ISSN 1307-8593 | E-ISSN 2458-9586
7tepe Klinik Dergisi - Yeditepe J Dent: 12 (3)
Cilt: 12  Sayı: 3 - 2016
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Diş hekimliği öğrencileri tarafından alınan dijital periapikal radyografilerin kalite değerlendirmesi
Evaluation of digital periapical radiographs obtained by dental students
Nilüfer Ersan, Zehra Semanur Dölekoğlu, Erdoğan Fişekçioğlu, Dilhan İlgüy
doi: 10.5505/yeditepe.2016.96168  Sayfalar 7 - 10
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, paralel ve açıortay tekniklerini teorik olarak öğrenen ancak pratik eğitimde dental fantom model üzerinde yalnızca paralel tekniği kullanan 3. sınıf diş hekimliği öğrencileri tarafından açıortay tekniği kullanılarak alınan dijital periapikal radyografilerin kalitesinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İlk muayene sırasında 3. sınıf öğrencileri tarafından fosfor plaklar ile açıortay tekniği kullanılarak alınan dijital periapikal radyografilerin kalitesi değerlendirildi. Işın kaynağının açısı, filmin yerleştirilmesi ve ışınlanması ile ilgili radyografi hataları, tekrar gerektiren radyografiler ve radyografisi alınan dişlerin tipi kaydedildi.
BULGULAR: Bu çalışmada 288 dijital periapikal radyografi (53 maksiller anterior, 26 mandibular anterior, 109 maksiller posterior, 100 mandibular posterior) değerlendirilmiştir. Tekrar gerektiren radyografi oranı %13,5 olarak bulunmuştur. İlgili diş kökünün tümüyle görüntülenememesine bağlı hata, radyografilerin %20.1’inde görülmüştür. ‘Cone-cut’ görülme oranı %28.1 iken, açılandırma hatası radyografilerin %36,8’inde gözlemlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada 3. sınıf öğrencilerinin aldığı radyografilerde tekrar oranı yüksek bulunmuştur. Öğrencilerin klinik performanslarının değerlendirilmesi eğitim sürecindeki eksikliklerin belirlenmesi, müfredatın geliştirilmesi ve hasta güvenliğinin sağlanması açısından önemlidir. Müfredat açıortay tekniğinin de pratik eğitime katılmasını içerecek şekilde değiştirilmelidir.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate the quality of digital periapical radiographs obtained using bisecting angle technique by 3rd grade dental students, who were theoretically taught on paralleling and bisecting angle techniques and had the practical experience only for the paralleling technique on dental phantom models.
METHODS: The quality digital periapical radiographs, taken with photostimulable phosphor plates (PSPs) by 3rd year dental students during the initial examination, was evaluated. The type of the teeth, errors on the radiographs related with angulation of the tube head, placement and exposure of the film, and the radiographs, which needed repetition, were recorded.
RESULTS: Overall 288 digital periapical radiographs (53 maxillary anterior, 26 mandibular anterior, 109 maxillary posterior, 100 mandibular posterior) were evaluated. The percentage of radiographs that needed repetition was found as 13.5%. The percentage of positioning errors related to the visibility of the apex was 20,1%. The percentage of the presence of conecut was 28,1%. Overall rate of angulation error was found to be 36,8%.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The need for repetition of periapical radiographs taken by 3rd grade dental students seems to be high. Evaluation of the clinical performance of the dental students is needed to identify the deficiencies in teaching/learning process, and for improvement of the dentomaxillofacial radiology curriculum and provision of patient safety. Dental curriculum should be revised, so that the practical courses including bisecting angle technique as well as paralleling technique was taught both theoretically and practically.

2.
