1. | 2022-1 Cilt Tüm Dergi 2022-1 Vol Full Printed Journal Sayfa I |
2. | Kapak Cover Sayfa II |
3. | İçindekiler Contents Sayfa III |
ÖZGÜN ARAŞTIRMA | |
4. | Farklı yüzey işlemlerinin, kobalt-krom (Co-Cr) iskelet alt yapı ile kaplama rezini veya yapay diş arasındaki bağlantı dayanımına etkisi Effect of different surface treatments on the bond strength between cobalt-chromium (Co-Cr) framework infrastructure and veneer resin or artificial tooth Elif Aydoğan Ayaz, Seda Üstündoi: 10.5505/yeditepe.2022.98360 Sayfalar 2 - 8 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı; metal primer, Nd: YAG lazer ve kumlama yüzey işlemlerinin, Co-Cr alaşım yüzeyi ile kaplama rezini ve akrilik yapay diş materyalleri arasındaki makaslama bağlantı dayanımına etkisini değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada Co-Cr metal alaşımı (Magnum H60, İtalya), iki farklı kaplama rezini (Sinfony ve VisioCem, 3M ESPE, Almanya) ve iki farklı yapay diş (Acrylux, İtalya ve Ivoclar Vivadent AG, Liechtenstein) kullanıldı. 240 adet Co-Cr örnek Al2O3 ile kumlandı. Örnekler rezin ve yapay diş materyalleri için 4 gruba ve yüzey işlemleri için 6 alt gruba ayrıldı (n=10). Grup 1’e yüzey işlem uygulanmadı (kontrol). Diğer gruplara ise farklı yüzey işlemleri uygulandı (Grup 2: metal primer, Grup 3: rocatec, Grup 4: Nd: YAG lazer, Grup 5: Nd: YAG lazer+rocatec ve Grup 6: Nd: YAG lazer+metal primer). 2 farklı yapay diş ve 2 farklı kaplama rezin ile bitim yapıldıktan sonra bağlantı dayanımı makaslama bağlantı testi ile değerlendirildi. BULGULAR: En yüksek bağlantı değerleri, lazer+rocatec gruplarında, en düşük değerler ise kontrol gruplarında görüldü. Farklı yüzey işlemleri ve farklı kaplama materyalleri, iskelet alt yapı ile rezin üst yapı bağlantısında etkili oldu (P<.001). Yapay diş ve kaplama rezin grupları kendi aralarında bağlantı dayanımı açısından anlamlı farklılık göstermedi (P>0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Metal yüzeyine farklı yüzey işlemleri uygulamak makaslama bağlantı değerlerini arttırmaktadır. Metal yüzeyine lazer ve lazerle birlikte rocatec veya metal primer uygulanması bağlantı dayanımını arttırmaktadır. |
5. | Maksillofasiyal bölgenin KIBT görüntülerinde tespit edilen rastlantısal bulgular Incidental findings on CBCT images of maxillofacial region Derya İçöz, Faruk Akgünlüdoi: 10.5505/yeditepe.2022.47704 Sayfalar 9 - 14 GİRİŞ ve AMAÇ: Son yıllarda konik ışınlı bilgisayarlı tomografi diş hekimliğinin çeşitli uygulama alanlarında teşhis ve tedavi planlaması amaçlı geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Bu çalışmanın amacı maksillofasiyal bölgenin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntülerinde tespit edilen rastlantısal bulguların görülme oranlarını, tiplerini ve konumlarını belirlemekti. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma için yaşları 11 ile 78 arasında değişen 262 bireye ait konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntüsü arşivden retrospektif olarak seçilerek değerlendirildi. Görüntülerin elde edilme nedenleri gömülü dişler, implant, kemik patolojileri, travma, post-operatif değerlendirme gibi sebepler olarak belirlendi. Bireylere ait demografik veriler, tomografi alınma sebebi ve tespit edilen rastlantısal bulgular kategorize edilerek kaydedildi. Diş çürüğü, eksik dişler, periodontal kemik kaybı ve erüpsiyon bozuklukları gibi bulgular rastlantısal bulgu olarak kaydedilmedi. Elde edilen veriler tanımlayıcı istatistikler ile analiz edildi. BULGULAR: Çalışma popülasyonunun %94,3’ünde en az bir rastlantısal bulgu tespit edildi. Bulguların en yüksek oranla görüldüğü bölgeler sırasıyla maksiller sinüs bölgesi (%30,72), nazal bölge (%29,64), dental