1. | 2020-1 Cilt Tüm Dergi 2020-1 Vol Full Printed Journal Sayfa I |
2. | Kapak Cover Sayfa II |
3. | İçindekiler Contents Sayfalar III - IV |
ÖZGÜN ARAŞTIRMA | |
4. | Düşük Doz Lazer Tedavisinin Sagittal Split Ramus Osteotomisi Sonrası Meydana Gelen Duyu Değişiklikleri Üzerine Etkisi Effect Of Low Level Laser Theraphy On Neusensorial Changes After Orthognatic Surgery Nur Altıparmak, Secil Cubuk, Tolga Kencer, Burak Bayramdoi: 10.5505/yeditepe.2020.68553 Sayfalar 1 - 10 GİRİŞ ve AMAÇ: Mandibulayı etkileyen dentofasiyal deformasyonlarda mandibulanın doğru pozisyona getirilmesi için geliştirilmiş pek çok yöntem ve modifikasyon bulunmaktadır. Bunlar arasında klinik olarak en sık tercih edilen yöntemlerden biri de sagital split ramus osteotomi (SSRO) yöntemidir. Bu tedavi sonrası istenmeyen nörosensoriyal bozukluklar oluşmaktadır. Bu bozukluklar; dişlerde, gingivada, alt dudak ve bazen de çene ucunda parestezi, distezi, hipostezi şeklinde görülmektedir. Düşük doz lazer tedavisi literatürde biyomodülatör etki üreten bir tedavi yöntemi olarak tanımlanmış olup nörosensoriyal bozukluklarda alternatif tedavi seçeneği olarak popülarite kazanmaktadır. Çalışmamızda düşük doz lazer terapisinin, bilateral sagittal split ramus osteotomisi sonucu oluşan nörosensoriyal değişiklikler üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 5’i kadın 6’sı erkek, ortalama yaşları 24 (Dağılım aralığı 17- 30 yıl) olan toplam 11 birey dahil edilmiştir.Bu çalışmaya katılan hastaların rastgele seçilen bir tarafına ameliyat sonra 24, 48 ve 72.saatlerde, ve haftada iki kez olmak üzere 3 hafta süreyle düşük seviyeli lazer tedavisi yapılmıştır. Aynı hastanın diğer tarafına ise plasebo etkisi yaratmak amacıyla lazer probu cihaz kapalıyken uygulanmıştır. Nörosensoriyal değişiklikler aynı cerrah tarafından ameliyat öncesinde, ameliyattan hemen sonra 15.gün, 30.gün, 2.ay ve 6.ayda pamuk pelet testi ve iki nokta ayırım testi kullanılarak değerlendirilmiştir. BULGULAR: Plasebo ve uygulama taraflarına ait skor ortalamaları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır. 6. ayda her iki grupta da nörosensoriyal değişikliklerin tamamında iyleşme görülmüştür. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmanın sonuçlarına göre nörosensoriyal değişikliklerin iyleşme sürecini kolaylaştırmak için herhangi bir ek tedaviye gerek yoktur ancak psikolojik açıdan iyileşme sürecinde olumlu etkileri göz önünde bulundurulduğunda BSSRO sonrası basit, ekonomik ve noninvaziv bir teknik olan düşük doz lazer tedavisinin, standart bir tedavi protokolü halinde uygulanması önerilebilir. |
5. | Ortodontide Ürün Tasarımına Sistematik Yaklaşım: Çoklu-Durum Analizi İle Tasarım Odaklı Düşünme Yönteminin Kullanımı A Systematic Approach to Product Design in Orthodontics: Using Multi-Case Analysis and Design Thinking Muhsin Çifterdoi: 10.5505/yeditepe.2020.88709 Sayfalar 11 - 19 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, tasarım odaklı düşünme yönteminin yeni ürün geliştirme süreçlerinde nasıl etkin kullanılabileceğine dair, ortodontistler ve tasarımcılar arası bir iş birliği modelini ortaya koymayı hedeflemektedir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, tasarım odaklı düşünme modelinden faydalanılarak, ortodonti alanına yönelik 2 ürün geliştirme çalışması bütünsel olarak çoklu-durum analizi yöntemi ile değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonuçlarının karşılaştırılması çapraz durum sentezi ile yorumlanarak bir iş birliği tasarım modeli önerisi oluşturulmuştur. BULGULAR: Seçilen her iki çalışma da, tasarım odaklı düşünme yöntemi kullanılarak ortodonti alanına yönelik ürün tasarımı sürecini ortaya koymakla birlikte, bağlam farklılıklarından dolayı farklı yaklaşımların benimsenmesini gerektirmiştir. Durumlar çapraz-durum sentezi ile değerlendirildiğinde, tasarım