1. | 2025-1 Cilt Tüm Dergi 2025-1 Vol Full Printed Journal Sayfa I |
2. | Kapak Cover Sayfa II |
3. | İçindekiler Contents Sayfa III |
ÖZGÜN ARAŞTIRMA | |
4. | Temporomandibular Eklem Rahatsızlıklarında Konvansiyonel Yöntem ile Cerrahi Rehber Kılavuzluğunda Artrosentezin Karşılaştırmalı Değerlendirmesi: Randomize Kontrollü Çalışma Comparative Evaluation of Conventional Arthrocentesis versus Template-Guided Arthrocentesis for Temporomandibular Joint Disorders: A Randomized Controlled Trial Ferit Bayram, Zeliha Şanıvar Abbasgholizadeh, Gökhan Göçmendoi: 10.5505/yeditepe.2025.38981 Sayfalar 4 - 9 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, temporomandibular eklem bozukluklarının tedavisinde konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) destekli rehber kılavuzlu artrosentez ile geleneksel iki iğneli artrosentezi karşılaştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Wilkes sınıflamasına göre tek taraflı temporomandibular eklem rahatsızlığı (Sınıf I, II veya III) olan ve en az üç aylık splint tedavisinden sonra semptomları düzelmeyen 20 katılımcı rastgele iki gruba ayrıldı. Katılımcılara konvansiyonel iki iğneli artrosentez ya da KIBT destekli rehber kılavuzlu artrosentez uygulandı. Operasyon süresi, toplam prosedür süresi, birinci ve ikinci iğneler için deneme sayısı, irrigasyon hacmi, ağrı, maksimum ağız açıklığı ve hasta memnuniyeti sonuçları analiz edildi. BULGULAR: Yirmi katılımcının (14 kadın ve 6 erkek) tedaviyi tamamladıkları ortalama yaş 41,6 ± 8,0 olarak belirlendi. Çalışma bulguları, artrosentez prosedürlerinde rehberli grubun, geleneksel grup için 48,0 dakikaya kıyasla ortalama 25,8 dakika olan operasyon süresinde önemli bir azalma yaşadığını ve hem ilk (sırasıyla 1,1 ve 2,2) hem de ikinci (sırasıyla 1,3 ve 2,9) iğne yerleştirmelerinde daha az girişimde bulunduğunu ortaya koydu. Hastaların ağrı skorları her iki cerrahi teknik için de anlamlı derecede azaldı. Genel prosedür süresi kılavuzlu grup için daha uzun (82,8 dakika) olmasına rağmen, her iki grupta da ameliyat sonrasında ağrının azaltılması ve ağız açıklığında önemli iyileşmeler gösterdi ve hasta memnuniyeti skorlarının benzer olduğu görüldü. TARTIŞMA ve SONUÇ: Cerrahi rehber kılavuzluğunda artrosentez, operasyon süresini ve iğne yerleştirme girişimlerini azaltmasına rağmen, hasta sonuçları açısından iki teknik arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Modülerlik daha az deneyimli cerrahlara yardımcı olabilir, ancak uzman cerrahlar için faydaları tartışmalıdır. |
5. | Şeffaf Plak Tedavilerinde Manuel İnterproksimal Redüksiyon Uygulamalarının Başarısının Değerlendirilmesi Evaluation of the Success of Manual Interproximal Reduction Applications in Clear Aligner Treatments Can Arslan, Mustafa Dedeoğlu, Merve Nur Eğlenen, Halil İbrahim Taşkın, Begüm Ormancı, Derya Germeç Çakandoi: 10.5505/yeditepe.2025.92265 Sayfalar 10 - 15 GİRİŞ ve AMAÇ: Şeffaf plak tedavilerinde tek taraflı aşındırıcı manuel şerit kullanılarak planlanan interproksimal redüksiyon (IPR) uygulamalarının klinik başarısını değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: IPR ile şeffaf plak tedavisi uygulanan 30 bireyin (21 kadın, 9 erkek) tedavi öncesi ve sonrası ağız içi tarama verileri değerlendirilmiştir. Tüm IPR'ler aynı uygulayıcı tarafından tek taraflı aşındırıcı şerit kullanılarak yapılmış ve her uygulama sonrasında metal IPR ölçeği ile kontrol edilmiştir. Her diş için tedavi öncesi ve sonrası mesio-distal genişlik bir bilgisayar yazılımı ile ölçülmüştür. BULGULAR: IPR uygulanan tüm dişlerin tedavi sonrası diş boyutu ortalamaları tedavi öncesi değerlerden istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur (p<0,05). En fazla IPR alt anterior bölgede gerçekleştirilmiştir. Alt çenenin tedavi öncesi ve sonrası diş boyutu farkı ortalamaları üst çene ortalamalarından anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,0001). Üst ve alt çenede sağ ve sol kadranlar arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir (sırasıyla p=0,531 ve p=0,999). Hiçbir dişte uygulanan IPR miktarı ile planlanan IPR miktarı arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Planlanan ve klinik olarak uygulanan IPR, ölçek ile dikkatlice kontrol edildiğinde hedeflenilen şekilde başarıyla uygulanabilmektedir. |