bulgular (19,52), yumuşak doku kalsifikasyonları/ossifikasyonlar (%8,55), temporomandibuler eklem bulguları (%6,87) ve alveoler kemik bulguları (%4,22) olarak belirlendi. En sık görülen rastlantısal bulgular ise mukozal kalınlaşma, konka hipertrofisi, konka bülloza, apikal lezyon, septum deviasyonu ve diğerleri idi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Maksillofasiyal bölgenin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntülerinde rastlantısal bulguların görülme oranı oldukça yüksektir. Bu nedenle hekimlerin yalnızca ilgilenilen bölge alanı değil, olası rastlantısal bulgular açısından bütün görüntü hacminin dikkatle değerlendirilmesi önemlidir. |
6. | Pulpotomi tedavisi uygulanan süt dişlerinin klinik ve radyolojik değerlendirilmesi Clinical and radiographic evaluation of the success of primary teeth treated with pulpotomy Sema Aydınoğlu, Tuğçe Doğan, İpek Arslandoi: 10.5505/yeditepe.2022.26879 Sayfalar 15 - 22 GİRİŞ ve AMAÇ: Süt dişlerinde uygulanan pulpotomi tedavilerinin ve üst restorasyonlarının başarıları ile bu tedavilerin daimi dişlerin gelişim ve sürme sürecine etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Kliniği’ne 01.01.2017 – 31.12.2018 tarihleri arasında başvuran 270 hasta dahil edildi. Restorasyonların başarısı USPHS Kriterlerine göre değerlendirildi. Tedavi uygulanan süt dişinin altındaki daimi diş germi ile kontralateral simetrik daimi dişe bakılarak sürme zamanları karşılaştırıldı. Erüpsiyonunu tamamlayan daimi dişler hipoplazi ve/veya rotasyon varlığı açısından incelendi. İstatistiksel analizlerde Ki-kare ve McNemar testleri kullanıldı. BULGULAR: Pulpotomi uygulanan süt dişlerinden maksiller birinci azıların diğer dişlere kıyasla ağızda bulunma oranlarının anlamlı derecede düşük olduğu gözlendi (p<0,001). Takip süresi uzadıkça (>24 ay) süt dişlerinde görülen kayıp yüzdelerinin arttığı belirlendi (p<0,001). Cam iyonomer uygulanan dişlerin istatistiksel açıdan anlamlı şekilde ağızda olmadığı görüldü (p=0,046). Lisans öğrencilerinin pulpotomi uyguladığı süt dişlerinin ağızda bulunma oranlarının uzmanlık öğrencilerine kıyasla daha düşük olduğu tespit edildi (p=0,004). USPHS kriterlerine göre kenar uyumu açısından diğer materyallere kıyasla kompozitlerin daha iyi olduğu (p=0,039), ancak kompozit restorasyonların mine dokusuna göre daha pürüzlü oldukları belirlendi (p=0,015). Hekim tecrübesi ile retansiyon, anatomik form ve yüzey pürüzlülük değerleri açısından anlamlı ilişki tespit edildi (p=0,012; p=0,034; p=0,001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Üst restorasyonda kullanılan materyalin çeşidi ile tedaviyi uygulan hekimin klinik tecrübe ve becerisi pulpotomi uygulamalarında başarıyı etkileyen önemli faktörlerdendir. |
7. | Sürekli dişlerin kök kanal anatomi ve morfolojilerinin KIBT görüntülerinde retrospektif olarak incelenmesi Retrospective investigation of root canal anatomy and morphology of permanent teeth on CBCT images İrem Eren, Bade Sonatdoi: 10.5505/yeditepe.2022.43043 Sayfalar 23 - 30 GİRİŞ ve AMAÇ: Başarılı bir kanal tedavisi için öncelikle yeterli kök kanal morfolojisi bilgisine sahip olmak gerekmektedir. Kök kanal morfolojisi tespiti için pek çok yöntem kullanılabilmektedir. Günümüzde Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT), kök kanal anatomi ve morfolojisinin incelenmesinde iyi bir seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı; üst ve alt çene sürekli dişlerde kök sayısı, her dişte bulunan kanal sayısı, kanal konfigürasyonu, kanal anatomilerinin sağ ve sol çenelerdeki korelasyonu ve kanal varyasyonlarının cinsiyet ile olan ilişkisinin incelenmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif olarak 18 yaş üstü 100 