilgilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Diş hekimliği 3., 4. ve 5. sınıf öğrencileri (n=129) ile yüksek lisans öğrencilerinin (n=23) yer aldığı bu çalışmada 10 farklı anatomik yapının işaretlendiği 10 adet periapikal radyografi ve 26 farklı anatomik yapının işaretlendiği 5 adet panoramik radyografi kullanılmıştır. Ayrıca yüksek lisans öğrencileri için 12 hasta konumlandırma hatası, 3 yabancı cisim varlığı ve 4 teknik hata gözlenen panoramik radyografiler çalışmaya dahil edilmiştir.
BULGULAR: Anatomik bilgi düzeyi konusunda sınıflar arasında istatistik açıdan anlamlı farklar gözlenmiş, 3. sınıf öğrencileri en yüksek skoru elde etmişlerdir (%90; p<0.01). Yüksek lisans öğrencilerinin panoramik film hatalarını ve yabancı cisimleri doğru bir şekilde belirleme konusundaki başarı yüzdesi %5,26 ile %63,16 arasında değişmektedir. Yabancı cisim belirlenmesi konusundaki sorular en yüksek yüzdeyle cevaplanmıştır (gözlük: %95.7; küpe: %91.3; dil hızması %87).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Dental radyoloji eğitiminin 5. sınıf müfredatına entegre edilmesinin, diş hekimliği öğrencilerinin panoramik ve periapikal radyografilerle ilgili bilgilerinin daha kalıcı olmasına yardımcı olabileceği düşünülmektedir.
INTRODUCTION: The dentists should identify the normal anatomic structures on dental radiographs and know about image distortion characteristics of technical errors and projection artifacts. Strategies must be developed by authorities in order to implement this attitude into regular curriculum of dental faculties. Assessment of the learning outcomes of dental students may give information to help dental educators improve their curriculum. The aim of this study was to assess the retention of knowledge of dental students on the panoramic and periapical radiographs.
METHODS: Undergraduate students from the third up to the fifth year (n=129) and postgraduate students (n=23) took part in the study. The test consisted of 10 questions accompanied by 10 periapical radiographs that demonstrated labeled anatomical structures, and 5 panoramic radiographs consisting of 26 anatomical structures with one or more labels. For the postgraduate students, 12 patient positioning errors, 3 foreign body detection and 4 technical errors were additionally questioned.
RESULTS: A statistically significant correlation was found between the classes and the overall performance on anatomical knowledge, with the 3rd year students receiving the highest score (90%, p<0.01). Postgraduate students’ ability to recognize panoramic film faults and foreign bodies correctly ranged from 5.26% to 63.16%. The questions about the foreign body identification were answered with the highest percentage (eyeglasses 95.7%; ghost image of earrings 91.3%; tongue piercing 87%).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Integration of dental radiology lecture to the fifth year curriculum may be helpful for the retention of knowledge of dental students on the panoramic and periapical radiographs.

5.
Mandibular total dişsizlik vakalarında preoperatif dental implant planlamasında panoramik radyografi ve 3 boyutlu dental volumetrik tomografinin karşılaştırılması
Comparison of panoramic radiography and 3 dimensional dental volumetric tomography of mandibular fully edentulous patients for preoperative dental implant planning
Onur Atalı, Sertaç Aktop
doi: 10.5505/yeditepe.2017.02419  Sayfalar 37 - 42
GİRİŞ ve AMAÇ: Diş hekimlerinin hastalarına alt çene implant destekli total protez yapımından önce intraoral fotoğraf, alçı model ve iki boyutlu panoramik radyografilerden (OPTG) yararlanıp yaptıkları implant planlamalarındaki implant boy ve kalınlık uygulama kararları ile sadece 3 Boyutlu Dental Volumetrik Tomografi (3B DVT) yaptıkları inceleme sonucu tercih ettikleri implant boy ve kalınlık kararlarındaki farklılıklar karşılaştırılacaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Üç diş hekimliği uzmanlık öğrencisine alt çene 33 ve 43 numaralı dişler bölgesine implant uygulayarak implant destekli total protez yapabilmek amacıyla hastaların intraoral fotoğrafları, alçı modelleri ve OPTG’leri verilerek; sonrasında ise hastaların sadece 3B DVT’leri verilerek dijital ortamda implant tedavi planlaması yapmaları istenmiştir. Hastaların yapılan önceki ölçümleri ile sonraki ölçümleri arasındaki farklılıklar, bütünüyle ve çalışmaya katılımcı olarak iştirak eden hekimler (katılımcılar) ayrı ayrı tutularak istatistiksel olarak incelenmiştir.
