1. | 2024-3 Cilt Tüm Dergi 2024-3 Vol Full Printed Journal Sayfa I |
2. | Kapak Cover Sayfa II |
3. | İçindekiler Contents Sayfa III |
ÖZGÜN ARAŞTIRMA | |
4. | Endodontik Tedavi Görmüş Dişlerin 5 Yıllık Sağkalım Oranı The 5-Year Survival Rate of Endodontically Treated Teeth Bihter Arpacıoğlu, Selin Göker Kamalı, Dilek Türkaydındoi: 10.5505/yeditepe.2024.75768 Sayfalar 4 - 8 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı kök kanal tedavisi yapılmış dişlerin 5 yıllık sağkalım oranını araştırmak ve endodontik tedavi yapılmış dişlerin sağkalımı ile yaş, cinsiyet, dişin lokasyonu, periapikal sağlığı gibi preoperatif prognostik faktörler arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 103 hastanın 203 dişi dahil edilmiştir. Çalışmaya dahil edilen hastaların yaşları ve cinsiyetleri, dişlerin lokasyonu, işlem öncesi periapikal sağlık durumları, 5 yıl sonunda ağızda olup olmadığı, ağızda olmayan dişlerin kök kanal tedavisi yapıldıktan kaç ay sonra çekildiği kaydedilmiştir. Endodontik tedavi yapılmış dişlerin 5 yıllık sağkalımını değerlendirmek için Kaplan-Meier analizi, diş çekimi üzerinde etkisi olan risk faktörlerini araştırmak için Cox regresyon analizi kullanılmıştır. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen dişlerin 5 yıllık kümülatif sağ kalım oranı %84,2’dir. Cox regresyon analizi sonucunda diş grubu ve apikal periodontitis varlığının sağkalım üzerine etkileri istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Molar dişlerin çekilme riski 2,817 kat ve apikal periodontitis görülen dişlerin çekilme riski ise 2,397 kat daha fazladır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Kök kanal tedavisi yapılmış dişlerin 5 yıllık sağkalım oranı %84,2’dir. Molar dişlerin ve endodontik tedavi öncesi apikal periodontitis görülen dişlerin çekilme riski daha fazladır. INTRODUCTION: The aim of this study was to investigate the 5-year survival rate of root canal treated teeth and to evaluate the relationship between survival of endodontically treated teeth and preoperative prognostic factors such as age, gender, tooth location, and periapical health. METHODS: 203 teeth of 103 patients were included in this study. The ages and genders of the patients, the location of the teeth, their periapical health status before the procedure, whether they were in the mouth at the end of 5 years and the extraction time of the teeth after the root canal treatment were recorded. The Kaplan-Meier analysis was used to evaluate the 5-year survival of endodontically treated teeth and the Cox regression analysis was used to investigate risk factors affecting tooth extraction. RESULTS: The 5-year cumulative survival rate of the teeth was 84.2%. The effects of tooth group and presence of apical periodontitis on survival rate were found to be statistically significant (p<0.05). The extraction risk of molar teeth is 2.817 times, and the extraction risk of teeth with apical periodontitis is 2.397 times higher. DISCUSSION AND CONCLUSION: The 5-year survival rate of endodontically treated teeth is 84.2%. The risk of extraction of molars and teeth with apical periodontitis before endodontic treatment is higher. |
5. | Peri-implantitisli Hastalarda Peri-implant Oluğu Sıvısı Biyokimyasal Mediatör Seviyeleri ve Klinik Parametrelerin Değerlendirilmesi Evaluation of Peri-implant Crevicular Fluid Biochemical Mediator Levels and Clinical Parameters in Patients with Peri-implantitis Ozan Burak İskefli, İslim Kaleler, Şule Batu, Erhan Fıratlıdoi: 10.5505/yeditepe.2024.63935 Sayfalar 9 - 15 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, peri-implantitisin karakteristik klinik parametrelerine non-invaziv alternatifler olarak, çeşitli biyokimyasal parametreleri değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya, sağlıklı