BT-Race ve HyFlex CM Döner Alet Sistemlerinin Dönme Yorgunluğu Dayanımlarının Değerlendirilmesi
Comparison of Cyclic Fatique Resistance of BT-Race and HyFlex CM instruments
Vasfiye Işık, Güher Barut, Handan Ersev
doi: 10.5505/yeditepe.2016.69775  Sayfalar 11 - 14
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, özel ısıl işlemden üretilen HyFlex CM ve elektro-kimyasal yüzey işlemi yapılan BT-Race döner alet sistemlerinin dönme yorgunluğu dayanımlarının karşılaştırılarak değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Toplamda 36 adet döner alet kullanılmıştır. BT-Race ve HyFlex CM döner alet sitemlerinin kullanıldığı 2 deney grubunda da üçgen kesite sahip, ISO 35.04 ve 25 mm uzunluktaki eğeler kullanılmıştır. Dönme yorgunluğu testi, 45o eğim açısı, 5 mm eğim yarıçapı ve 1,5 mm iç çapa sahip paslanmaz çelik yapay bir kanal düzeneğinde yapılmıştır. Eğelerin kırılmasına kadar geçen süre bir kronometre ile saniye cinsinden kaydedilmiş ve elde edilen değere göre kırılma anındaki dönme sayısı hesaplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde bağımsız t testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Hyflex CM grubuna ait kırılma anındaki dönme sayısı (532,36±76,60), BT-Race grubundan (294,72±66,17) istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,0001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Özel bir ısıl işlem uygulanarak üretilen HyFlex CM eğelerin döngüsel yorgunluk dayanımları, EP ile yüzey düzeltme işlemi yapılan BT-Race eğelerden daha yüksektir.
INTRODUCTION: The aim of this study is to compare the cyclic fatique resistance of HyFlex CM and BT-Race.
METHODS: Two types of NiTi instruments with similar size 35,.04 taper and 25 mm length with triangular cross-section were selected: BT-Race and HyFlex CM. Totally thirty-six files were tested in a stainless steel block with a 1.5 mm-wide simulated canal with a curvature of 45o and a radius of 5 mm. The time to fracture was recorded in seconds for each instrument and the number of cycles to failure was calculated. Data were analyzed with t-test and p<0,05 was considered to be statistically significant.
RESULTS: The number of cycles to failure for HyFlex CM (532,36±76,60) was significantly higher than BT-Race (294,72±66,17) (p=0,0001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results showed that the HyFlex CM instrument, which is made of special ‘controlled memory’ alloy, had higher cyclic fatique resistance than electropolished BT-Race instrument.

3.
EndoVac, ultrasonik ve manuel aktivasyon tekniklerinin kök kanallarından kalsiyum hidroksit uzaklaştırılmasındaki etkinliklerinin karşılaştırılması
Comparison of efficacy of EndoVac, ultrasonic and manual agitation techniques on the removal of calcium hydroxide from root canals
Güher Barut, Vasfiye Işık, Faruk Haznedaroğlu, Helin Özkan
doi: 10.5505/yeditepe.2016.39974  Sayfalar 15 - 20
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, EndoVac, pasif ultrasonik ve manuel aktivasyonun kök kanallarından Ca(OH)2’in uzaklaştırılmasındaki etkinliğinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Toplamda elli beş adet çekim sebebi bilinmeyen insan üst molar dişin palatinal kökü kullanılmıştır. Şekillendime apikal çap 0.45 mm olacak şekilde step-back tekniği ile yapılmıştır. Radyoopak Ca(OH)2 patı yerleştirilen örnekler 37oC ve %100 nemli ortamda 1 hafta süreyle saklanmıştır. Örnekler rastlantısal olarak Ca(OH)2’in uzaklaştırılma tekniğine göre üç gruba (n=15) ayrılmıştır. Grup 1’de MAF olarak belirlenen #45 numara K-tipi eğe ile manuel olarak yıkama solüsyonunun aktive edilmiştir. Grup 2’de pasif ultrasonik sistem (EMS, Nyon, Switzerland) ucuna takılan #25 spreader yardımıyla aktive edilmiştir. Grup 3’te EndoVac ile yıkama yapılmıştır. Negatif kontrol grubundaki (n=5) örneklere Ca(OH)2 yerleştirilmemiş olup, pozitif kontrol grubunda (n=5) kanal içi medikament uygulanmış ancak herhangi bir uzaklaştırma işlemi yapılmamıştır. Örneklerden deneyler öncesi ve sonrasında alınan radyografilerin dijital görüntüleri ImageJ Software programı kullanılarak kuronal, orta ve apikal bölgelere ayrılmıştır. Kalan Ca(OH)2 miktarı yüzde cinsinden değerlendirilmiştir. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde Kruskal Wallis ve Dunn’s çoklu karşılaştırma testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Deney gruplarından bağımsız olarak, kalan Ca(OH)2 miktarı yüzdesi apikalde, kuronal ve orta bölgeye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur (p=0,0001). Apikalde kalan Ca(OH)2 miktarı yüzdesi açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmiştir (p=0,045). Apikalde manuel grupta kalan Ca(OH)2 miktarı yüzdesi PUI kullanılan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek bulunmuştur (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yıkama ve aktivasyon tekniklerinin hiçbiri Ca(OH)2’i tamamen uzaklaştıramamıştır. Apikal bölgede, EndoVac ve pasif ultrasonik yıkama etkili şekilde Ca(OH)2 uzaklaştırılmasını sağlamıştır.
