ISSN 1307-8593 | E-ISSN 2458-9586
7tepe Klinik Dergisi - Yeditepe J Dent: 13 (1)
Cilt: 13  Sayı: 1 - 2017
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1. 
Farklı enstrümentasyon sistemleri kullanılarak yapılan kök kanal preparasyonu sırasında apikalden taşan debris miktarının değerlendirilmesi
Evaluation of different instrumentation systems for apical extrusion of debris
Recai Zan, Hüseyin Sinan Topçuoğlu, İhsan Hubbezoğlu, Jale Tanalp, Meriç Karapınar Kazandağ
doi: 10.5505/yeditepe.2017.40085  Sayfalar 7 - 12
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Protaper Gold (PTG; Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland), WaveOne Gold (WOG; Dentsply Maillefer), One Shape New Generation (OSNG; MicroMega, Besancon, France), Twisted File Adaptive (TFA; SybronEndo, Orange, CA, USA), and K3XF (SybronEndo) nikel-titanyum enstrümantasyon sistemleri ile preparasyon boyunca apikalden taşan debris miktarını araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Yetmiş beş insan tek köklü mandibular premolar diş rastgele olarak 5 gruba ayrılmıştır (n=15). Kök kanalları PTG, WOG, OSNG, TFA, ve K3XF eğeleri kullanılarak üreticinin talimatlarına göre prepare edilmiştir. Enstrümantasyon boyunca apikalden taşan debris önceden tartılmış ependorf tüplerin içinde toplanmıştır. Ependorf tüpler daha sonra 5 gün boyunca 70°C’de bir inkübatör içerisinde muhafaza edilmiştir. Tüpler yeniden tartıldı ve ilk ve son ağırlıkları arasındaki fark hesaplanmıştır. Veriler istatistiksel olarak tek yönlü ANOVA ve Tukey post-hoc testleri kullanılarak analiz edilmiştir.
Bulgular: TFA grubu diğer tüm gruplar ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde daha fazla debris taşırmıştır (P<0,05). İstatistiksel olarak, K3XF ve OSNG grupları, WOG ve FTG gruplar ile karşılaştırıldığında daha fazla debris taşması ile ilişkili bulunmuştur (P<0,05). K3XF ve OSNG gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (P>0,05). Buna ek olarak, WOG ve FTG grupları arasında apikalden taşan debris miktarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (P>0,05).
Sonuç: Bu çalışmanın koşulları altında, tüm enstrümantasyon sistemleri debrisin apikal ekstrüzyonu ile sonuçlandı. WOG ve PTG enstrümantasyon sistemleri diğer gruplar ile karşılaştırıldığında en az miktarda debris ekstrüzyonuna neden olmuştur. Apikalden taşan debris miktarı, kullanılan enstrümanın metalürjisine, kinematiğine ve tasarımına göre değişebilir.

2. 
Yeni bir ortodontik yüz maskesi geliştirilmesi üzerine metodolojik bir çalışma
A methodological study on improving a new orthodontic face mask
Nurhat Özkalaycı, Mehmet Yetmez
doi: 10.5505/yeditepe.2017.53825  Sayfalar 13 - 16
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı ortodontik yüz maskesi kullanım süresi ve düzenini takip etmek amacıyla yüz maskesinin alın kısmına takılan yeni bir izleme sisteminin sunulması ve değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yeni izleme sistemi ana gövde, yuva kapağı ve sensör olmak üzere 3 ana parçadan oluşmaktadır. Ana gövde iki adet yan sabitleyici, bir adet orta sabitleyici, sensör takma yuvası ve sekiz vida deliğinden oluşmaktadır. Ana gövdedeki tüm parçaların yerleştirilmesini takiben sensör programlanmış ve yuvaya yerleştirilmiştir daha sonra kapak sabitlenmiştir. Sistem laboratuvar koşullarında test edilmiştir.
BULGULAR: Çalışma sonunda elde edilen verinin detaylı analizi göstermiştir ki izleme sistemi takma ve sökme süreçlerini doğru bir şekilde takip etmektedir. Yeni tipteki ortodontik yüz maskesi kullanım sürelerini ve düzeninini izleyebilmektedir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yüz maskesi tedavisi sagital yöndeki üst çene yetersizliğinin düzeltilmesinde elzemdir. Toplam kullanım süresi ve düzenli kullanım ortodontik ve ortopedik tedavinin başarısını etkileyen temel faktörlerdir. Objektif ve bilimsel olarak bu sürecin izlenmesi bu meşakkatli, uzun ve pahalı tedavide klinisyenlere büyük katkı sağlayacaktır. Bu çalışmanın sonucu göstermiştir ki yeni izleme sistemi yüz maskesi kullanımı için uygundur.