peri-implant dokusu bulunan 40 ve peri-implantitise sahip 40 implant olmak üzere toplam 80 implant dahil edildi. Demografik verilerin kaydedilmesiyle beraber plak indeksi, sondalamada kanama indeksi, keratinize doku genişliği, sondalama derinliği miktarı ve püy varlığı verileri ölçüldü. Biyokimyasal analiz, peri-implant oluk sıvısında (PİOS) IL-1β, IL-12, IL-17, IL-23, MCP-1, M-CSF, RANKL, OPG ve TRAF6 düzeylerini belirlemek amacıyla ELISA yöntemiyle gerçekleştirildi. BULGULAR: Peri-implantitis grubunda, plak indeksi (p˂0,01), sondalamada kanama (p˂0,01) ve sondalama derinliği (p˂0,001) anlamlı derecede yüksek bulundu, ancak keratinize doku genişliği anlamlı derecede düşük bulundu (p˂0,01). Peri-implantitis grubunda IL-17 (p˂0,05), M-CSF (p˂0,01) ve TRAF6 (p˂0,01) düzeyleri anlamlı derecede yüksek bulunurken, IL-23 düzeyleri anlamlı derecede düşük bulundu (p˂0,01). TARTIŞMA ve SONUÇ: Peri-implant hastalıkların erken tanısında potansiyel biyobelirteç olarak PİOS’de IL-17, IL-23, M-CSF ve TRAF6 seviyeleri ve olası etkileşimlerinin takibi, değerli ve tekrarlanabilir bir yöntem olarak düşünülebilir. INTRODUCTION: In this study, we aimed to evaluate various biochemical parameters as non-invasive alternatives to the characteristic clinical parameters of peri-implantitis. METHODS: Our study included a total of 80 implants, consisting of 40 implants with healthy peri-implant tissues and 40 implants with peri-implantitis. Demographic data were analyzed, including plaque index, bleeding on probing, width of keratinized tissue, probing depth, and presence of pus. Biochemical analysis was conducted using ELISA to determine the levels of IL-1β, IL-12, IL-17, IL-23, MCP-1, M-CSF, RANKL, OPG, and TRAF6 in peri-implant crevicular fluid. RESULTS: The peri-implantitis group exhibited significantly higher mean values for plaque index (p˂0.01), bleeding on probing (p˂0.01), and probing depth (p˂0.001), while the width of keratinized mucosa was found to be significantly lower (p˂0.01). Furthermore, the peri-implantitis group demonstrated significantly higher levels of IL-17 (p˂0.05), M-CSF (p˂0.01), and TRAF6 (p˂0.01), whereas IL-23 levels were significantly lower (p˂0.01). DISCUSSION AND CONCLUSION: Monitoring IL-17, IL-23, M-CSF and TRAF6 levels and their possible interactions in PIOS as potential biomarkers for early diagnosis of peri-implant diseases can be considered as a valuable and reproducible method. |
6. | Diş Hekimlerinin Uzmanlık/Doktora Eğitimine Katılma Motivasyonları ve Eğitimleri Sonunda Gelecek Hedeflerinin Değerlendirilmesi Evaluation of Motivation of Dentists to Participate in Residency/Doctoral Education and Future Goals at the End of Their Education Özlem Kahveci, Tuğçe Nur Şahindoi: 10.5505/yeditepe.2024.42744 Sayfalar 16 - 21 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, uzmanlık/doktora yapmakta olan diş hekimlerinin uzmanlık/doktora eğitimine katılma motivasyonlarını etkileyen faktörleri ve eğitimlerinin sonunda gelecek hedeflerini değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmanın verileri, 23 sorudan oluşan anketin farklı illerde bulunan 101 doktora/uzmanlık öğrencisinin kendileri tarafından yanıtlanmasıyla elde edilmiştir. İstatistiksel analiz için Ki-kare analizi, Fisher’s Exact testi ve Pearson Ki-kare analizi kullanılmıştır (p=0,05). BULGULAR: Prestij ve unvan sahibi olmak (%43,56) ile akademik alanda ilerlemek (%39,6), bu eğitim programlarına başvurmak için başlıca sebeplerdir. Akademik alanla ilerlemek için doktora/uzmanlık eğitimine başvurduğunu belirten 40 kişiden yalnızca 24 kişi eğitim programları bittiğinde üniversitede çalışmak istediklerini belirtmiştir (p<0,05). Katılımcıların çoğu; uzmanlık/doktora programına katılmadan önceki