INTRODUCTION: The aim of this study is to compare the efficacy of EndoVac, ultrasonic and manual agitation techniques on the removal of calcium hydroxide from root canals.
METHODS: Fifty five palatal roots of maxillary molars were used. The roots were prepared to size #45 with step-back technique. Then, root canals were filled with a radiopaque Ca(OH)2 paste by using lentulo spiral. The samples were stored 100% humidity and at 37oC for 1 week. For the removing of calcium hydroxide from root canals 3 different irrigation techniques were used. In group 1 (n=15) K-files with the same size of master apical file (MAF) was used with 5.25% NaOCl by syringe injection. Group 2 (n=15) was irrigated with passive ultrasonic irrigation (PUI) and group 3 (n=15) was irrigated with EndoVac system. In negative control group (n=5) samples were without Ca(OH)2 placement and in positive control group (n=5) Ca(OH)2 was not removed. Radiographies were taken before and after the application of three techniques. The percentage of remaining Ca(OH)2 was evaluated with ImageJ Software. Data were statistically evaluated using Kruskal Wallis test and Dunn’s multiple comparison tests. Significance level was set at p<0.05.
RESULTS: In all groups, the amount of remaining Ca(OH)2 in the apical part of the samples was statistically more than coronal and middle parts (p=0,0001). At the apical part, there was a significant difference between the groups in the percentage of remaining Ca(OH)2 (p=0,045). PUI was found statistically more efficient in removing Ca(OH)2 than manuel agitation (p<0,05). There was no significant difference between PUI and EndoVac system.
DISCUSSION AND CONCLUSION: None of the techniques removed the Ca(OH)2 dressing completely. PUI and EndoVac system was effective in removing Ca(OH)2 from the apical part of the root canals.

4.
Nanofil Rezin Kompozitlerle Restore Edilmiş 107 Anterior Dişin Klinik Olarak Değerlendirilmesi: 32 Aylık Takip
Clinical Evaluation of 107 Anterior Teeth Restored with Direct Nanofilled Resin Composite: up to 32 Months
Tuğba Toz Akalın, Mahmut Kuşdemir, Harika Gözükara Bağ, Mutlu Özcan
doi: 10.5505/yeditepe.2016.87587  Sayfalar 21 - 28
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, nanofil bir rezin kompozitin klinik performansının sınıf 3 ve sınıf 4 kavitelere yapılan restorasyonlar ile değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 107 adet sınıf 3 ve sınıf 4 restorasyon nanofil rezin kompozit ile restore edildi ve daha sonra modifiye USPHS/FDI kriterleri ile değerlendirildi. sonuçlar McNemar ve Marjinal Homojenite ve Kaplan-Meier testleri ile analiz edildi.
BULGULAR: 14 adet restorasyonda başarısızlık tespitiyle birlikte %86.8 lik bir restorasyon başarı oranı yakalandı. Nanofil rezin kompozitin 32 aylık periyotta kabul edilebilir bir klinik başarı gösterdiği tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: 2 yıllık takip sonunda renk stabilitesi ve retansiyonun azaldığı belirlendi.
INTRODUCTION: This study evaluated the clinical performance of a nanofill resin composite in Class III and IV cavities
METHODS: One hundred and seven Class III and Class IV restorations were performed with a nanofill resin composite. Restorations were evaluated using the modified USPHS/FDI criteria. The changes were analyzed using McNemar and Marginal Homogeneity and Kaplan-Meier tests.
RESULTS: Fourteen absolute failures were encountered resulting in a survival rate of 86.8% (Kaplan-Meier). Nanofill resin composite showed acceptable clinical performance up to 32 months of service.