3. 
Dental implantların protetik restorasyon tipleri
Prosthetic restoration types of dental implants
Zeynep Özkurt Kayahan, Ender Kazazoğlu
doi: 10.5505/yeditepe.2017.27146  Sayfalar 17 - 22
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Türk toplumundaki farklı dental implant üstü protetik restorasyon sıklığı ve tiplerinin incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yeditepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’nda, dijital kayıt sistemi incelenerek retrospektif bir değerlendirme yapıldı. Hastaların yaşı, cinsiyeti, dişsiz ve implant uygulanmış bölgeleri, yerine konan eksik diş sayısı ve restorasyon tipi kaydedildi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizinde tanımlayıcı yöntemler ve Ki-Kare testi kullanıldı. Anlamlılık p< 0,05 düzeyinde değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmaya toplamda 368 hastaya ait ve 116 hastanın (%31,5) üst çenesine, 179 hastanın (%48,6) alt çenesine ve 73 hastanın (%19,8) hem alt hem üst çenesine yerleştirilen toplam 1143 adet implant dahil edilmiştir. İmplantlar 58 hastada anterior bölgeye (%15,8), 245 hastada posterior bölgeye (%66,6) ve 65 hastada hem anterior hem de posterior bölgeye (%17,7) yerleştirilmiştir. 209 hastanın (%56,8) tek üyeli sabit protez (S-FPDs), 83 hastanın (%22,6) çok üyeli sabit protez (M-FPDs), 44 hastanın (%12) hem S-FPDs hem de M-FPDs ile tedavi edildiği gözlenmiştir. 32 hastada (%8,7) overdenture protez varlığı tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Dental implantlarla tedavi edilen hastaların büyük çoğunluğunda protetik restorasyon tipi olarak tek üyeli sabit protez tercih edilmiştir. İmplant kullanılarak en sık tedavi edilen alanlar alt çene ve posterior bölgelerdir.