gelecek planlarının eğitimleri sırasında değiştiğini (%56,44), sağlıkta şiddet haberlerinin gelecekteki mesleki hedeflerini engellediğini düşündüğünü (%64,36) ve eğitimlerinin bitiminde özel sektörde çalışmak istediklerini (%71,29) belirtmişlerdir (p>0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Akademisyenliğin pek tercih edilmemesi nedeniyle, ileride diş hekimliği temel eğitiminin, özellikle yakın zamanda açılan fakültelerde, sekteye uğrayabileceği düşünülmektedir. INTRODUCTION: The purpose of the this study was to evaluate of factors the motivation of dentists to participate in specialization/Phd education and future goals at the end of their education. METHODS: The data of this study were obtained by answering a questionnaire consisting of 23 questions by 101 doctoral/specialty students from different cities themselves. Chi-square analysis, Fisher's Exact test and Pearson Chi-square analysis were used for statistical analysis. RESULTS: Prestige and title (43.56%) and academic advancement (39.6%) are the main reasons for applying to these training programs. Out of 40 people who stated that they applied for doctorate/specialty education to advance in the academic field, only 24 people stated that they wanted to work at the university when their education programs were completed (p<0.05). Most of the participants stated that their future plans before participating in the specialty/doctorate program changed during their education (56.44%), the news of violence in health prevented their future professional goals (64.36%), want to work in the private clinics (71.29%) when the education finishes (p>0.05). DISCUSSION AND CONCLUSION: Due to the fact that academics is not preferred much, it is thought that the basic education of dentistry may be interrupted in the future, especially in faculties that have been opened recently. |
7. | Farklı Dental Tarayıcı Teknolojilerinin Doğruluklarının Değerlendirilmesi: In-Vitro Çalışma Evaluation of Accuracy of Different Dental Scanner Technologies: In-Vitro Study Demet Çağıl Ayvalıoğlu Şamiloğlu, Serra Nur Beydilidoi: 10.5505/yeditepe.2024.58569 Sayfalar 22 - 28 GİRİŞ ve AMAÇ: Diş hekimliğinde dijital teknolojinin kullanımı CAD/ CAM sistemlerinin hayatımıza girmesiyle son yıllarda oldukça artmıştır. CAD/CAM sistemleri ile bir iş akışı ağız içi tarayıcılarla direkt veya masaüstü tarayıcılarla indirekt yöntem ile başlayarak takip edilebilir. Bu çalışmanın amacı, tam ark dişli çenelerde masaüstü tarayıcı ve ağız içi tarayıcıların doğruluklarının değerlendirilmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Tam ark dişli çene modelinde yer alan kanin ve molar dişleri üzerinde, ISO standartları çerçevesinde, dört adet 6 mm çapında negatif küre oluşturulmuştur. Standart ışıksız ortamda, model, Dijital Şerit Projeksiyon Teknolojisi, Aktif Triangulasyon ve Konfokal Mikroskopi teknolojilerine sahip tarayıcılar ile firmanın önerdiği tarama protokolleriyle 20 kez taranarak dijitalize edilmiştir. Kontrol grubu, referans dijital data, endüstriyel tarayıcı (Solutionix C500, MEDIT) ile elde edilmiştir. Elde edilen tüm dijital data, 3 boyutlu (3B) analiz yazılım programı ile değerlendirilmiştir (Geomagic studio 2015; 3D Systems Inc., Almanya). Normal dağılan veriler için tek yönlü ANOVA ve post hoc Bonferroni testi, normal dağılmayan veriler için Bonferroni, Kruskal-Wallis testi ile değerlendirilmiştir (α=0,05). BULGULAR: Tam ark dişli model taramalarının doğruluğu, masaüstü tarayıcı ve ağız içi tarayıcıların tipine bağlı olarak anlamlı farklılık göstermiştir (p˂0,05). Her iki ağız içi tarayıcı arasında tarama doğruluğu bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p˂0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Tam ark taramalarda dijital sistemlerin