kadın 100 erkek hastadan daha önceden çeşitli nedenlerle (gömülü 20 yaş dişi, implant planlaması v.b.) alınmış olan KIBT kesit görüntüleri kullanılarak santral, lateral, kanin, premolar ve molar diş grupları incelenmiştir. BULGULAR: Üst çene dişlerde genel olarak en sık Tip 1 ve Tip 4 kanal konfigürasyonuna rastlanırken, alt çenede ise Tip 1, Tip 2 ve Tip 4 kanal konfigürasyonu tespit edilmiştir. Sağ ve sol çeneler kök sayısı, kanal sayısı ve kanal konfigürasyonu açısından karşılaştırıldığında anlamlı fark bulunamamıştır. Aynı şekilde kadın ve erkek cinsiyetleri kök sayısı, kanal sayısı ve kanal konfigürasyonu açısından karşılaştırıldığında anlamlı fark bulunamamıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda elde edilen sonuçlar farklı toplumlar üzerinde ve farklı yöntemler kullanılarak yapılan çalışmalarla benzerlik göstermektedir. Tüm bu sonuçlar değerlendirildiğinde KIBT’ın kök kanal anatomi ve morfolojisini incelemede karşımıza iyi bir seçenek olarak çıktığı söylenebilir. |
8. | Dijital diş hekimliğinde sanal gerçeklik: Anket çalışması Virtual reality in digital dentistry: A survey study Ezgi Gürbüz, Ezgi Ceylandoi: 10.5505/yeditepe.2022.31032 Sayfalar 31 - 36 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu anket çalışması ile ülkemizdeki diş hekimlerinin sanal gerçeklik teknolojisinin diş hekimliğindeki uygulama alanları ile ilgili bilgi düzeylerinin ve bu teknolojiye karşı yaklaşımlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çevrimiçi anket linki, Türkiye’nin farklı şehirlerinde çeşitli kamu kurumlarında ve özel sektörde çalışan diş hekimlerine e-posta yoluyla ulaştırıldı. Anket kapsamındaki 26 soru ile katılımcıların sosyodemografik verileri ve sanal gerçeklik teknolojisinin diş hekimliğinde kullanımıyla ilgili bilgi düzeyleri ve yaklaşımları değerlendirildi. Çevrimiçi anketlerden elde edilen verilerle tanımlayıcı istatistikler yapıldı. BULGULAR: Anket; Kütahya, Eskişehir, İstanbul, Ankara, İzmir, Isparta ve Uşak olmak üzere 7 farklı şehirde görev yapmakta olan 131 (53 erkek [%40.5] ve 78 kadın [%59.5]) diş hekimi tarafından tamamlandı. Bilgi düzeyinin değerlendirildiği sorulara doğru cevap veren katılımcıların oranı %44.3 ve %74.8 arasında değişkenlik gösterdi. Katılımcıların %38.2’si (n=50) CAD/CAM, dijital ölçü tarayıcı ve 3D gözlükler gibi sanal gerçeklik teknolojisi araçlarından birini kullandığı şeklinde cevap verdi. Araştırmamızda katılımcıların çoğunluğu tarafından gelecekte sanal gerçeklik tabanlı teknolojileri kullanma (%86.2) konusunda ve bu teknolojinin geleneksel tekniklere kıyasla daha fazla avantaj sunduğu, uzun vadede daha uygun maliyetli olacağı yönünde pozitif yaklaşım sergilendi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Dijital protetik ölçü, sanal artikülatör ve CAD/CAM gibi uygulamaların geleneksel prosedürlere olan üstünlükleri kabul edilmiş olsa da sanal gerçeklik teknolojisinin diş hekimliği alanında kullanımı küresel olarak gelişme aşamasındadır ve bazı uygulamalara ait teknik açıdan eksiklikler vardır. Bu eksiklikleri göz önünde bulundurduğumuzda dijital yaşam modelinin benimsenmeye başladığı ve pandemi gibi öngörülemez sıkıntılara maruz kaldığımız bugünler bu teknolojinin etkinliğinin değerlendirilmesi için uygun bir dönem olabilir ve bu doğrultuda longitudinal, randomize çalışmalar yapılabilir. |