6. | Osseodensifikasyon Tekniğinin Düşük Yoğunluklu Kemiğe Yerleştirilen Dental İmplantların Primer Stabilitesi Üzerine Etkisi: Taze Sığır Kaburgasında Yapılan In-Vitro Bir Çalışma Effect of Densifying Drills on Primary Stability of Dental Implants Placed in Low-Density Bone: An In-Vitro Study in Fresh Bovine Crest Alper Sağlanmakdoi: 10.5505/yeditepe.2025.92260 Sayfalar 16 - 21 GİRİŞ ve AMAÇ: Branemark’tan bu yana implant osteotomisi subtraktif yani kemik çıkarma esasına göre uygulanmaktadır. Ancak kemiğin miktarının ve mineralizasyonun yetersiz olduğu durumlarda bu teknik yetersiz primer stabilite ve öngörülemeyen osseointegrasyona sebep olabilir. Yıllar içinde bu tekniğe alternatif olarak geliştirilen osteotom tekniği ve kemiğin kontrollü genişlemesini sağlayan özel implant tasarımları ile mineralizasyonun yetersiz olduğu kemik bölgelerinde kemiğin trabeküler yapısında mikro çatlaklar oluşturarak hacim-mineralizasyon ve primer stabiliteyi artırmak amaçlanmıştır. Son yıllarda geliştirilen yeni bir teknik olan ‘Osseodensifikasyon’ tekniği ile viskoelastik ve ardından plastik deformasyon ile kemiğin genişletilmesi amaçlanmıştır. Bu teknikte saat yönünün tersine hareket eden frezler süngerimsi kemiği hem apikal hem de periferik bölgelere iterek ekspansiyon ve otogreft kondensasyonu sağlarlar. Çalışmanın amacı konvansiyonel frezleme (KF) ve osseodensifikasyon frezleme (OF) ile yerleştirilen implantların primer stabilitelerinin kıyaslanmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada tip 4 kemiği simüle eden 8 adet sığır kaburgasına 16 adet implant (Straumann®, BL SLA titanium, Basel, İSVİÇRE) KF ve OF tekniği ile yerleştirilerek primer stabiliteleri karşılaştırılmıştır. Bunun için implant yerleştirme torku (ITV) ve implant stabilite katsayısı (ISQ) kullanılmıştır. İlaveten osteotomi çapları değerlendirilmiştir. BULGULAR: ITV, ISQ ve osteotomi çapı değişkenlerinde iki grup arasında yüksek düzeyde istatistiksel anlamlı fark bulunmuştur (p<0,001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Osseodensifikasyon frezleme tekniğinin özellikle düşük kemik yoğunluğuna sahip bölgelerde primer stabilite artışına olumlu katkı sağlayabileceği söylenebilir. Elbette bu frezlerin oluşturduğu geri yaylanma etkilerinin ve artan primer stabilitenin osseointegrasyona nasıl etki edeceğinin ve uzun dönemli periimplanter sağlığın iyi dizayn edilmiş randomize kontrollü klinik çalışmalarla ispatı gereklidir. |
7. | Maksilla ve Mandibulada Gözlenen Süpernümere Dişlerin Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi ile Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi Retrospective Evaluation of Supernumerary Teeth Observed in the Maxilla and Mandible with Cone Beam Computed Tomography Yeliz Güneş, Oğuz Borahandoi: 10.5505/yeditepe.2025.13334 Sayfalar 22 - 28 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu retrospektif çalışmanın amacı non-sendromik bireylerde görülen süpernümere dişlerin (SD) radyolojik özelliklerini konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile üç boyutlu olarak değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı’na 2018-2023 tarihleri arasında başvuran ve çeşitli nedenlerde KIBT görüntüsü alınan 13.030 hasta tarandı. Bu görüntülerde SD tespit edilerek sayı, lokasyon, morfoloji, oryantasyon, inklinasyon ve erüpsiyon durumuna göre değerlendirildi. SD morfolojisi ile lokasyon ve sürme durumu arasındaki ilişki incelendi. p değerinin 0,05’ten küçük olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. BULGULAR: Yaşları 7-71 arasında değişen, 127 erkek (%58,5) ve 90 kadın (%41,5) olmak üzere 217 