kullanılması klinik olarak kabul edilebilir sonuçlar göstermektedir. INTRODUCTION: The use of digital technology in dentistry has increased considerably in recent years with the introduction of CAD/ CAM systems into our clinic lives. With CAD/CAM systems, a workflow can be followed by starting directly with intraoral scanners or indirectly with dental lab scanners. The aim of this study is to evaluate the accuracy of dental lab scanners and intraoral scanners in full arch model. METHODS: Four 6 mm negative spheres were formed on the canine and molar teeth in the full arch model, within the framework of ISO standards. In a standard dark environment, the model was digitized by scanning 20 times with the Cerec inEOS 5X dental lab scanner, Cerec Primescan and 3Shape Trios 4 intraoral scanners using the scanning instructions recommended by the manufacturers. Control group, reference digital data was obtained with an industrial scanner (Solutionix C500, MEDIT). All digital data obtained were evaluated with a 3D analysis software program (Geomagic studio 2015; 3D Systems Inc., Germany). One-way ANOVA and post hoc Bonferroni test were used for normally distributed data, and Bonferroni and Kruskal- Wallis test for non-normally distributed data (α=0.05). RESULTS: The accuracy of full arch model scans differed significantly depending on the type of dental lab scanner and intraoral scanner (p˂0.05). There was statistically significant difference in scanning accuracy between the two intraoral scanners (p˂0.05). DISCUSSION AND CONCLUSION: The use of digital systems in full arch scans shows clinically acceptable results. |
8. | CAD-CAM Plak ile Yapılmış Vestibül Derinleştirme Operasyonunun Sonuçlarının Geleneksel Vestibuloplasti Operasyonu Sonuçları ile Karşılaştırılması Comparison of the Results of Vestibuloplasty Operation Performed with CAD-CAM Plate with the Results of Traditional Vestibuloplasty Operation Zeynep Beyza Kırıştıoğlu, Ferit Bayram, Ceren Küçük, Gökhan Göçmendoi: 10.5505/yeditepe.2024.56823 Sayfalar 29 - 34 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, vestibül derinliği yetersiz olan dişsiz hastalarda serbest diş eti greftiyle beraber yapılmış vestibüloplasti operasyonunda, CAD-CAM plak ve konvansiyonel süturla vestibül derinliğinin stabilizasyonunun karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi kliniğine 2021-2023 yılları arasında başvurmuş ve mandibula anterior bölgeye vestibüloplasti operasyonu yapılmış 22 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalardan 11’inde operasyon sonrası vestibül derinliğinin stabilizasyonu CAD-CAM plakla sağlanmış, diğer hasta grubunda ise konvansiyonel yöntemle süturla sağlanmıştır. Hastalardan operasyon öncesi ve sonrası alınan ölçüler 3D taranıp çakıştırıldı. Operasyon sonrası kazanılan yüzey alan ölçümleri karşılaştırıldı. BULGULAR: Sonuçların istatistiksel analizinde, iki farklı ameliyat yönteminin etkinliklerinin karşılaştırılması amacıyla, CADCAM ve Konvansiyonel gruplardaki yüzdesel değişimlerin ortalamaları bağımsız örneklem t testi (unpaired t test) ile değerlendirildi. CAD-CAM grubunda ortalama yüzde değişim %65,27 olarak bulunurken, Konvansiyonel grupta bu oran %49,03 olarak gözlemlendi. Yapılan istatistiksel analiz, her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olduğunu gösterdi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Plakla fiksasyonun, vestibül derinliğinin stabilizasyonunda daha iyi sonuçlara neden olduğu görüldü. Hasta sayısı arttırılarak ve takip süresi uzatılarak daha net sonuçlara ulaşılabilir. INTRODUCTION: The aim of this study is to compare the stabilization of vestibule depth with CAD-CAM plate and conventional suture in vestibuloplasty operation performed with free gingival