9. | Üniversal adezivlerin dentine mikro-gerilim bağlanma dayanımlarının değerlendirilmesi Microtensile bond strength evaluation of universal adhesives to dentine Nazlı Şirinsükan, Zeynep Batu, Esra Candoi: 10.5505/yeditepe.2022.05025 Sayfalar 37 - 43 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı beş farklı üniversal adezivin iki farklı uygulama modunda (etch&rinse ve self-etch) dentine mikro-gerilim bağlanma dayanımlarını μTBS altın standart olarak kabul edilen üç basamaklı bir etch&rinse adeziv ve iki basamaklı bir self-etch adeziv ile karşılaştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Otuz altı adet çürüksüz insan üçü ncü molar dişi rastgele olarak 12 gruba ayrıldı (n=3). Her gruptaki dişlerin oklüzal minesi su soğutması altında aşındırıldı ve dentin yüzeyindeki smear tabakası su soğutması altında 600 grit SiC zımpara ile standardize edildi. Üniversal adezivler üretici firmaların talimatları doğrultusunda; Clearfil Universal Bond, self-etch [CUSe] ve etch&rinse [CUEr]; Single Bond Universal, self-etch [SUSe], etch&rinse [SUEr]; All-Bond Universal, self-etch [AlSe], etch&rinse [AlEr]; iBond Universal, self-etch [iBSe], etch&rinse [iBEr]; G-Premio Bond Universal, self-etch [GPSe], etch&rinse [GPEr] olarak uygulandı. Etch&rinse için Optibond FL [OFL], self-etch için ise Clearfil SE Bond [CSE] kontrol grubu olarak kullanıldı. Adeziv uygulamasından sonra dişlerin oklüzal yüzeylerinde rezin kompozit (Filtek Z250; A2) ile 5mm kalınlıkta built-up yapıldı, örnekler 24 saat 37 0C’de bekletildi ve 1 mm2 dentin-kompozit çubuklarına ayrılarak (Isomet) universal test cihazında mikro-gerilim testine (MPa; n: 20; 0.5mm/ dk) tabii tutuldu. Veriler two-way ANOVA ve post-hoc Tukey testleri kullanılarak analiz edildi (p<0.05). BULGULAR: Aynı adezivin farklı uygulama modları karşılaştırıldığında, GPEr, iBEr ve AlEr ile elde edilen μTBS değerleri GPSe, iBSe ve AlSe’den istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0,05). CUEr ve CUSe ile SUEr ve SUSe arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Adezivler etch&rinse modunda birbirleriyle karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak en yüksek μTBS değeri kontrol grubu OFL ile elde edildi (p<0,05), GPEr, iBEr ve SUEr arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0,05) ve istatistiksel olarak en düşük değerler AlEr ve CUEr ile saptandı (p<0,05). Adezivler self-etch uygulama modunda karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak en yüksek μTBS CUSe, SUSe ve GPSe ile elde edildi (p<0,05) ve kontrol grubu CSE ile aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Üniversal adezivlerin dentine bağlanma performansları kullanılan materyale ve seçilen uygulama moduna bağlıdır. Altın standart olarak kabul edilen üç basamaklı etch&rinse adeziv sistemi ile en yüksek bağlanma değerleri elde edilmiştir, ancak farklı üniversal adezivlerin her iki uygulama modu da altin standart olarak kabul edilen iki basamaklı self-etch adeziv sistemi ile benzer bağlanma dayanımı göstermiştir. |
10. | Ortognatik cerrahide kullanılan titanyum miniplakların söküm prevelansı: Uzun dönem takipli retrospektif çalışma The prevelance of removal of miniplates used in orthognathic surgery: A retrospective study with long-term follow-up Seçil Çubuk, Burçak Kaya, Burak Bayram, Sina Uckandoi: 10.5505/yeditepe.2022.60352 Sayfalar 44 - 49 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı ortognatik cerrahi uygulanmış hastalarda miniplak ile ilişkili gelişen komplikasyonların uzun dönemli takip sürecince değerlendirilmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmaya 2004-2017 yılları arasında ortognatik cerrahi uygulanmış hastalar dahil edilmiştir. Miniplak söküm nedeni, miniplak sökümü uygulanan bölge, ortognatik cerrahi ile miniplak söküm işlemi arasında geçen süre ve miniplak sökümü sonrasında bulgu ve semptomlarda iyileşme durumu değerlendirilmiştir. BULGULAR: Araştırmaya dahil edilen 70 hastanın 11’inde (%15,7) toplam 19 adet miniplak söküm işlemi uygulanmıştır. Ortalama takip süresi 7,65+2,81 (3,5-15,3 