iş birliği açısından önemli benzerliklerinden 9 tema oluşturmuştur. Bu temalar, tasarım odaklı düşünme modelinin literatürde belirtilen ilham alma, fikirleştirme ve hayata geçirme aşamalarıyla ilişkilendirilerek tasarım sürecinde uzman hekim ve tasarımcıların iş birliği etkinliğini artıracak “anlamlandırma”, “somutlaştırma” ve “doğrulama” aşamalarının tespitini sağlamıştır. Bu doğrultuda ortodonti alanına uygun bir tasarım iş birliği modeli geliştirilmiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Ortodonti alanında kullanılan ekipmanların gerek hasta gerekse de hekim deneyimine olan etkisi ve bu ekipmanların tasarım süreçlerinin meslek pratiği ile doğrusal ilişkisi ürün geliştirme sürecinde tasarımcı – uzman hekim iş birliğini kaçınılmaz kılmaktadır. Bu doğrultuda tasarım odaklı düşünme modelinin etkin kullanımı, tasarlanacak yeni ürünlerin hasta odaklı ve efektif olmasını sağlayacaktır. |
6. | Promax Artefakt Azaltma Algoritmasının Titanyum ve Zirkonyum İmplantların Oluşturduğu Artefaktlar Üzerine Etkisi The Effects of Promax Artefact Reduction Algorithm on Artefacts Induced by Titanium and Zirconium Implants Cansu Buyuk, BELDE ARSAN, TAMER LÜTFİ ERDEM, Ozgur Erdogandoi: 10.5505/yeditepe.2020.85530 Sayfalar 20 - 24 GİRİŞ ve AMAÇ: Artefaktlar görüntü kalitesini düşürürler. Literatürde titanyum (Ti) ve zirkonyum (Zr) implant artefaktları ile ilgili çalışma sayısı kısıtlıdır. Bu çalışmanın amacı, farklı çekim parametreleri ile ProMax Artefakt Azaltma Algoritması’nın (AAA) konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) görüntülerinde Ti ve Zr implantların oluşturduğu artefaktlar üzerine olan etkisinin değerlendirilmesi ve karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bir Zr ve bir Ti implant sığır kaburgasına yerleştirildi. Bu kemik ProMax 3D Mid KIBT cihazı ile tarandı. Görüntüler 70, 76, 80, 86 ve 90 kVp’de, 2 farklı voksel boyutunda (0.2 ve 0.4 mm) elde edildi. AAA kullanılarak ve kullanılmadan 20 çekim yapıldı. Elde edilen görüntüler ImageJ programına aktarıldı. Ortalama gri değeri (GV) ve standart sapma (SD) ile kontrast-gürültü oranı (CNR) hesaplandı. İstatistiksel analizlerde Pearson’s korelasyon katsayısı, Student’s t-test, ANOVA and multipl regresyon analizi testleri kullanıldı. BULGULAR: AAA her iki implant grubunda da SD’yi anlamlı derecede azalttı (p<0.001) ve bu azalma Zr implant için daha yüksekti. Algoritmanın aktivasyonu ile kVp ve Zr implanttaki SD arasında önemli bir negatif korelasyon gözlendi (p<0.05). Her iki implant grubunda da GV ve CNR değerleri anlamlı olarak yükseldi ve bu artış Zr grubunda daha yüksekti (p<0.001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Zr, KIBT görüntülerini Ti’den daha fazla bozmaktadır. Promax cihazının AAA her iki implant grubunda da görüntü kalitesini iyileştirmektedir ve Zr implantlar üzerine etkisi daha yüksektir. |
7. | WaveOne Gold Sisteminin Farklı Rehber Yol Varlığı ve Yokluğundaki Şekillendirme Etkinliğinin S Şeklinde Yapay Kanallar Üzerinde Karşılaştırılması Comparison of the shaping ability of WaveOne Gold system with or without different glide path techniques in simulated curved S-shaped root canals Ayca Yilmazdoi: 10.5505/yeditepe.2020.22438 Sayfalar 25 - 30 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, rotasyon ve resiprokasyon hareketleriyle çalışan rehber aletler varlığı ve yokluğunda WaveOne Gold sisteminin şekillendirme etkinliğinin S şeklindeki yapay kanallar üzerinde karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada 45 adet S-kanallı, 0.02 koniklik açılı, ISO 15 rezin blok kullanılmıştır. Bloklar numaralandırılmış, yapay kanallar siyah mürekkeple boyanmıştır. Şekillendirme öncesi bloklar taranarak görüntüler kaydedilmiştir. Bloklar şekillendirme yöntemine göre 3 gruba ayrılmıştır (n=15), Grup A: WaveOne Gold (Primary, 25/.07), Grup B: ProGlider-WaveOne Gold ve Grup C: WaveOne Gold Glider-WaveOne Gold. Bütün bloklar şekillendirme sonrası kırmızı mürekkep ile boyanmış ve tekrar taranarak görüntüler kaydedilmiştir. Yapay kanalların işlem öncesi ve sonrası görüntüleri imaj analiz programı yardımıyla çakıştırılmıştır. Kanalların iç ve dış bölgesinden kaldırılan rezin miktaları çakıştırılan görüntüler üzerinden belirlenen 12 noktadan bilgisayar programı yardımıyla ölçülmüş, grupların şekillendirme etkinlikleri kanal transportasyonu ve merkezleme oranları açısından karşılaştırılmıştır. Veriler Shapiro-Wilk normallik testi, Kruskal Wallis ve Dunn’un çoklu karşılaştırma testi kullanılarak istatistiki olarak değerlendirilmiştir. BULGULAR: Karşılaştırılan kriterler açısından düz kuronal ve birinci eğim bölgesinde gruplar arasında istatistiki olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır (p˃0,05). Apikal eğim bölgesinde ise A grubunun transportasyon değerleri B ve C grubundan istatistiki olarak anlamlı yüksek bulunmuştur (p=0,002, p=0,011). Merkezleme değerleri karşılaştırıldığında, C grubunun apikkal eğim bölgesindeki merkezleme değerleri A ve B grubunun değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur (p=0,001, p=0,001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın koşulları altında değerlendirildiğinde, WaneOne Gold sistemiyle S kanalların şekillendirilmesinde öncelikle resiprokasyon yapan WaveOne Gold Glider ile giriş yolu oluşturulduğunda apikal bölgede daha merkezi bir şekillendirme elde edilmektedir. Wave One Gold sistemi öncesi rehber yol oluşturmak apikal bölgedeki transportasyon miktarını azaltmaktadır. |
8. | RGB-D derinlik kamerasının farklı görüntüleme mesafelerinde veri doğruluğunun incelenmesi Examination of the data accuracy of a RGB-D depth camera at different viewing distances Tamer Çelakıldoi: 10.5505/yeditepe.2020.96658 Sayfalar 31 - 36 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, piyasaya yeni çıkan ve derinlik ile renk bilgisinin elde edilebildiği Intel RealSense D415 kamerasının farklı obje uzaklıklarındaki veri doğruluğunu incelemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Derinlik sensörlü kamera hazır üretilmiş bir kulak modelinden 22 cm, 44 cm ve 70 cm uzaklıklara yerleştirilerek kulak modelinin üç boyutlu görüntüleri elde edildi. Kulak modeli üzerinde işaretlenen 3 anatomik nokta arasındaki (A, B ve C) mesafeler bilgisayar ortamında ölçüldü. Bu verilerin doğruluğunu karşılaştırabilmek amacıyla noktalar arası mesafeler kulak modeli üzerinde dijital bir kumpas ile ayrıca ölçüldü. Elde edilen 4 grubun sonuçları arasındaki anlamlılıkların belirlenebilmesi için Friedman testi ve Bonferroni Dunn testi uygulandı. BULGULAR: 22 cm, 44 cm, 70 cm ve kontrol olarak ölçülen gruplardaki A, B ve C mesafeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar saptandı (p<0.01). 70 cm uzaklıktan elde edilen 3B görüntülerde noktalar arası mesafeler, 22 cm, 44 cm ve kontrol gruplarına göre anlamlı şekilde yüksek bulundu ve veri güvenilirliğinin anlamlı derecede düşük olduğu gözlemlendi (p<0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: 22 cm ve 44 cm grupları arasındaki veriler değerlendirildiğinde anlamlı bir farklılık olmadığı ve bu verilerin gerçek değerler (kontrol) ile de anlamlı derecede uyumlu olduğu gözlemlenmiştir. Bu sonuçlar yorumlandığında, mevcut kameranın 22 cm ve 44 cm çalışma mesafelerinde yüksek veri güvenilirliği sağladığı sonucu ortaya çıkmaktadır. |