DISCUSSION AND CONCLUSION: However color stability and retention decreased at the end of two year follow up instead of fractures.

5.
İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne başvuran hastalarda periodontal hastalık farkındalığı
Awareness of periodontal disease among the patients applied to Istanbul University Faculty of Dentistry
Begüm Yılmaz, Gökçe Aykol Şahin, Ülkü Başer, Funda Yalçın, Utku Onan
doi: 10.5505/yeditepe.2016.20591  Sayfalar 29 - 34
GİRİŞ ve AMAÇ: Periodontal hastalık, tedavi edilmediğinde diş kaybına neden olabilen bir hastalıktır. Bu çalışmanın amacı İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne başvuran hastaların klinik periodontal ölçümleri ve kendi ifadeleri karşılaştırılarak periodontal hastalık farkındalıklarının değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 250 hasta dahil edilmiştir. Hastaların periodontal hastalık endikasyonları, kanama değerleri, dişeti çekilmesi ve mobilite varlığı değerlendirilmiştir. Sondalamada kanama değerleri modifiye dişeti oluğu kanama indeksi kullanılarak elde edilmiş, dişeti kanaması olan bölgelerin ortalaması >%10 ya da daha az olmasına göre ikiye bölünerek değerlendirilmiştir. Periodontal hastalık endikasyonu klinik ataşman kaybına göre belirlenmiştir. Hastalara klinik muayene öncesi anket formuyla, kendilerine ait demografik bilgileri, sistemik anamnez, sigara içme durumları ve periodontal hastalık algıları ile ilgili sorular yöneltilmiştir. Periodontal hastalık farkındalıkları klinik ölçüm değerleri ile kendi ifadeleri karşılaştırılarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Çalışmada periodontal hastalık ile diş mobilitesi arasında istatistiksel anlamlı bir fark gözlenmiştir (p<0.05). Hastaların dişeti kanama yüzdesi ortalama %31.7’dir. Dişeti kanaması ve dişeti çekilmesi farkındalığı anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Çalışmamızda hastaların %78.6’si dişeti kanamasının hastalık olduğunu bilmesine rağmen sadece %54.1’i kendi dişetlerinin kanadığının farkında olduğu tespit edilmiştir. Periodontal hastalık farkındalığı %42.4’dür. Bu farkındalık öğrenim düzeyi ile karşılaştırıldığında istatistik olarak anlamlı değildir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kliniğimize başvuran hastaların eğitim düzeyinden bağımsız olarak periodontal hastalığa ilişkin bilgilerinin zayıf olduğu, dişeti kanaması ile hastalık ilişkisinin bilinmediği ve dişlerde ancak mobilite olduğunda hastalığı fark ettikleri görülmüştür.
INTRODUCTION: Periodontal disease, if untreated, can lead to tooth lost. The aim of this study was to evaluate the periodontal disease awareness and knowledge of patients referred to Istanbul University Faculty of Dentistry, Periodontology Department by comparing their clinical periodontal measurements and self-reports.
METHODS: In total, 250 participants were included in the study. Patients were evaluated in terms of diagnosis of periodontal disease, bleeding scores, gingival recession and tooth mobility. Gingival bleeding was assessed using the Modified gingival sulcus bleeding index. The analysis between self‐reports of gingival bleeding and bleeding on probing (BOP)% was made after dichotomizing as less and >10% bleeding sites. Clinical attachment loss measurements were used for periodontal diagnosis. Demographical data, systemic conditions, smoking habits and self-report of periodontal disease of the participants were determined using a questionnaire. The periodontal disease awareness was evaluated by comparing their clinical periodontal measurements and self-reports.
RESULTS: In our study, the self–reports of tooth mobility exhibited statistically significant correlations with clinical examination (p<0.05). The mean BOP% of the patients were 31.7%. The awareness of gingival bleeding and recession were not found statistically significant (p>0.05). Despite 78.6% of the patients knew that gingival bleeding was a disease, only 54.1 of them was aware of bleeding of their own gingiva. Awareness of periodontal disease was 42.4% in our population. This awareness was not statistically significant when was compared with the educational level.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The patients admitted to our department, regardless of the level of education, were seen that the knowledge about periodontal disease was not adequate, the relationship between periodontal disease and gingival bleeding were not known. Patients were only aware of the disease when they had tooth mobility.