yıl) yıl olup; ortognatik cerrahi ile miniplak çıkartılma işlemleri arasında geçen süre ortalama 1.52 yıldır (4 ay-6 yıl). Miniplak söküm nedenleri enfeksiyon (%45,5), soğuk hassasiyeti (%18,2), miniplağın palpe edilebilir hale gelerek hastada rahatsızlık oluşturması (%9), miniplağın bulunduğu bölgeye başka bir cerrahi uygulama yapılacak olması (%18,2) ve hasta isteği olarak sıralanabilir (%9). Toplam 13 adet (%11,6) miniplak mandibuladan çıkartılmış; 6 adet (%3,06) miniplak ise maksilladan çıkartılmıştır. Çene ucunda miniplak söküm işlemi uygulanmamıştır. Enfeksiyon nedeniyle mandibuladan miniplak sökülme oranının %69, maksilladan miniplak sökülme oranının ise %16,6 olduğu görülmüştür (p<0,05). Miniplak bulunan bölgeye uygulanacak başka bir cerrahi işlem nedeniyle maksilladan toplam 3 adet (%50) miniplak sökülmüş, mandibulada ve çene ucunda ise bu nedenle miniplak söküm işlemi uygulanmamıştır (p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Kliniğimizde 13 yıllık bir süreçte ortognatik cerrahi uygulanmış hastalarda miniplak söküm prevelansının %15,7 olduğu görülmüştür. Miniplak ile ilişkili komplikasyonlar ortognatik cerrahiden ortalama 1,5 yıl sonra gelişmiş, postoperatif 5. yıldan sonra miniplaklar ile ilişkili herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. |
11. | Antrolitin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile retrospektif olarak değerlendirilmesi Retrospective evaluation of antrolith by using cone-beam computed tomography antrolit: Retrospective evaluation Hülya Çakır Karabaş, İlknur Özcan, Sevde Göksel, Sedef Ayşe Taşyapan, Beliz Güraydoi: 10.5505/yeditepe.2022.70883 Sayfalar 50 - 53 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızın amacı, hastalardan dental sebeplerle alınan konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntülerinin değerlendirilerek antrolit varlığının tespit edilmesi, sıklığının ve radyografik özelliklerinin ortaya konulması ve antrolit ile maksiller sinüs patolojileri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Arşivde 2016-2018 yılları arasındaki konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntüleri taranmış, maksiller sinüsün görüntüleme bölgesine girdiği görüntüler çalışmaya dahil edilmiştir. Yaş aralığı 18-87 olan 343 kadın, 278 erkek olmak üzere toplam 621 hastanın (1242 maksiller sinüs) görüntüleri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Görüntülerde antrolit varlığı araştırılmış, tespit edilen olgular cinsiyet, sağda ve/veya solda görülmesi, antrolite eşlik eden maksiller sinüste patoloji varlığı, maksiller sinüs ostiumunun açıklığı yönlerinden değerlendirilmiştir. BULGULAR: 31 hastada (%4,99) antrolit tespit edilmiş olup 1242 maksiller sinüste toplam 34 adet antrolit bulunmuştur. Sağ maksiller sinüste 18, sol maksiller sinüste 16 adet antrolit görülmüş olup 28 hastada unilateral, 3 hastada bilateral olarak tespit edilmiştir. Maksiller sinüste tespit edilen antrolitler sayıya bakılmaksızın bir maksiller sinüste bir antrolit olarak değerlendirilmiştir. Antrolit tespit edilen hastaların %94,11’inde maksiller sinüste patoloji izlenmiştir. Mukozal kalınlaşma ile antrolit arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Antrolit görülen vakaların %17,64’ünde maksiller sinüs ostiumu kapalı izlenmiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Antrolitin maksiller sinüs içerisinde gözlenen radyoopak patolojilerden ayırt edilmesi tedavi prosedürü açısından önemlidir. Bu açıdan, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi hem lokalizasyon hem de eşlik eden patolojilerin karakteristiğini ortaya koymada önemli bir görüntüleme aracıdır. |