9. | Gingivitis ve hafif-orta şiddette periodontitis hastalarının periodontal, davranışsal ve sistemik durumlarının belirlenmesi Evaluation of periodontal, behavioural and systemic conditions of patiens with gingivitis and mild-moderate periodontitis Mustafa Yılmaz, Seyithan Özmen, Nazlı Gül Kınoğlu, Burcu Karadumandoi: 10.5505/yeditepe.2020.49368 Sayfalar 37 - 42 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda gingivitis ile hafif ve orta şiddetli kronik periodontitis vakalarının periodontal ve sistemik durumları ile ağız-diş sağlığı bilinç düzeylerinin ölçülmesi hedeflenmiştir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu retrospektif kesitsel araştırmada Eylül 2017 – Ağustos 2018 tarihleri arasında Biruni Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı Kliniği’ne başvuran ve öğrenci kliniğinde tedavi edilmiş olan bireylerin kayıtları değerlendirilmiştir. Bu kayıtlardaki detaylı sistemik anamnezleri, ağız-diş sağlığı farkındalığına ilişkin yanıtları ve radyografik ve klinik parametreleri değerlendirilerek NCSS programıyla istatistiksel ölçümler yapılmıştır. BULGULAR: 685 kadın ve 433 erkek olmak üzere toplam 1118 kişinin kayıtları değerlendirilmiştir. Periodontal hastalıklara göre yaş, cinsiyet, sistemik hastalık, kardiyovasküler hastalık, diyabet, ağız-diş sağlığı bilinç düzeyi anlamlı farklılık göstermekteyken, sigara kullanımı, sindirim sistemi hastalıkları, romatolojik hastalıklar ve psikiyatrik bozukluklar açısından anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bireylerin periodontal tabloları ile davranışsal ve sistemik durumları arasında hastalığın şiddeti ve süresiyle bağlantılı bir ilişki vardır. |
10. | Peri-implant Mukozitisin Tedavisinde Mekanik Yaklaşıma İlave Klorheksidin İrrigasyonunun Klinik Etkinliği: Pilot Çalışma Clinical Efficacy of Adjunctive Chlorhexidine Irrigation to Mechanical Approach in the Treatment of Peri-implant Mucositis: A Pilot Study Volkan Eren, Hatice Selin Yıldırım, Bahar Kuru, Leyla Kurudoi: 10.5505/yeditepe.2020.15807 Sayfalar 43 - 48 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu pilot çalışmada, peri-implant mukozitisin mekanik tedavisine ilave olarak antienfektif tedavi yaklaşımı prensibi dahilinde klorheksidin içeren solüsyon ile cep irrigasyonu uygulamasının klinik olarak değerlendirilmesi amaçlandı YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya en az bir yıldır fonksiyonda olan en az bir dental implantına peri-implant mukozitis teşhisi konmuş 20 hasta dahil edildi. Hastalar her grupta 10 hasta olacak şekilde rastgele 2 gruba ayrıldı; bir gruba yalnızca mekanik periodontal tedavi uygulanırken diğer gruba mekanik tedaviye ilave olarak peri-implant oluğun klorheksidin solüsyon (%0,2) ile irrigasyonu gerçekleştirildi. Başlangıçta, 1. ve 3. aylarda doğal diş bölgelerinde plak indeks, gingival indeks, sondalama derinliği (SD) ve sondalamada kanama (SK); implant bölgelerinde ise modifiye plak indeks, modifiye sulkus kanama indeksi, SD, SK ölçüldü. İmplant bölgelerinden kağıt şeritler yardımıyla peri-implant oluk sıvısı (PİOS) toplandı ve Periotron ile hacimleri belirlendi. BULGULAR: Her iki grupta da diş ve implant bölgelerine ait klinik parametrelerin 1. ve 3. aylarda istatistiksel olarak anlamlı azalma gösterdiği tespit edildi (p<0,001). İki grup arasında klinik parametrelerde fark bulunmadı (p>0,05). Her iki grupta da PİOS hacminde 1. ve 3. aylarda istatistiksel anlamlı azalma saptandı (p<0,001), ancak gruplar arasında herhangi bir fark tespit edilmedi (p>0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Peri-implant mukozitisin tedavisinde uygulanan mekanik tedavi ve mekanik tedaviye ilave klorheksidin irrigasyonu yaklaşımlarının klinik parametreler üzerinde olumlu etkilerinin olduğu ancak birbirine üstünlüğünün bulunmadığı sonucuna varıldı. |