4. 
Tek kon açılı güta perka kanal dolgu yöntemi ile diğer kanal dolgu yöntemlerinin apikal sızdırmazlıklarının dört farklı kanal patı kullanılarak karşılaştırılması
The comparison of apical microleakage of single-cone tapered gutta-percha canal filling technique with the other gutta-percha canal filling techniques using with four different canal sealers
Dursun Ali Şirin, Yaşar Meriç Tunca
doi: 10.5505/yeditepe.2017.57386  Sayfalar 23 - 30
GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırmamızda, tekkon (ProTaper Gutta-Perka)(PTGP) olarak uygulanan açılı gutta-perka tekniğinin apikal sızdırmazlığının, lateral kondensasyon ve Thermafil teknikleriyle 4 farklı kanal patı kullanılarak boya penetrasyon ve şeffaflaştırma yöntemiyle karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmada çekilmiş 200 adet tek kanallı alt premolar diş kullanıldı. Tüm dişlerin kök kanal preparasyonları ProTaper Ni-Ti enstrümanlarla yapıldı. 20 adet diş negatif ve pozitif kontrol grubu olarak ayrıldı. Geri kalan 180 adet diş 60’ar adetlik 3 ana gruba ve bunlarda kendi aralarında 15’er adetlik 4 alt gruba ayırıldı. Bu 3 ana gruba lateral kondensasyon, Thermafil ve tekkon (PTGP) kanal dolgu teknikleri 4 farklı kök kanal patı (Roekoseal, AH Plus, Diaket ve Ketac-Endo) ile uygulandı. Kanal dolguları tamamlanan bütün gruplara boya sızıntısı ve şeffaflaştırma yöntemi uygulanarak lineer ölçüm metoduyla sızıntı miktarları belirlendi. İstatiksel analizler için ANOVA testi ile birlikte Bonferroni ve Tukey ileri düzey testleri kullanıldı (p ≤ 0.05).
BULGULAR: En fazla boya sızıntı değerini 2.902 ± 2.041 mm ile tekkon (PTGP) tekniği gösterirken, lateral kondensasyon 2.173 ± 1.447 mm ve en az sızıntıyı 1.832 ± 1.009 mm ile Thermafil tekniği göstermiştir. Lateral kondensasyon ve Thermafil teknikleri arasındaki fark istatiksel olarak anlamlı bulunmazken, tekkon (PTGP) tekniği bu iki tekniğe göre anlamlı derecede farklı bulunmuştur (p>0.05). Kanal dolgu patları içinde ise en az apikal sızıntı değeri Diaket ve Roekoseal kullanılan gruplarda, en fazla sızıntı ise Ketac-Endo kullanılan gruplarda gözlenmiştir. Tekkon (PTGP) kanal dolgu yöntemin sızdırmazlığı, Diaket ve Roekoseal ile kullanıldığı gruplarda diğer kanal dolgu yöntemlerinden farksız iken, AH-Plus ve Ketac-Endo ile kullanıldığında anlamlı olarak daha fazla apikal sızıntı göstermiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Genel anlamda tekkon(PTGP) tekniğinin, lateral kondensasyon ve Thermafil tekniğine oranla sızdırmazlığının yetersiz olduğu fakat birlikte kullanıldığı kanal patlarına göre farklılık göstererek bu iki tekniğe yakın sızdırmazlık sağlayabileceği sonucuna varılmıştır.

5. 
Parsiyel dişsizlik ve tedavi seçenekleri
Partial edentulism and treatment options
Zeynep Özkurt Kayahan, Ceyda Özçakır Tomruk, Ender Kazazoğlu
doi: 10.5505/yeditepe.2017.62207  Sayfalar 31 - 36
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, farklı kısmi dişsizlik tiplerinin belirlenmesi ve bu dişsizliklerin protetik tedavi seçeneklerinin incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yeditepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’nda, dijital kayıt sistemi incelenerek retrospektif bir değerlendirme yapıldı.
Hastalar kayıt sisteminden randomize olarak seçildi ve çalışmaya şu kriterlere göre dahil edildi; en az bir çenesinde kısmi dişsizliğe sahip olmak, panoramik radyografi çektirmiş olmak, protetik tedavisi tamamlanmış ya da tedavi yaptırmadan ayrılmış olmak. Hastaların yaşı, cinsiyeti, kısmi dişsizlik (Kennedy) sınıflaması ve tedavi seçenekleri kaydedildi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizinde tanımlayıcı yöntemler ve Ki-Kare testi kullanıldı. Anlamlılık p< 0,05 düzeyinde değerlendirildi.

BULGULAR: Çalışmaya yaş ortalaması 50,88 ± 14,09 olan 345 hasta (147 erkek, 198 kadın) dahil edildi. Kennedy III dişsizliğin, üst çenede (%71,1) ve alt çenede (%55,9) en sık görülen dişsizlik tipi olduğu belirlendi. Kısmi dişsizliğin üst çenede (%57,9) ve alt çenede (%41,7) sıklıkla sabit protezlerle tedavi edildiği gözlendi. Hastaların yalnızca %13-14'üne implant tedavisi uygulandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Dental implantlar, kısmi dişsizlikte en az tercih edilen tedavi seçeneğiydi. Sabit protezler Kennedy III ve IV için en yaygın tedavi yöntemi iken, hareketli bölümlü protezler Kennedy I ve II için en yaygın tedavi seçeneğiydi.