graft in edentulous patients with insufficient vestibule depth. METHODS: Marmara University Faculty of Dentistry Oral and Maxillofacial Surgery clinic was consulted between 2021-2023 and 22 patients who underwent vestibuloplasty surgery in the mandibular anterior region were included. In 11 of the patients, stabilization of the vestibule depth was achieved with CAD-CAM plate after the operation, while the other patient groups were achieved with conventional attacks. The measurements taken from the patients before and after the operation were scanned and superimposed in 3 dimensions. Surface area measurements gained after the operation were checked. RESULTS: In the statistical analysis of the results, the averages of the percentage changes in the CAD-CAM and Conventional groups were evaluated with the independent samples t test (unpaired t test) in order to compare the effectiveness of two different surgical methods. While the average percentage change was found to be 65.27% in the CAD-CAM group, this rate was observed to be 49.03% in the Conventional group. The statistical analysis showed that there was a statistically significant difference between both groups. DISCUSSION AND CONCLUSION: It was observed that plate fixation resulted in better results in stabilizing the vestibule depth. More clear results can be achieved by increasing the number of patients and extending the follow-up period. |
9. | Kuşaklara Göre Protetik Diş Tedavisi Hasta Profili Dağılımının ve Hastalarla İletişim Yaklaşımlarının Değerlendirilmesi Evaluation of the Distribution of Prosthetic Dental Treatment Patient Profile According to Generations and Communication Approaches with Patients Özge Eroğlu, Funda Bayındırdoi: 10.5505/yeditepe.2024.46354 Sayfalar 35 - 39 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Atatürk Üniversitesi Protetik Diş Tedavisi Bölümü'nde 2014 ile 2019 yılları arasında tedavi edilen hastaları ait oldukları kuşaklara göre kategorize etmek ve diş hekimleri arasında kuşak farklılıkları hakkında farkındalık oluşturmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Atatürk Üniversitesi Protetik Diş Tedavisi Bölümü'nde tedavi edilen hastalar arasında 2014'ten 2019'a kadar olan 5 yıllık bir dönemi kapsayan kesitsel çalışma yapılmıştır. Bu hastalar, ait oldukları kuşaklara göre kategorize edilmiştir. Veriler IBM SPSS V23 ile analiz edildi. Yaş gruplarına göre cinsiyetin karşılaştırılmasında Pearson Ki-kare testi kullanıldı ve çoklu karşılaştırmalarda Bonferroni düzeltmeli Z testi ile incelendi. Analiz sonuçları kategorik değişkenler için frekans (yüzde), nicel değişkenler için ortalama ± standart sapma ve ortanca (minimum – maksimum) şeklinde sunuldu. Önem düzeyi p<0,05 olarak alındı. BULGULAR: Çalışmada, katılımcıların %46,8'i erkek, %53,2'si kadındı. Çalışmaya sessiz kuşak (%3,1), bebek patlaması kuşağı (%24,7), X kuşağı (%50,3), Y kuşağı (%20,5) ve Z kuşağı (%1,3) dahil edildi. Ortalama yaş 51,22'ydi ve en genç katılımcı 12 yaşındayken en yaşlısı 98 yaşındaydı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Her kuşağın ihtiyacı olan tedaviler, tedavi beklentileri ve karşılaştığı sorunlar farklılık gösterir. Farklı kuşaklarla iletişim kurarken, en küçük ayrıntılara dikkat etmek her açıdan faydalı olabilir. Hastaların endişelerini anlamak ve deneyimlerine karşı empati göstermek, jenerasyonlar arasındaki farkları kapatmada önemli olarak kabul edilir. Modern diş sağlığı araçları, hastalara ağız sağlıkları hakkında etkili bir şekilde bilgi vermek için kullanılabilir, bu da diş hekimleri ile hastalar arasındaki kuşak farklılıklarını kapatmaya yardımcı olabilir. INTRODUCTION: The aim of this study is to categorize patients who seek clinical care according to their generations, thus creating awareness