hastada toplamda 400 SD tespit edildi. SD’lerin büyük kısmı tek sayıda (%57), mandibula premolar bölgede (%29,4), suplemental morfolojide (%71,8), gömülü (%89,8), vertikal oryantasyonlu (%52,8) ve normal inklinasyonlu (%38,8) olarak gözlendi. Morfoloji ile lokasyon arasında anlamlı bir ilişki bulundu (p<0,001). Ancak morfoloji ile sürme durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamadı (p=0,446). TARTIŞMA ve SONUÇ: SD’lerin KIBT ile detaylı ve kapsamlı olarak değerlendirilmesi, tedavi kararı ve planlaması açısından hekimlere oldukça yardımcı ve yol gösterici olabilir. SD’lerin özellikleriyle ilgili çalışmalardaki yaş aralığı, grup büyüklüğü, etnik köken, radyolojik görüntüleme yöntemleri ve SD sınıflamalarındaki farklılıklar değişken sonuçlara neden olabilir. |
8. | Farklı Rezin Simanlarla Simante Edilen İnley Restorasyonların Kenar Sızıntılarının İn-Vitro Olarak İncelenmesi In-Vitro Examination of Microleakage of Inlay Restorations Cemented with Different Resin Cements Emel Arslan, Zeynep Yeşil Duymuşdoi: 10.5505/yeditepe.2025.65983 Sayfalar 29 - 35 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, inley restorasyonların mikrosızıntısına farklı rezin simanların etkisinin in-vitro olarak incelenmesi amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada çekilmiş, çürüksüz 30 adet alt birinci molar dişe Sınıf II (Mesio-oklüzal) kavite preparasyonları yapılarak, IPS e.max Press (Ivoclar Vivadent) ile seramik inleyler hazırlanmıştır. Restorasyon yapılmış dişler her grupta eşit sayıda örnek olacak (n=10) şekilde rastgele olarak üç gruba ayrılmıştır. 1. Grup: Total-etch yöntemi (Variolink Esthetic DC), 2. Grup: Self-adeziv yöntemi (RelyX U200), 3. Grup: Self-adeziv rezin siman (Panavia SA Cement) ile simante edilmiştir. Polisaj işlemi sonrasında tüm dişlerin kole bölgesindeki 1 mm’lik alan dışındaki kısımlarına iki kat tırnak cilası sürülerek kapatılmıştır. Hazırlanan % 0,5 oranında bazik fuksin solüsyonunda 24 saat bekletilen dişlerden marjinal sızıntıyı değerlendirmek amacıyla longitudinal kesitler alınmıştır. Boyanın geçişi stereomikroskopta x40 büyütmede gingival ve oklüzal bölgeler açısından incelenerek mikrosızıntıları belirlenmiştir. BULGULAR: Oklüzal ve gingival bölgeler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p>0,05). Fakat, oklüzal ve dişeti düzleminde self-adeziv rezin siman ile simante edilen örnekler, total-etch ile simante edilen örneklerden daha yüksek bir Lucena-Martin skala değerleri göstermiştir (p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Mikrosızıntı değerlerinde total-etch siman ile simante edilen inley gruplarında daha yüksek marjinal uyum elde edilmiştir. Simantasyon yapılan bölgeler arasında anlamlı farklılık izlenmemiştir. |
DERLEME | |
9. | Zirkonya ile Güçlendirilmiş Lityum Silikat Cam Seramikler Zirconia Reinforced Lithium Silicate Glass Ceramics Mazhar Ünsal, Gökhan Akgüngördoi: 10.5505/yeditepe.2025.32815 Sayfalar 36 - 41 Özellikle 21. yüzyıl ile beraber dental materyaller ve kullanım alanlarında yaşanan teknolojik gelişimin ivmelenerek artması ve hastaların artan estetik beklentileri ile birlikte tam seramik restorasyonların kullanımında büyük bir yükseliş gözlemlenmektedir. Hasta ve hekimin bu materyallerden estetik açıdan tatmin edici sonuçlar beklemesine rağmen, kliniklerde ‘kullanım bakımından’ geçtiğimiz yıllarda tam manasıyla bir üstünlük elde edememesinin sebebi ise bu materyallerin kırılgan bir yapıya sahip olmalarıdır. Piyasada fazlasıyla kullanılan lityum disilikat içerikli cam seramik materyaller ön bölge restorasyonlarda sıkça tercih edilmekte ve ağız içi dijital tarayıcı ve bilgisayar destekli tasarım ve üretim işlemleri sayesinde hekimlere ve hastalara iyi bir tedavi seçeneği sunmaktadır. Diğer yandan zirkonya içerikli restorasyonlar da üstün mekanik dayanım ve konvansiyonel restorasyonlara göre görece daha estetik bir seçenek olmasından dolayı bir süredir fazlaca tercih edilen tedavi