DERLEME
6. 
Diş renkleşmeleri ve beyazlatma tedavileri
Tooth discolorations and bleaching treatments
Zümrüt Ceren Özduman, Çiğdem Çelik
doi: 10.5505/yeditepe.2017.77486  Sayfalar 37 - 44
Hastaların daha beyaz ve parlak doğal gülüşlere sahip olma isteği kaçınılmaz bir gerçektir. Daha beyaz dişlere sahip olmanın hastalar ve tüketiciler için önemi geçen yıllar içinde beyazlatma ajanları ve prosedürlerinin sayısında muazzam bir artışa neden olmuştur. Bu ajanlar diş macunları, jeller, bantlar gibi ev tipi ürünler olabildiği gibi profesyonel olarak uygulanan yüksek konsantrasyonlu ofis tipi beyazlatma ajanları da olabilir. Beyazlatma tedavisinin seçimi diş renklenmesinin tipine, lokasyonuna ve yoğunluğuna göre değişir. Diş hekimini görevi; beyazlatma tedavisi arayışında olan hastaları bilgilendirmek, oral ve sistemik sağlık sınırları içinde en yüksek beyazlatmayı sağlayabilmektir.
Diş renklenmeleri genel olarak iç kaynaklı ve dış kaynaklı sınıflamasına ayrılabilir. Renklenmenini nedenini bilmek diş hekimini beyazlatma tekniğini planlamasına ve sonuçları tahmin etmesine yardım eder.
Böylece bu derlemenin amacı, tedavi edilebilir diş renklenme nedenlerini değerlendirmek ve güncel tedavi seçenekleri için uygulanan metodların kısa bir tasvirini sağlamaktır. Beyazlatma tedavisinin oral dokulara ve restorasyonlara etkisi ve beyazlatma ajanları ve prosedürlerindeki güncel gelişmeler de ayrıca incelenmiştir.

7. 
Endo-perio lezyonların sınıflaması ve güncel tedavi seçenekleri
Classification and current treatment options of endo-perio lesions
Gizem İnce Kuka, Güher Barut, Hare Gürsoy
doi: 10.5505/yeditepe.2017.92485  Sayfalar 45 - 48
Diş ve çevre dokuları incelendiğinde, kök kanallarının ve periodonsiyumun birbiriyle yakın ilişki içinde olduğu belirlenmiştir. Pulpa dokusu ve periodontal ligament arasında anatomik yapılar ve fizyolojik olmayan yollar aracılığıyla enfeksiyon geçişleri olabilmektedir. Bunun sonucunda oluşan endo-perio lezyonlarının teşhisi ve prognozu klinisyenleri oldukça zorlamaktadır. Bu lezyonların etiyolojisinin anlaşılması, tedavi seçeneklerinin zamanlaması ve sıralaması açısından büyük önem taşımaktadır. Birçok vakada endodontik veya periodontal tedavi tek başına yeterli olurken, ikincil olarak endodontik veya periodontal lezyonlar eklendiğinde veya gerçek kombine lezyonların varlığında daha karmaşık tedavi seçeneklerine ihtiyaç duyulmaktadır. Endo-perio lezyonlarının tedavi protokolleri konusunda literatürde yeterli bilgi bulunmamakla birlikte, bu derlemenin amacı güncel ve ileri tedavi planlamalarına dikkat çekmektir.