BULGULAR: OPTG kayıtları, alçı modeller ve intraoral fotoğraflar ile yaptıkları değerlendirmeler ile 3B DVT kayıtları ile yaptıkları değerlendirmeler tümden ve katılımcılar ayrı ayrı karşılaştırıldığında implant uzunlukları ve kalınlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,05 anlamlılık düzeyi).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mandibula anterior bölgedeki bölgedeki implant uygulamalarında 3B DVT radyografilerinden yararlanılması önemlidir.
INTRODUCTION: To detect and compare decision differences in implant length and diameter application in implant planning, which dentists make full use of intraoral photography, plaster model and two-dimensional panoramic radiographs (OPTG), and review only in 3D Dental Volumetric Tomography (3D DVT); on mandibular implant supported overdentures.
METHODS: Three dentistry specialist students asked to perform implant treatment planning in intraoral photographs of patients, model casts and OPTG’s and a digital environment with only 3D DVT’s; for mandibular implant supported overdentures at the 33th and 44th teeth regions. Differences between previous measurements and subsequent measurements of patients were statistically examined, as all participating physicians separately one by one and in the study as a whole.
RESULTS: There is a statistically significant difference between implant lengths and thicknesses when evaluating OPTG records, model casts and intraoral photographs data with 3D DVT records as a whole, and comparing participants individually (p<0.05 significance level).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It is important to use 3D DVT radiographs for implant applications in the mandibular anterior region.

6.
Farklı rotary sistemlerin post-core ile restore edilmiş dişlerin kırılma direnci üzerine etkisi
Effect of different rotary systems on fracture resistance of post-core reconstructed teeth
Oğuzhan Görler, Recai Zan, Demet Altunbaş, Melih Ülgey
doi: 10.5505/yeditepe.2017.97269  Sayfalar 43 - 50
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, One Shape New Generation (OSNG; MicroMega, Besancon, Fransa), ProTaper Gold (PTG; Dentsply Maillefer, Ballaigues, İsviçre) ve K3XF (SybronEndo) enstrümantasyon sistemlerinin post-core materyallerin yerleştirildiği köklerin kırılma direnci üzerine etkisi karşılaştırıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Altmış insan tek köklü mandibular premolar diş rastgele olarak 3 gruba ayrıldı (n=20). Aynı uzunluk ve kalınlıklarda standardize edilen kökler, One-Shape New Generation (OSNG), ProTaper Gold (PTG) and K3XF aletleri kullanılarak prepare edildi. Prepare edilen kök kanalları AH-26 kullanılarak dolduruldu. Daha sonra, post-core materyalleri kök kanallarına yerleştirildi ve kompozit ile restore edildi. Daha sonra örnekler, kökleri kırmak için gereken kuvvetin belirlenmesi amacıyla vertikal yüke maruz bırakıldı. Veriler, tek yönlü ANOVA ve Tukey’in post-hoc testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi.
BULGULAR: OSNG grubu, diğer tüm gruplarla kıyaslandığında istatistiksel olarak daha yüksek kırılma direnci dereceleri sağlamıştır (P<0,05). PTG grubu, K3XF grubuna göre istatistiksel olarak daha yüksek kırılma direnci değerleri göstermiştir (P<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın koşulları altında, tüm enstrümantasyon sistemleri farklı kırılma direnci değerleri ile ilişkilendirilmiştir. OSNG enstrümanları kök dentininin en yüksek direnç derecesine neden olmuştur. Farklı enstrümantasyon sistemleri ile kök kanal preparasyonu, protezlerin uzun süreli kullanımı açısından daha dayanıklı bir altyapı elde etmenin etkili aşamalardan biri olarak görülmüştür.
INTRODUCTION: The present study compared the effect of One- Shape New Generation (OSNG; MicroMega, Besancon, France), ProTaper Gold (PTG; Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland) and K3XF (SybronEndo) instrumentation systems on fracture resistance of roots in which post-core materials were placed.