11. | Süt dişi çekim nedenlerinin retrospektif değerlendirmesi Retrospective analysis of primary teeth extractions Çağrı Burdurlu, Volkan Dagasan, Fatih Cabbar, Can Karakurt, Berkem Atalaydoi: 10.5505/yeditepe.2020.14227 Sayfalar 49 - 53 GİRİŞ ve AMAÇ: Amaç: Bu çalışmada süt dişleri çekim nedenlerinin; yaş, cinsiyet ve diş tipiyle ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Gereç ve Yöntem: Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde 2018-2019 yılları arasında lokal anestezi altında süt dişi çekimi yapılan 2-14 yaş arası 1074 hastanın yaş, cinsiyet, radyografi, sistemik durum ve çekim nedenleri retrospektif olarak incelendi. BULGULAR: Bulgular: Çekim nedenlerinde cinsiyetler arası bir fark bulunmazken en çok çekim 6-9 yaş grubunda yapılmıştır. Çürük (%45,1) ve fizyolojik rezorpsiyon (%33,9) en sık çekim nedenlerini oluşturmaktadır. Süt molarlar en çok çekilen diş tipi olarak bulunmuştur (%70,1) (p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç: Çocuklara ve ebeveynlerine verilen ağız-diş sağlığı eğitimleri yaygınlaştırılarak patolojik kaynaklı diş çekim prevalansı düşürülebilir. |
12. | Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Öğrencilerinin Ağız Sağlığı Tutum ve Davranişlarının Değerlendirilmesi Evaluation of Oral Health Attitudes and Behaviors of Yeditepe University Dental Faculty Students Ebru Özkan Karaca, Ogül Leman Tunardoi: 10.5505/yeditepe.2020.38233 Sayfalar 54 - 58 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, bir grup Türk dişhekimi öğrencisinin ağız sağlığı tutum ve davranışlarının ve pre-klinik ve klinik öğrencilerin davranış farklılıklarını Hiroshima University-Dental Behavioural Inventory (HU-DBI) kullanarak değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmaya Yeditepe Üniversitesi Dişhekimliği fakültesinde 2018-2019 eğitim-öğretim yılında okumakta olan 1., 2., 3., 4. ve 5. Sınıf öğrencileri davet edildi. Çalışmaya dahil edilme kriterleri 1) tüm sorulara cevap verilmesi 2) doğum tarihlerinin ve cinsiyetlerin bildirilmesiydi. Çalışmada öğrencilerin ağız hijyeni alışkanlık ve davranışlarının belirlenmesi için 20 soruluk HU-DBI anketinin İngilizce formu uygulandı. HU-DBI skorunun gruplar arası karşılaştırmalarında Kruskal Wallis testi ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Mann Whitney U test kullanıldı. HU-DBI skorunun preklinik ve klinik sınıflar arası karşılaştırmalarında Mann Whitney U test kullanıldı. Anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. BULGULAR: Araştırmaya Yeditepe Üniversitesi Dişhekimliği fakültesinde 2018-2019 eğitim-öğretim yılında okumakta olan 1., 2., 3., 4. ve 5. öğrencilerinden toplam 217 kişi katıldı. Tüm öğrencilerin HU-DBI skor ortalaması 7.04±1.47olarak tespit edilirken, klinik öğrencilerinin HU-DBI skor ortalaması (7.35±1.42), preklinik öğrencilerinden (6.83±1.47) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmaya katılan öğrencilerin ağız sağlığı tutum ve davranışları HU-DBI skorları bazında genel olarak yüksek bulundu. Eğitim yılı arttıkça ağız sağlığı tutum ve davranışlarında istatistiksel olarak anlamlı artış gözlendi. Öğrencilerin eğitim aldıkları süreç ve klinik tecrübe arttıkça bireysel ağız sağlığı tutum ve davranışları da olumlu yönde gelişmektedir. |
13. | Periodontoloji Kliniklerine Başvuran Hastaların Periodontal Sağlık Durumlarının ve Sigara Kullanımlarının Değerlendirilmesi: Retrospektif Kesitsel Bir Çalışma (Bölüm I). Evaluation of the Patients’ Periodontal Health Status and Smoking Habits Treated in the Periodontology Clinics: A Retrospective Cross-sectional Study (Part I). Ogül Leman Tunar, Hazel Zeynep Kocabaş, Gizem Ince Kuka, Ebru Özkan Karaca, Berkay Özata, Hare Gürsoy, Bahar Eren Kurudoi: 10.5505/yeditepe.2020.59454 Sayfalar 59 - 64 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu retrospektif kesitsel çalışma, 2017-2018 tarihleri arasında başlangıç periodontal tedavileri Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı öğrenci kliniklerinde tamamlanan hastaların periodontal sağlık durumlarını ve sigara alışkanlıklarını değerlendirmeyi amaçlamıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya, Periodontoloji