OLGU RAPORU
8. 
Travmaya bağlı ciddi kemik kaybı olan genç bir hastanın multidisipliner yaklaşımla tedavisi: Bir olgu sunumu
Multidisciplinary treatment for a young patient with severe bone loss from a trauma: A case report
Berkay Tolga Süer, Cumhur Korkmaz
doi: 10.5505/yeditepe.2017.74755  Sayfalar 49 - 56
Maksillo-fasiyal bölge, trafik kazaları, kişiler arası uygulanan şiddet, spor ve düşmeler neticesinde yaralanmaya karşı en hassas bölgelerden birisidir. İmplant destekli restorasyonların yüksek başarı oranından dolayı klinisyenlerin birçoğu kayıp dişlerin yerine dental implantları tercih etmektedirler. Estetik bölgeye yerleştirilen dental implantların başarısı, sert ve yumuşak dokuların uygun hacimde olmalarına bağlıdır. Alveolar kemik yetersizliklerinde kullanılan otojen kemik greftleri hala altın standart olarak kabul edilmektedir. Uzun yıllardır, hekimler alveolar kemiğin rekonstrüksiyonu ve arttırılması için iliak kemik, tuber, ramus ve simfiz bölgeleri kullanılmaktadır. Graft almak için mandibular ramus bölgesinin kullanılmasının amaçları, minimal mobidite olması, kolay erişilmesi, minimal rezorbsiyonla daha yoğun kalitede bir kemiğin elde edilmesi ve yatarak hasta takibi gerektirmemesidir. 17 yaşında erkek hasta, 2 sene önce futbol maçı sırasında oluşan travmaya bağlı olarak 11 nolu dişin kök hizasında tekrarlayan bir fistül şikâyetiyle müracaat etti. Bu vaka raporunda, üst çene ön bölgede travmaya bağlı gelişen aşırı alveoler kemik kaybı olan hastanın, otojen ramus kemik grefti ve bağ dokusu grefti kullanılarak multidisipliner yaklaşımla estetik tedavisini sunulmaktadır.

9. 
Endodontik-periodontal lezyonlu mandibular moların kombine tedavisi: Bir olgu sunumu
Combined treatment of mandibular molar with endodontic-periodontal lesion: A case report
Fatma Kanmaz, Demet Altunbaş, Turan Emre Kuzu, Recai Zan
doi: 10.5505/yeditepe.2017.30602  Sayfalar 57 - 60
Periodonsiyum ve pulpa apikal foramen, lateral kanallar, aksesuar kanallar ve dentinal tübüller yoluyla etkileşim gösterirler. Kombine endodontik-periodontal lezyonların prognozu özellikle periodontal lezyonlar geniş ataşman kaybıyla birlikte kronik durumdaysa, genellikle zayıftır. Kombine lezyonların başarılı tedavisi ancak endodontik ve periodontal tedavilerin birlikte uygulanması ile mümkündür. Bu olgu sunumu, mesialde kök apeksine kadar uzanan derin periodontal ceple ilişkili şiddetli periodontal yıkımı olan, nekrotik pulpalı sol mandibular ikinci molar dişin teşhis ve tedavisini sunmakta; enfeksiyonun periodontal ve endodontik tedaviyi kapsayan multidisipliner yaklaşımla başarılı bir şekilde iyileşebileceğini göstermektedir.

10. 
Alt ikinci küçük azı dişin endodontik enfeksiyonuna bağlı olarak gelişen mental sinir parestezisinin tedavisi: Bir olgu sunumu
Treatment of mental nerve paraesthesia caused by the endodontic infection of lower second premolar: A case report
Güher Barut, Fatih Cabbar
doi: 10.5505/yeditepe.2017.24008  Sayfalar 61 - 64
Parestezi, sinir dokusunda oluşan yaralanmalar sonucunda oluşmakta ve genellikle yanma, uyuşukluk, kısmi his kaybı gibi belirtiler göstermektedir. Cerrahi ve endodontik tedaviler esnasında özellikle alt çenede diş köklerinin, mental foramen ve inferior alveoler sinir (IAS) ile yakın ilişkisi sebebiyle parestezi görülebilmektedir. Bu olgu sunumunda 38 yaşındaki erkek hasta sol alt çene ve sol alt dudakta orta hatta kadar his kaybı şikayeti ile başvurdu. Muayene sonrasında parestezinin mental sinir ile yakın ilişkide olan alt 2. premolar dişten kaynaklandığı tespit edilerek kök kanal tedavisi yapıldı. Tedavi bitiminden sonra 1. ay ve 6. ay takiplerinde ilgili bölgedeki his kaybının azaldığı saptandı.

LookUs & Online Makale