12. | Ortodonti ile ilgili YouTubeTM video platformunda yer alan Türkçe dilindeki videoların bilgi sağlama kalitesinin değerlendirilmesi Evaluation of information providing quality of Turkish-language videos on YouTubeTM video platform related to orthodontics Gökhan Türker, Taner Öztürkdoi: 10.5505/yeditepe.2022.20082 Sayfalar 54 - 59 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı ortodonti ile ilgili YouTubeTM video platformunda yer alan Türkçe dilindeki videolarda sunulan bilgilerin güvenilirliğinin ve doğruluğunun değerlendirilmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: YouTubeTM video platformunda yer alan “Ortodonti” terimini içeren videolar aratılmıştır. Video aramasında en çok izlenen Türkçe dilindeki videolar belirlenmiş ve bu videoların bilgi sağlama kalitesi değerlendirilmiştir. Toplamda 60 video izlenmiş ve dahil edilmeme kriterleri göz önünde bulundurularak 36 video çalışmaya dahil edilmiştir. Videolara ait görüntülenme sayıları, süreleri, yüklenme tarihinden geçen zamanları, beğenilme, beğenilmeme ve yorum sayıları belirlenmiştir. İstatistiksel değerlendirmede Shapiro- Wilks normalite, Mann-Whitney U, Kruskall Wallis, Pearson Ki-Kare ve Fisher’s Exact testleri kullanılmıştır. BULGULAR: Videoların bilgi sağlama kalitesi değerlendirilmiş ve 23 videonun yetersiz, 13 videonun orta/iyi kalitede olduğu belirlenmiştir. Yetersiz ve orta/iyi kalitedeki videolar arasında video süresinde, yükleme tarihinden geçen zamanda ve etkileşim indeksinde istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar olduğu görülmüştür (p<0,05). Video yükleme kaynağına göre 11 videonun bireysel, 9 videonun doktor ve 15 videonun ise ticari kaynaklı olduğu belirlenmiş ve görüntülenme, beğenilme ve beğenilmeme sayılarında, izlenme oranlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: YouTubeTM video platformunda bulunan ortodonti ile ilgili Türkçe dilindeki videoların bilgi sağlama kalitesi genel olarak yetersizdir. YouTubeTM gibi internet platformlarında yer alan bilgilerin yetersizliği konusunda hastalar ve sağlık profesyonelleri bilgi sahibi olmalıdır. |
13. | Protez temizleyicilerinin protez astar materyallerinin yüzey özelliklerine etkisi The effect of denture cleaners on the surface properties of denture lining materials Şule Tuğba Denizdoi: 10.5505/yeditepe.2022.90277 Sayfalar 60 - 65 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı, yumuşak ve sert protez astar materyallerinin yüzey pürüzlülüğü ve serbest yüzey enerjisi üzerinde, farklı protez temizleyicilerinin etkisini değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Altı farklı protez astar materyali (akrilik ve silikon yumuşak astarlar ve sert astar materyalleri) seçildi. Disk şeklinde örnekler hazırlandı ve yüzey pürüzlülük değerleri için bir profilometre kullanıldı. Üç referans sıvının temas açıları örnek yüzeylerinde ölçüldü ve yüzey enerji parametreleri asitbaz teorisine göre hesaplandı. Örnekler distile suda ve çeşitli protez temizleyicilerinde (Corega, Fitty Dent, Klorheksidin), bir aylık test süresi boyunca günde 8 saat süreyle bekletildi. Bir aylık depolamadan sonra, yüzey pürüzlülüğü ve yüzey serbest enerjisi için son ölçümler yapıldı. Veriler, Bonferroni düzeltmeli Wilcoxon Signed Rank testleri, Kruskal-Wallis testi ve iki yönlü ANOVA kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi. BULGULAR: Protez temizleyicilerinde bekletmeden önce ve sonra yüzey pürüzlülüğü değerleri arasında anlamlı fark yoktu (p> 0.05). Distile suyun yüzey pürüzlülüğüne etkisi diğer protez temizleyicilerine göre anlamlı olarak daha düşüktü (p <0.05). Sert astar materyalleri önemli ölçüde farklı yüzey pürüzlülük değerleri gösterdi (p <0.05). Sert astar materyalleri için serbest yüzey enerji değerleri birbirine benzerlik gösterdi bununla birlikte başlangıç değerleri yumuşak astar materyallerinden yüksekti. TARTIŞMA ve SONUÇ: Test edilen protez temizleyicileri, sert protez astar materyallerinin yüzey pürüzlülüğünde önemli değişikliklere neden olmamıştır. Yumuşak astar materyalleri, bakteri yapışmasına yol açabilecek düşük serbest yüzey enerji değerlerine sahip bulunmuştur. Astar materyallerinin serbest yüzey enerjisindeki farklılıklar, mikroorganizmaların protez yüzeylerine tutunmasını etkileyebilir. |