yöntemlerindendir. Bu sebepten ötürü son yıllarda geliştirilen zirkonya ile güçlendirilmiş lityum silikat cam seramikler, lityum disilikat ve zirkonya içerikli materyallerin üstün özelliklerini bünyesinde toplayarak hem hasta beklentisini karşılamak hem de daha dayanıklı bir restorasyon üretmek açısından tercih edilebilir bir seçenek olmuştur. Klinik kullanımları ise gözle görülür biçimde artmaya başlamıştır. Bu derlemede zirkonya ile güçlendirilmiş lityum silikat cam seramik materyalinin üretim biçimi, klinik kullanım alanları ve maddesel içerikleri bakımından anlatılması amaçlanmıştır. |
10. | Molar Keser Hipomineralizasyonunda Güncel Yaklaşımlar Current Approaches in Molar Incisor Hypomineralization Merve Taşcı, Merve Abaklı İncidoi: 10.5505/yeditepe.2025.90958 Sayfalar 42 - 50 Molar keser hipomineralizasyonu (MIH), bir veya daha fazla daimi birinci büyük azı dişinin ve genellikle daimi keser dişlerin, nadiren de süt dişlerinin etkilendiği gelişimsel bir mine defektidir. MIH görülme sıklığı toplumlar arası farklılıklar göstermekle birlikte; bu oran %2,9 ile %44 arasında değişmektedir. MIH’ın sistemik, çevresel ve kalıtsal faktörlere sahip çok faktörlü bir hastalık olduğu düşünülse de, etkilenen çocukların bir kısmında tanımlanabilir hiçbir risk faktörü olmaması etyolojisinin tam olarak anlaşılamadığını göstermektedir. Sağlıklı mine ile karşılaştırıldığında hipomineralize minenin sertliği ve elastikiyeti azalmış, porozitesi artmıştır. MIH’ın şiddetine göre dişteki opasitelerin konumu, lezyonun rengi, hassasiyet durumu, çürük öyküsü ve kuron tahribatı değişmektedir. Mineyi içeren diğer defektlerle ayırıcı tanısı iyi yapılmalıdır. MIH gözlenen dişlerin tedavisi molar ve kesici dişler için farklı olup koruyucu öneriler, remineralizasyon ve hassasiyeti önleme hepsinde ortaktır. Bu derlemenin amacı MIH’ın tanısının, toplumlarda görülme sıklığının, meydana gelmesinde rol oynayan etiyolojik sebeplerin, histolojik ve karakteristik özelliklerin, ayrıcı tanısının ve tedavi seçeneklerinin ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesidir. |
OLGU RAPORU | |
11. | Hemato-Onkoloji Hastalarında Çenelerin İlaç ile İlişkili Osteonekrozunun (MRONJ) Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi ile Değerlendirilmesi: Olgu Serisi Evaluation of Medication-Associated Osteonecrosis of the Jaws (MRONJ) with Cone-Beam Computed Tomography in Hemato-Oncology Patients: Case Series Umut Pamukçudoi: 10.5505/yeditepe.2025.04875 Sayfalar 51 - 56 Genel olarak antirezorptif ve antianjiyojenik ilaç kullanan hastalarda, çene kemiklerinde dental bir operasyona sekonder gelişebilen osteonekroz (Medication-Related Osteonecrosis of the Jaw, MRONJ) klinik ve radyolojik bulguları olan, nadir ancak ciddi bir tablodur. Bu olgu serisinin amacı, MRONJ teşhisi almış hastaların demografik özellikler ve medikal anamnez bilgileri ile birlikte konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) bulgularının sunulmasıdır. Yaş ortalaması 62,7 olan 23 MRONJ hastasının %52,2’si kadın %47,8’i erkekti. Hastaların %4,3’ü denosumab kullanırken %95,7’si bifosfonat kullanmaktaydı. Multiple myelom, prostat ve meme kanseri en sık primer hastalıklardı (%21,7). Vakaların %65,2’sinde sadece mandibulada, %21,7’sinde sadece maksillada ve %8,7’sinde her iki çenede de MRONJ mevcuttu. Mandibulada sadece posteriorda gözlenen MRONJ, maksilladaki 7 olgunun 2’sinde anteriorda gözlendi. KIBT görüntülerin tümünde tespit edilen destrüksiyon, sekestrum ve osteolizis MRONJ için patognomik radyolojik bulgulardı. Mandibuladaki olguların %55,6’sında mandibular kanal, maksilladaki olguların ise %57,1’inde maksiller sinüs tutulumu vardı. Patolojik fraktür sadece mandibulada ve hastaların %26,1’inde tespit edildi. Sonuç olarak, MRONJ, genelde kanser hastalarında, diş çekimi gibi travmatik cerrahi bir operasyona sekonder ve mandibular lokasyonlu, radyolojik olarak ise destrüksiyon, sekestrum ve osteolizis ile gözlenmektedir. |