of generational differences among dentist. METHODS: A research study covering a 5-year period from 2014 to 2019 was conducted among the patients treated at Atatürk University's Department of Prosthodontics. These patients were categorized according to the generations they belong to. The data were analyzed using IBM SPSS V23. In comparing gender across age groups, the Pearson Chi-square test was utilized and examined with Bonferroni corrected Z-tests for multiple comparisons. Analysis results were presented as frequencies (percentages) for categorical variables and as mean ± standard deviation and median (minimum - maximum) for quantitative variables. The significance level was set at p<0.05. RESULTS: In the study, 46.8% of the participants were male, while 53.2% were female. The study included 3.1% of the silent generation, 24.7% of baby boomers, 50.3% of Generation X, 20.5% of Generation Y, and 1.3% of Generation Z. The average age was 51.22, with the youngest participant being 12 and the oldest being 98. DISCUSSION AND CONCLUSION: The treatment needs, treatment expectations, and problems presented by each generation vary. When communicating with different generations, paying attention to the smallest details can be beneficial in every aspect. Understanding patients' concerns and showing empathy towards their experiences is considered important in bridging generational differences. Modern dental tools can be used to effectively inform patients about their oral health, which can help bridge the generational gap between dentists and patients. |
DERLEME | |
10. | Diş Çürüğündeki Enzim Aktiviteleri: Matriks Metalloproteinazlar ve Sistein Katepsinler Enzyme Activities in Dental Caries: Matrix Metalloproteinases and Cysteine Cathepsins Berfin Yıldırım, Zeynep Aslı Güçlüdoi: 10.5505/yeditepe.2024.65668 Sayfalar 40 - 47 Çürük gelişiminde rol oynayan faktörlerin belirlenmesi ve bunların etki mekanizmasının araştırılması çürüğün tedavisi açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu doğrultuda mikroorganizma ve plağın meydana getirdiği etkiye bağlı olarak konağın yani dişin verdiği tepki de çürüğün ilerleyişi açısından önemlidir. Çürükteki matriks metalloproteinazların (MMP) varlığının kanıtlanmasının ardından katepsin enzimlerinin de varlığının bulunması çürüğün gelişme aşamalarında yeni bir pencere açmıştır. MMP’ler ve sistein katepsinler insan vücudunda yer alan, büyüme gelişme başta olmak üzere; yara iyileşmesi, kemik remodellingi, hormon metabolizması gibi birçok olayda görev alan enzimlerdir. Vücutta yer alan çoğu enzim gibi varlıkları ve işleyişleri muhteşem bir denge içerisinde gerçekleşmektedir. Dengenin bozulmasıyla birlikte; kanser, artrit, fibrotik bozukluklar, inflamatuar hava yolu hastalıkları gibi birçok hastalık ortaya çıkabilmektedir. Bu sebeple, bu enzimlerin dengesinin oral bölgede de sağlanması oldukça önemlidir. Bu derlemede bu enzimlerin genel etki ve özellikleriyle beraber, ağız içerisindeki pozisyonları ve çürüğe olan etki mekanizmaları mevcut çalışmalarla birlikte toplanmış ve gelecekte bizim için neden önemli olabileceklerini göstermek amacıyla derlenmiştir. Determining the factors that play a role in the development of caries and investigating their mechanism of action is of great importance in treating caries. Therefore, the reaction of the host, namely the tooth, depending on the effect of microorganisms and plaque, is also important for the progression of caries. After demonstrating the presence of matrix metalloproteinases in caries, the presence of cathepsin enzymes has opened a new window in the development stages of caries. Matrix metalloproteinases and cysteine cathepsins are located in the human body, especially in growth and development; they are enzymes