OLGU RAPORU | |
14. | Kök gelişimi tamamlanmamış üst keser dişin biodentine ile apeksifikasyonu: Olgu sunumu Apexification of the upper incisor tooth with incomplete root development using biodentine: A case report Hüseyin Gündüz, Esin Özlekdoi: 10.5505/yeditepe.2022.44365 Sayfalar 66 - 70 Bu olgu sunumunun amacı, açık apeksli üst santral dişe Biodentine ile uygulanan apeksifikasyon tedavisinin sonuçlarını bildirmektir. Üst ön bölgesinde travma hikayesi olan 9 yaşındaki hasta ağrı şikayetiyle başvurmuştur. Radyolojik incelemede sol üst santral dişin kök gelişiminin tamamlanmadığı ve ilgili bölgede radyolüsent alan olduğu tespit edilmiştir. Apikal tıkaç oluşmadığından dolayı Biodentine ile apeksifikasyon tedavisi yapılmasına karar verilmiştir. Kök kanal tedavisine başlanmış ve kök kanallarına kalsiyum hidroksit yerleştirilmiştir. 14 gün sonra, üretici firma talimatları doğrultusunda Biodentine, kök kanalına yerleştirilmiş ve apikalde 5 mm’lik bir tıkaç oluşturulmuştur. Biodentine sertleştikten sonra, kanalın koronal kısmı devamlı ısı ile vertikal kompaksiyon tekniği doldurulmuştur. Diş A2 kompozitle (Solare X, Tokyo, Japonya) restore edilmiştir. 3, 6 ve 12 aylık takiplerinde klinik semptomların kaybolduğu ve periapikal lezyonda radyografik olarak iyileşme olduğu tespit edilmiştir. Biodentine sahip olduğu üstün fiziksel ve biyolojik özellikler sayesinde kök gelişimi tamamlanmamış dişlerin apeksifikasyonunda başarılı sonuçlar göstermiştir. |
DERLEME | |
15. | Konsantre büyüme faktörünün hücre ve dokular üzerindeki etkileri ve rejeneratif tedavide uygulama alanları Effects of concentrated growth factor on cells and tissues and applications in regenerative therapy Birsen Korkmaz, Bertan Kesimdoi: 10.5505/yeditepe.2022.29981 Sayfalar 71 - 80 Konsantre büyüme faktörü (KBF) karmaşık üç boyutlu fibrin ağ yapısı içerisinde trombositler, lökositler, kök hücreler ve sitokinler içeren otolog bir trombosit konsantresidir. KBF'nin ekstraksiyonu için kullanılan özel santrifüj cihazı, değiştirilmiş hız oranını kullanmaktadır. Üretimleri sırasındaki santrifüj hızlarının farklı olmasının sonucu olarak içeriğindeki fibrin bloklarının daha geniş, daha yoğun ve daha fazla miktarda büyüme faktörü içerdiği bildirilmiştir. Ayrıca KBF’nin yüksek gerilme dayanıklılığı ve viskozitesi, büyüme faktörlerini proteolizisden daha iyi korumakta ve büyüme faktörlerinin salınım süresini uzatmaktadır. Böylece KBF’nin entegre bir büyüme faktörü rezervuarına sahip güçlü bir biyomateryale dönüştüğü ileri sürülmektedir. Tüm bu özellikleriyle KBF’nin rejeneratif potansiyel ve klinik kullanım açısından daha iyi özelliklere sahip olması beklenmektedir. Çoğu çalışmada KBF’nin doğal bir iskelet ve rejeneratif tedavilerde büyüme faktörlerinin rezervuarı olarak faydalı etkiler oluşturabileceği bildirilmiştir. Ayrıca KBF’nin belirli konsantrasyonlar altında doza bağlı şekilde olumlu etkileri gösterilmiş ve KBF’yi diğer trombosit konsantreleri ile karşılaştıran çalışmalarda farklı sonuçlar bildirilmiştir. Bu derlemenin amacı KBF’nin in vitro ve in vivo biyolojik etkileri ile etkinliğine yönelik yapılan çalışmaları özetlemek ve bu çalışmaların sonuçlarını analiz ederek değerlendirmektir. |