METHODS: Sixty extracted human single-rooted mandibular premolar teeth were randomly assigned to 3 groups (n=20). The root canals that standardized in the same length and thicknesses were instrumented using the One- Shape New Generation (OSNG), ProTaper Gold (PTG) and K3XF instruments. The prepared root canals were filled with using AH-26. Then, the post-core materials were placed into the root canals and restored with composite. The specimens were then exposed to a load to determine the force required to fracture the roots. The data were statistically analyzed using one-way ANOVA and Tukey’s post-hoc tests.
RESULTS: The OSNG group demonstrated statistically significantly higher degrees of fracture resistance compared to all other groups (P<0.05). The PTG group indicated significantly higher fracture resistance values than K3XF group (P<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Under the conditions of this study, all instrumentation systems were associated with different fracture resistance values. OSNG instruments caused the highest degree of root dentin resistance. The root canal preparation with different instrumentation systems were seen as one of the effective stages to obtain a more durable substructure in terms of long term using of prosthesis.

7.
Kıymetsiz metal alaşımlarında artık metal kullanım yüzdesinin metal-seramik bağlantısına olan etkisi
Effect of recasting percentage of base metal alloys on the metal-ceramic bond strength
Ayşe Gözde Türk
doi: 10.5505/yeditepe.2017.69885  Sayfalar 51 - 54
GİRİŞ ve AMAÇ: Metal seramik restorasyonların uzun dönem başarısı metal seramik bağlantısına bağlıdır. Ekonomik sebeplerle, metal destekli restorasyonlarda genellikle artık metalin tekrar kullanımı yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Co-Cr alaşımlarda artık metal kullanım yüzdelerinin metal-seramik bağlantısına olan etkisinin araştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yeni ve bir kez dökülmüş metallerin farklı yüzde kombinasyonları kullanılmış, her grupta 10 adet olmak üzere, toplamda 50 adet metal-seramik örnek elde edilmiştir. Beş mm yükseklik, 5 mm çapındaki metal disklerden guruplar sırasıyla, %100 yeni metal (G1), %75 yeni-%25 artık metal (G2), %50 yeni-%50 artık metal (G3), %25 yeni-%75 artık metal (G4), %100 artık metal (G5) kullanımıyla oluşturulmuştur. Opak ve dentin seramikleri 4 mm yükseklik, 4 mm çapında olacak şekilde metal örnekler üzerine pişirilmiştir. Örneklere 5-55 °C aralığında, 20 sn bekleme, 10 sn banyolar arası transfer ve 5000 siklüs olacak şekilde termal yaşlandırma yapılmıştır. Metal-seramik örneklere makaslama bağ dayanım testi 0.5 mm/dk çapraz hızla uygulanmıştır. Kırık tipleri ışık mikroskobu ile 20 büyütmede incelenmiştir. Elde edilen verilere Tek Yönlü Varyans ve Tukey testleri ile istatistiksel analiz uygulanmıştır (p=0,05).
BULGULAR: Gurupların ortalama makaslama bağ dayanımları sırasıyla; G1=80,67 MPa, G2=85,69 MPa, G3=81,25 MPa, G4=80,46 MPa, ve G5=81,74 MPa olarak bulunmuştur. Gurupların bağ dayanım değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.005). Kırık tipleri tüm guruplar için kohezivdir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızın kısıtlamaları dahilinde, farklı oranlarla yeni metal ve bir kez dökülmüş artık metal içeren kıymetsiz alaşımlarının bağ dayanımları benzerdir.
INTRODUCTION: Long-term success of metal ceramic restorations depends on metal ceramic bond. Recasting has been generally used for casted dental restorations in laboratories for economic reasons. This study was conducted to assess the effect of recasting percentage of Co-Cr alloys on the bond strength of metal-ceramic.
METHODS: Different percentage combinations of new and once casted alloy were used to manufacture a total of fifty metal-ceramic samples for five groups (n=10). Metal discs (5 mm high-5 mm in diameter) were casted from 100% new alloy (G1), 75% new-25% once casted alloy (G2), 50% new-50% once casted alloy (G3), 25% new-75% once casted alloy (G4), 100% once casted alloy (G5). Opaque and dentin ceramics (4 mm high-4 mm in diameter) were fired on the metal samples. Metal-ceramic samples were thermo cycled (5-55 °C, 5000 cycles), with a dwell time of 20 s and a 10 s transfer time. The shear bond strength test was performed in a universal testing machine (Shimadzu) with a crosshead speed of 0.5 mm/min. Failure types were examined with a streomicroscope (X20). The data were analyzed with one-way ANOVA and the Tukey HSD test (p=0.05).