involved in many events, such as wound healing, bone remodeling, and hormone metabolism. Like most enzymes in the body, their existence and functioning take place in a magnificent balance. With the deterioration of the balance, many diseases such as cancer, arthritis, fibrotic disorders, and inflammatory airway diseases can occur. For this reason, it is essential to ensure the balance of these enzymes in the oral region. In this review, the general effects and properties of these enzymes, their positions in the mouth, and their mechanisms of action on caries have been collected together with existing studies and compiled to show why they may be important for us in the future. |
11. | Molar Kesici Hipomineralizasyonundan Etkilenmiş Dişlerde Adeziv Materyallerin Başarısını Artırma Stratejileri Strategies to Increase the Success of Using Adhesive Materials in Molar Incisor Hypomineralization-affected Teeth Erenay Alpayçetin, Elif Bahar Tunadoi: 10.5505/yeditepe.2024.48378 Sayfalar 48 - 55 Molar Kesici Hipomineralizasyonu (MIH), sürekli birinci büyük azı dişi ve sürekli kesici dişlerin etkilendiği gelişimsel bir mine defektidir. Etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik faktörlerin yanı sıra, doğum öncesinden doğum sonrası belirli bir döneme kadar geçen süre içerisinde, çocuğun karşılaştığı çeşitli sistemik, tıbbi, çevresel faktörlerin de bu anomalinin oluşum nedenleri arasında yer alabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. MIH’den etkilenmiş dişlerde görülen hipomineralize alanlar kuronun okluzal ve bukkal yüzeylerinde sınırlı defektler şeklinde sağlam mine dokusundan belirgin bir sınırla ayrılmaktadır. Defektlerin boyutları ve renkleri değişkenlik gösterebilmektedir. MIH’den etkilenmiş sürekli birinci büyük azı dişlerinde çiğneme kuvvetlerinin etkisi nedeniyle sürme sonrası posterüptif yıkım görülebilmektedir. MIH’li dişlerde yapılan mikroskobik incelemeler sonucu, artmış protein içeriği sebebiyle sağlam dişlere göre apatit kristallerinin daha gevşek düzenlenmiş olduğu ve prizma yapısının daha az yoğun olup, daha düşük seviyede mineral içerdiği bulunmuştur. Ayrıca laboratuvar çalışmaları MIH’li dişlerdeki artmış protein içeriği ve azalmış mineral yapısından dolayı sağlıklı mine ile karşılaştırıldığında bu dişlerde daha zayıf bağlantı kuvveti mevcut olduğunu ve fosforik asitin asitleme paterninin daha başarısız olduğunu göstermiştir. Restorasyon çevresindeki minenin kırılgan olması nedeniyle tekrarlayan çürükler de restorasyonların başarısını düşürmektedir. Bu sebeplerden dolayı, MIH’li dişlere sahip olan çocuklar daha fazla tedavi ihtiyacı göstermekte ve sağlıklı dişlere göre 7-10 kat daha fazla restorasyon tekrarı gerekmektedir. Bu derlemede, MIH’den etkilenmiş dişlerdeki restorasyon başarısızlıklarının üstesinden gelmek amacıyla, adezyonu geliştirme stratejilerinin incelenmesi ve restorasyonların ömrünü ve klinik başarısını artırmak için literatürde yer alan önerilerin ve en iyi bağlantı protokollerinin tanıtılması amaçlanmıştır. Molar Incisor Hypomineralization (MIH) is a developmental enamel defect that affects first permanent molars and permanent incisors. Although the etiology of MIH is unclear, several etiological factors, such as the genetic and environmental factors and systemic disturbance during pre-, peri-, and postnatal period, can cause enamel defects and their occurrence. Hypomineralized areas observed in buccal and occlusal surface of MIH-affected teeth are demarcated by a significant border from solid enamel tissue. The size and colour of defects could vary. Posteruptive breakdown caused by the force of mastication could be observed in MIH-affected first permanent molars. As a result of microscopic examinations of MIH-affected teeth, it was found