Anabilim Dalı hasta kartları taranarak demografik verileri, dental/sistemik anamnezleri ve sigara kullanımları değerlendirilen, sistemik olarak periodonsiyumu etkileyen herhangi bir hastalığa sahip olmayan 603 hasta dahil edildi. Bu hastalar cinsiyetlerine, periodontal teşhislerine ve sigara alışkanlıklarına göre ayrılarak farklı periodontal parametreleri karşılaştırıldı. Hastaların periodontal klinik parametreleri (sondalama derinliği (SD), plak indeksi (PI), gingival indeks (GI), sondalamada kanama (SK)) değerlendirildi. Tüm verilerin analizleri için IBM SPSS Statistics 22 programı kullanıldı. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması 37,48±14,43 olarak tespit edildi. Total popülasyonun %56,2’sini (339 kişi) kadın, %43,8’ini (264 kişi) erkek; %36,3’nü (219 kişi) Gingivitis’li (G), %63,7’sini (384 kişi) teşhisi Kronik Periodontitis’li (KP) bireylerin oluşturduğu görüldü. Kadınlar ve erkeklerin yaş ortalamaları ve sigara kullanım oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p>0,05). Sigara kullanımlarına bakıldığında, KP teşhisi olan bireylerin aktif sigara kullanıcısı (Current Smoker) olma oranları (%17,4), G grubundan (%9,1) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti(p<0,05). Kadınlar ve erkeklerin CD, SK ve GI düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmazken (p>0,05); erkeklerin PI düzeyleri kadınlardan anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada elde edilen demografik ve klinik bulgular doğrultusunda sigara kullanımının periodontal sağlık parametreleri üzerinde olumsuz etkileri olduğu ortaya konmuştur. |
14. | Titanyum yüzeyine fiber lazer uygulamasının rezin simanın bağlanma dayanımı üzerine etkisi Effect of fiber laser application on titanium surface on bonding strength of resin cement Ayşe Erzincanlı, Betül Hamitoğlu, Zeynep Özkurt Kayahandoi: 10.5505/yeditepe.2020.46036 Sayfalar 65 - 73 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, farklı parametrelerdeki fiber lazer ile yüzey pürüzlendirme işlemlerinin, titanyum ve rezin siman arasındaki bağlanma dayanımı üzerindeki etkisini araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Döküm, CAD/CAM ve lazer sinterleme yöntemleriyle 3 farklı şekilde üretilmiş, 90 adet titanyum örneği hazırlandı (n=30). Tüm bağlanma yüzeyleri standardizasyonu sağlamak amacıyla, sırasıyla 600-1000-1200 partiküllü silikon karbid kağıtlarla cilalama yapıldı ve her örneğin yüzey pürüzlülüğü ölçüldü. Her grup 3 alt gruba ayrıldı (n=10): grup (1) 110 mµ Al2O3 partikülleri ile kumlama, grup (2) fiber lazer 10 W, grup (3) fiber lazer 20 W. Yüzey işlemleri tamamlanan örneklerin bağlanma yüzeylerine metal primer ve dual-cure self adeziv rezin siman uygulandı. Polimerizasyonu tamamlanan örnekler kalıptan çıkartıldı ve tesviyesi yapıldı. Örneklerin kırılma işlemi üniversal test cihazında 1 mm kalınlığındaki kesme bıçağı ile yapıldı. Verilerin istatistiksel analizinde titanyum tipi ve pürüzlendirme şeklinin bağlanma dayanımı üzerindeki ortak etkisinin değerlendirilmesinde Two way Anova testi kullanıldı. Devam testi olarak One way Anova Test kullanıldı. Anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi. BULGULAR: Tüm titanyum tiplerinde kumlama işleminin, 20 W gücündeki fiber lazer uygulamasına kıyasla daha yüksek bağlanma dayanımı oluşturduğu görüldü (p<0,05). 10 W gücündeki fiber lazer uygulaması ile kumlamaya yakın bağlanma dayanımı değerleri elde edildi. Kumlama işlemi uygulanan gruplarda, CAD/CAM grubunun ortalama bağlanma dayanımı (6,42 MPa), Döküm (12,61 MPa) ve Lazer Sinter (11,27 MPa) gruplarından anlamlı derecede düşük bulundu (p1: 0,000; p2: 0,000; p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Titanyum-rezin siman bağlanmasında en etkili yüzey pürüzlendirme yönteminin kumlama olduğu, düşük güçte (10 W) fiber lazer uygulaması ile yüksek güce kıyasla (20 W) daha başarılı bir bağlanma elde edildiği sonucuna varıldı. |