RESULTS: The mean bond strengths (MPa) were; 80.67 for G1, 85.69 for G2, 81.25 for G3, 80.46 for G4, and 81.74 for G5. No significant difference was found between the groups (p>0.005). Cohesive failure types were seen for all groups.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Different percentages of new alloy and once casted alloy had similar bond strength values.

DERLEME
8.
Matriks metalloproteinaz enzimlerinin adeziv bağlanmaya etkisi
Effects of matrix metalloproteinase enzyms on adhesive bonding
Derya Merve Halaçoğlu, Esra Can
doi: 10.5505/yeditepe.2017.83803  Sayfalar 55 - 60
Matriks metalloproteinaz enzimleri (MMP), dentin matriksinin içinde bulunan proteolitik enzimlerdir ve dentinin organik matriksini hidrolize etme özellikleri vardır. Rezin-dentin bağlanmasının elde edilmesi için dentine asit uygulanması sonrası dentinin kollajen fibrilleri açığa çıkar. Bu açığa çıkan kollajen fibriller MMP’lerin başlattığı hidrolitik bozulmadan etkilenebilir ve bunun sonucunda bağlanma dayanımında azalma olarak restorasyonların ağız içerisindeki uzun dönem performansı negatif etkilenebilir. Bu derlemenin amacı, dentin kaynaklı MMP’lerin dentin matriks bozulmasındaki rolünün anlaşılması ve kollajen bozulmasını inhibe eden MMP inhibitörlerinin dentinin bağlanma dayanımına etkisinin özetlenmesidir.
Matrix metalloproteinase enzymes (MMP) are proteolytic enzymes that found in dentin matrix and they are capable to hydrolyze organic matrix of dentin. Dentin collagen fibrils are exposed after acid etching of dentin in order to achieve resin- dentin bonding. These exposed collagen fibrils might be effected by hydrolytic degradation caused by MMP’s resulting reduced bonding strength and long-term performance in oral cavity. The purpose of this review is to understand the role of MMP’s in dentin matrix degradation and to summarize the effects of MMP inhibitors that inhibits the collagen degradation to dentin bonding strength.

9.
Kardiyovasküler hastalık periodontal sağlık ilişkisi
Interaction between cardiovascular disease and periodontal health
Hazel Zeynep Kocabaş, Ebru Özkan Karaca, Gizem İnce Kuka, Ogül Leman Tunar, Hare Gürsoy
doi: 10.5505/yeditepe.2017.73644  Sayfalar 61 - 66
Koroner kalp hastalıkları ve inme (serebrovasküler sistemin daralma, blokaj veya hemorajisi) dünyada ölüme sebep olan nedenlerin başında gelmektedir. Kardiyovasküler hastalıkların (KVH) bir parçası olan atereskleroz, gelişmiş ülkelerdeki ölümlerin başlıca nedenidir. Yapılan çalışmalar, hipertansiyon, yüksek kolesterol, sigara gibi KVH oluşumunda risk faktörleri olarak bilinen durumların kontrol altına alınmasının mortaliteyi azalttığını göstermesine rağmen dünyada KVH’ye bağlı ölümler giderek çoğalmaktadır. Bilinen risk faktörleri dışında, iltihaplanmanın KVH gelişiminde önemli bir rol oynadığına dair yeni kanıtların olması, tüm dünyada yaygın olarak görülen kronik iltihabi bir hastalık olan periodontitisin, KVH’nin ilerlemesine katkıda bulunan sebeplerden biri olabileceğinin öne sürülmesine neden olmuştur. Bu derlemede amaç, periodontal hastalık ile KVH arasındaki ilişkinin; güncel bilgiler ışığında gözden geçirilmesi, periodontal hastalığın yeterince dikkate alınmaması ve KVH riski altındaki yetişkinlerde oldukça yaygın olarak görülmesinden dolayı aralarındaki ilişkiyi incelemektir.