that they have less dense prism structure and significant reduced mineral density with loosely arranged apatite crystal compared to sound enamel, possibly due to retained proteins. In addition, compared to sound enamel, laboratory studies highlighted the weaker bond strength of resin composite to MIH-affected enamel and the failure of phosphoric acid to create etching patterns due to increased protein content and reduced mineral structure. Also recurrent caries reduce the success of restorations because of the fragile enamel around restoration. MIH-affected children therefore have more treatment need and their repeated treatments are 7-10 fold greater compared to children with healthy teeth. The objective of this study is to prepare a review on bonding of adhesive materials to MIH-affected enamel, so to identify all the suggested methods to optimise the bonding to hypomineralized enamel and to determine the best bonding protocols. |
OLGU RAPORU | |
12. | Mandibula Yerleşimli Osteosarkomanın Tanısal Yaklaşımı: Olgu Sunumu Diagnostic Approach to Osteosarcoma of the Mandible: Case Report Alican Kuran, Aytaç Üzel, Umut Seki, Abdüssamed Geyik, Gözde Çakırsoy Çakar, Enver Alper Sinanogludoi: 10.5505/yeditepe.2024.33154 Sayfalar 56 - 60 Osteosarkoma, kemiğin en sık rastlanan mezenkimal kökenli primer malign tümörü olup osteoid üretimi ile karakterizedir. Uzun ve yassı kemiklerde daha sık görülür. Çene kemiklerinde görülen tipi primer konvansiyonel osteosarkomanın bir varyantı olarak kabul edilmektedir. Çenelerde görülen tip için yapılan bu ayrımın sebebi klinik, tedavi yaklaşımı ve hastalık seyri açısından iki tutulum arasında farklılıklar olmasıdır. Çenelerde görülen osteosarkoma, tüm osteosarkoma olgularının %5-13’ünü oluşturur ve daha ileri yaşlarda görülmesi (3-4. dekatlar), daha az metastaz yapma eğilimi ve daha iyi 5 yıllık hayatta kalma oranı ile geleneksel osteosarkomadan ayrılır. Osteosarkoma, mandibulada en sık korpus bölgesinde, maksillada ise alveolar kemiğin posteriorunda ve maksiller sinüste rapor edilmiştir. Osteosarkomanın radyolojik görüntüsü kemikte yıkım yapan osteolitik, kemik yapımının arttığı osteojenik veya bu iki yapının karışımı şeklinde değişkendir. Olgumuzda 50 yaşında kadın hasta sol alt çenede ani gelişen ağrısız şişlik ve sol alt dudakta parestezi şikayetiyle kliniğimize başvurmuştur. Lezyonun kesin tanısı ve histopatolojik değerlendirmesi için ilgili bölgeden insizyonel biyopsi alınmıştır. Bu olgu sunumunda, mandibulada görülen osteoblastik tip osteosarkomanın tanı süreci sunulacaktır. Osteosarcoma is the most common mesenchymal primary malignant tumor of bone and is characterized by osteoid production. It occurs more frequently in long and flat bones. The type seen in the jaw bones is accepted as a variant of primary conventional osteosarcoma. This distinction is made for the type that affects the jaws because the clinical characteristics, therapeutic strategy, and prognosis of the two involvements differ. In comparison to regular osteosarcoma, jaw osteosarcoma occurs at an older age (3–4 decades), has less of a tendency to spread, and has a better 5-year survival rate. It accounts for 5–13% of all instances of osteosarcoma. Osteosarcoma has been reported most frequently in the corpus region of the mandible, and posterior to the alveolar bone and maxillary sinus in the maxilla. Osteosarcoma can have a variety of radiological characteristics, including osteolytic bone destruction, enhanced bone growth, or a combination of these two structures. For the accurate diagnosis and histological analysis of the lesion, an incisional biopsy was performed on the relevant area. The diagnosis of osteoblastic type osteosarcoma in the mandible will be discussed in this case report. |