15. | Implant destekli hareketli protezlerde kullanılan iki farklı tutucu tipinin hastaların memnuniyetleri üzerine etkilerinin karşılaştırılması Comparison of the effects of two different types of retainers used in implant-supported overdenture prosthesis on patient satisfaction Sercan Küçükkurt, Çağlayan Öztürkdoi: 10.5505/yeditepe.2020.71676 Sayfalar 74 - 80 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, üst çenede konvansiyonel total protez ve alt çenede 2 implant destekli hareketli protez (IDO) kullanan hastaların, IDO protezlerden genel memnuniyetlerinin ve en sık kullanılan tutucu tiplerinden olan locator sistem ve ball ataşmanların, bu memnuniyet üzerine etkilerinin araştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Yapılan bu araştırmada, 113 hastanın katılımıyla, OHIP-49 testi sorularından seçilen 10 sorudan yararlanılarak, üst çenede konvansiyonel tam protez, alt çenede IDO kullanan hastaların, öncelikle IDO protezlerinden genel memnuniyetleri ve ardından hastaların tutucu tiplerine göre ball ataşman (BALL) ve locator grubu (LOC) olarak ayrılmasıyla, bu iki tutucu tipinin hastaların memnuniyetleri üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Ayrıca her iki koşulda cinsiyet ve yaş faktörlerine göre bu memnuniyetlerdeki değişimler incelenmiştir. Elde edilen veriler istatistiksel olarak analiz edilmiştir. BULGULAR: Çalışmaya katılan 113 hastanın yaş ve cinsiyet faktörlerinden bağımsız olarak, genel anlamda IDO’lardan, en yüksek memnuniyetsizlik puanı olan 40 puan üzerinden 10,5 (±7,5) puan ile memnun olduğu tespit edilmiştir. Tutucu tipine göre değerlendirme yapıldığında; BALL grubunda 55 hastada elde edilen 10,07 ± 7,94 ve LOC grubunda 58 hastada elde edilen 10,91 ± 7,19 memnuniyet skorlarına göre, tutucu tipinin hem genel hem de yaş-cinsiyet faktörlerine göre ayrı ayrı değerlendirildiğinde, hasta memnuniyetleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmadığı tespit edilmiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sınırları dahilinde, IDO protezlerin yarattıkları memnuniyet skorlarına göre, hastaların yaşam kaliteleri üzerinde olumlu etkisinin olduğu ve bu memnuniyetin kullanılan tutucu tipinden ve cinsiyet-yaş faktörlerinden etkilenmediği sonucuna varılmıştır. |
DERLEME | |
16. | Remineralizasyon Materyalleri ve Teknolojilerine Güncel Bakış Current Overview of Remineralization Materials and Technologies Gizem Boztaş Demirdoi: 10.5505/yeditepe.2020.16023 Sayfalar 81 - 94 Toplumda oldukça yüksek oranda görülen diş çürüğünün önlenmesindeki en önemli koruyucu uygulama remineralizasyon tedavileridir. Florürün remineralizasyon tedavilerindeki başarısı çok sayıdaki çalışma tarafından kanıtlanmıştır ve hala altın standart olarak kabul görmektedir. Ancak olası yan etkileri nedeniyle araştırmacılar kullanılan florür konsantrasyonlarını azaltabilmek için, florürün etkinliğini arttırabilecek ya da florüre alternatif olabilecek yeni remineralizasyon yöntemlerinin arayışına girmiştir. Gelişen diş hekimliği teknolojileri remineralizasyonu artıran ve demineralizasyonu önleyen yeni materyal ve yöntemler bulunmuştur. Güncel yöntem ve teknolojiler mineral doygunluğunu arttıran materyalleri, mine ve dentinin rejenerasyonunu sağlayabileceği düşünülen biyomimetikleri, ozon ve lazer uygulamalarını, çürüğe neden olan bakteri plağını modifiye edebilen kimyasalları, çürük etkeni bakterilere etkili antiseptikleri ve remineralizasyonu arttırma potansiyeli olan doğal ürünleri içermektedir. Bu güncel yöntemlerin bazıları ile ilgili araştırmalar kısıtlı ve hala başlangıç seviyesinde iken bazılarının remineralizasyon etkinliği ile ilgili güçlü kanıtlar bulgulanmıştır. Bu derlemenin amacı; remineralizasyon tedavilerindeki güncel ve gelişen teknolojileri, bu yöntemlerin etki mekanizmalarını, remineralizasyon etkinliklerini ve klinik uygulamalarını, konuyla ilgili yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları doğrultusunda değerlendirmek ve özetlemektir. |