Coronary heart disease and stroke (constriction, blockage or hemorrhage of the cerebrovascular system) are the leading causes of death in the world. Atherosclerosis, a part of cardiovascular disease (CVD), is the major cause of death in developed countries. Although controlling conditions known as risk factors for CVD, such as hypertension, high cholesterol, and smoking reduces mortality, CVD-related deaths are increasing. Apart from known risk factors, periodontitis, a chronic inflammatory disease that is widespread throughout the world, has been suggested to be one of the associated factor for CVD progress. The purpose of this review is to highlight the relationship between periodontal disease and CVD in the light of current literature, since periodontal disease is not adequately addressed and it is quite common in adults at risk for CVD.

OLGU RAPORU
10.
Mandibular osteoid osteomanın nadir lokalizasyonu: Bir olgu sunumu
Unusual location of mandibular osteoid osteoma: A case report
Saadettin Kayıpmaz, Pınar Gökçen Yücesan, Celal Çandırlı, Ömer Said Sezgin, Sevdegül Mungan
doi: 10.5505/yeditepe.2017.70299  Sayfalar 67 - 70
Osteoid osteoma çenelerde nadir görülen benign nonodontojenik bir tümördür. NSAİnflamatuarlar ile hafifleyen şiddetli ağrı bu tümörün karakteristik özelliğidir. 20 yaşında erkek hasta sağ alt arka bölgede şiddetli ağrı şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Panoramik radyografide yarı gömülü #48’ in folikülünü çevreleyen, sklerotik sınırlı radyolusent bir lezyon izlendi. Lokal anestezi altında #48 çekimi yapıldı ve lezyon enükleasyonu gerçekleştirildi. Patolojik inceleme sonucu osteoid osteoma ile uyumludur. Bu olgu sunumunda radyologları CBCT görüntüleri üzerinde doğru diagnoza yönelten nadir lokasyon ve radyografik özelliğiyle bir osteoid osteoma olgusu sunulması amaçlanmıştır.
Osteoid osteoma is a benign nonodontogenic tumor that seldom occurs in the jaws. Severe pain that relieves with NSAIs is characteristic feature of this tumor. A 20-year-old male patient was referred to our clinic with the chief complaint of severe pain in right mandibular posterior region. On panoramic radiograph a radiolucent lesion with sclerotic border surrounding the folicle of partially embedded #48 was observed. #48 was extracted and the lesion was enucleated under local anesthesia. Pathologic examination results were consistent with osteoid osteoma. In this case, it is aimed to present a case of osteoid osteoma in CBCT images with unusual location and radiologic features that radiologists should pay attention to for correct diagnosis

11.
Çocuk hastalarda dentigeröz kistin konservatif tedavisi: İki olgu sunumu
Conservative treatment of dentigerous cysts in children: Report of two cases
Sercan Küçükkurt, Can Tükel, Emre Barış
doi: 10.5505/yeditepe.2017.29494  Sayfalar 71 - 75
Dentigeröz kistler (DK), en yaygın odontojenik gelişimsel kistlerdir. Bununla birlikte, DK'lar hayatın ilk on yılında nispeten nadiren görülür. DK’lar daima yeni oluşmakta olan veya gömülü kalmış dişler ile ilişkilidir. Klasik tedavi seçeneği, kistin enükleasyonu ve ilgili dişin ekstraksiyonudur. Bununla birlikte çocuklarda, yüksek rejeneratif potansiyelleri nedeniyle, bölgedeki kalıcı dişlerin sürme şansını da artırmak için marsupializasyon veya dekompresyon ilk tedavi seçeneği olarak düşünülmelidir. Bu makale, altı yaşındaki bir erkek ve dokuz yaşındaki bir kız çocuğunda dekompresyon tekniği sayesinde DK'larin tedavisi ve bölgedeki dişlerin sürdürülmesini rapor edilmektedir.
Dentigerous cyst (DC) is the most common odontogenic developmental cyst. However DCs are rare in the first decade of life. They are always associated with an unerupted or developing tooth. The classic treatment option is the enucleation of cyst and extraction of the involved tooth. However, in children due to the great regenerative potential, marsupialization or decompression should be considered as the first treatment option in order to preserve the chance of the associated permanent teeth’s eruption. This article reports the treatment of DCs in a six-year-old male and a nine-year-old female child using decompression technique and management of the unerupted teeth in the affected areas.

LookUs & Online Makale