OLGU RAPORU | |
17. | Markası bilinmeyen dental implantların protetik rehabilitasyonu: Olgu sunumu Prosthetic rehabilition of unknown dental implants: A case report Betül Hamitoğlu, Zeynep Özkurt Kayahandoi: 10.5505/yeditepe.2020.43925 Sayfalar 95 - 100 Günümüzde dental implantların kısmi ya da total diş eksikliği bulunan vakalarda sabit protetik restorasyonlar ile rehabilitasyonu, protezin stabilizasyonunu ve fonksiyonunu artırmak, hastanın rahatsızlığını azaltmak ve dolayısıyla hasta memnuniyetini ve yaşam kalitesini arttırmak amacıyla başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Bu olgu sunumunda Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na, implant destekli köprü protezlerinin devamlı düşmesi şikayeti ile başvuran bir hastanın protetik tedavisi anlatılmaktadır. Hastanın ağız içi muayenesi ve radyografik incelemesi tamamlandıktan sonra, alt ve üst çenede var olan köprü protezlerinin yenilenmesine karar verilmiştir. Hastadan alınan bilgiler, eski tedavilerini gerçekleştiren diş hekimi ile yapılan görüşmeler, ağız içi fotoğraflar ve radyografideki implant görüntüleri ile birlikte implantların hangi markaya ait olduğu arayışına girilmiş, ancak bir sonuç elde edilememiştir. Bu nedenle hastaya farklı tedavi seçenekleri sunulmuş, bunların avantaj ve dezavantajları anlatılmıştır. Sonuç olarak markası bilinmeyen implant abutmentlarının değiştirilme şansı olmadığından, var olan abutmentların ağız içerisinde revize edilerek kullanımının devamına, abutmentların ağız içerisinde prepare edilerek üzerlerinden ölçü alınmasına ve devamında sabit metal destekli porselen köprülerin yapılmasına karar verilmiştir. Konvansiyonel yöntemle tamamlanan restorasyonlar abutmentlar üzerine simante edilmiş, hastanın estetik, fonksiyon ve memnuniyet beklentileri karşılanmıştır. Hastanın 8 aylık takibinde herhangi bir komplikasyona rastlanmamıştır. Anahtar kelimeler: Kuron, sabit protez, markası bilinmeyen implantlar. |
18. | Protezle ilişkili travmatik ülser olarak yanlış tanı konulan oral skuamöz hücreli karsinom: Bir Olgu Sunumu Oral squamous cell carcinoma misdiagnosed as a denture-related traumatic ulcer: A case report Ceyda Özçakır Tomruk, Dilek Uyandoi: 10.5505/yeditepe.2020.62534 Sayfalar 101 - 105 Kanser hastalıkları, dünya genelinde olduğu gibi Turkiye’de de önemli halk sağlığı problemlerinden birisidir. Ağız kanserlerinin yaklasık %90’ı çok katlı yassı epitelden gelisen squamoz hücreli karsinomadır (SHK). Etyolojik faktorlerinden bir kısmını basta sigara, alkol kullanımı, Human Papilloma virus (HPV) olmak uzere kotu agız hijyeni, curuk ve travma sebebiyle butunlugu bozulmus sivri/ kırık disler ve uyumsuz protezlere baglı gelisen kronik lezyonlar olarak sıralayabiliriz. Birçok faktörün bir araya gelmesi SHK oluşma riskini arttırmaktadır. Bu yüzden ağız lezyonlarının tespit ve teşhisinde dikkatli olunmalıdır. Diş hekimleri, rutin ağız içi muayenesinde ağız kanserlerini tespit edip teşhis koyabilme kapasitesine sahip olmalıdırlar. Bu olgu sunumunda 77 yaşında, tam dişsiz, kadın hastanin alt çene sağ tarafta implant üstü protezin örttüğü mukozada 8-9 aydır iyileşmeyen ağız ici lezyon proteze bağlı travmatik ülser olarak değerlendirilmiş, iyileşmemesine karşın ağız içi kanser olasılığı dikkate alınmamış ve tanı sürecinde zaman kaybedilmiş olan bir SHK olgusu sunulmuştur. Ağız kanserlerinde erken tanı sağ kalım açısından çok önemlidir. Diş hekimleri iki hafta içerisinde iyileşmeyen lezyon varlığında hastayı malinite açısından değerlendirmeli ve gerekli yönlendirmeleri yapmalıdır. |