DERLEME
6.
Diş sürmesi
Tooth eruption
Mihriban Gökçek, Ebru Hazar Bodrumlu, Nurhat Özkalaycı
doi: 10.5505/yeditepe.2016.65375  Sayfalar 35 - 44
Diş sürmesi organizmada görülen gelişimsel bir süreçtir. Geçmişten günümüze bu sürecin işleyişi ile ilgili çok sayıda sürme teorileri ileri sürülmesine rağmen, sürmenin altında yatan mekanizmalar hiçbir zaman tam olarak anlaşılamamıştır. Diş sürmesi ile ilgili; dişlerin üç yönde hareket ediyor olması, farklı hızlarda sürmeleri ve fonksiyonel pozisyona ulaşmasının kalıtımın etkisi altında olması gibi temel parametrelerin biliniyor olması, önceden ortaya atılmış olan bazı teorileri elimine etmektedir. Diğer taraftan ise bu parametreler alveol kemiğin yeniden şekillenmesi ya da periodontal ligamentin oluşması gibi bazı teorilerin de desteklenmesine yol açmaktadır. İnsan ve hayvan dokuları üzerinde yapılan çalışmalar diş sürmesinin analiz edilebilmesine olanak tanımıştır, fakat diş sürmesini harekete geçiren ya da sürme sürecini sona erdiren kuvvetin ne olduğu tam anlamıyla çözülebilmiş değildir. Sürmenin etiyolojisinin bilinmesi sürme problemlerinin çözümünde gerekli bir faktördür ve bu nedenle diş sürmesinin altında yatan mekanizmanın tam olarak anlaşılabilmesi için günümüzde çalışmalar devam etmektedir. Bu derlemenin amacı dişlerin sürmesinde etkili olan faktörlerin incelenerek ortaya atılmış olan sürme teorilerine genel bir bakış açısı sağlamaktır.
Dental eruption is a developmental process in the organism. Various theories have been developed to explain the eruption mechanisms from past to present, but the mechanisms behind the eruption hasn’t been completely understood. To being aware of basic parameters about eruption such as teeth move in three dimensional space, eruption occurs in different speed, and teeth arrive their functional position according to hereditary features, eliminates some of the eruption theories which is previously propounded and supports which is in compliance with basic parameters, for example alveolar bone remodeling and periodontal ligament formation. Studies in human and animal tissues allow teeth eruption analyses, but what initiates and ends eruptive forces still isn’t known. Studies still continue to explain the mechanism behind eruption because understanding the mechanism of the eruption process is required for treating eruption disorders. The aim of this review is to examine the factors that affecting tooth eruption and provide an overview of Eruption Theories past to present.

7.
Lingual Ortodontide Mikroimplant Kullanımı
Microimplants in lingual orthodontics
Gülşilay Sayar
doi: 10.5505/yeditepe.2016.07108  Sayfalar 45 - 48
Ortodontik tedavi sırasında ankrajı arttırmak amacı ile geleneksel ağız içi, ağız dışı ankraj mekaniklerinin yanı sıra mikroimplantlar da kullanılmaktadır. Ortodontik tedavi sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli konu ankraj kullanımıdır. Bu sayede mutlak ankrajı sağlamak ve hasta işbirliğini ortadan kaldırmak sözkonusu olmaktadır. Estetik diş hekimliğinin önemli bir parçası olan lingual ortodonti tekniğinde de labial ortodontideki gibi ankraj gereksinimi için mikroimplantlar kullanılmaktadır. Lingual ortodontide aşılması gereken en önemli zorluklardan biri üst ön grup dişlerin ankraj ve tork kontrolüdür. Bu derlemenin amacı lingual ortodontide mikroimplant kullanımını incelemektir. Yapılan literatür taraması sonucu mikroimplantların lingual ortodontik tedavide etkin bir şekilde kullanıldığı tespit edilmiştir.
During orthodontic treatment different traditional biomechanical techniques, such as extraoral or intraoral anchorage mechanics and also microimplants can be used to reinforce the anchorage. The most important issue in orthodontics is anchorage. Absolute anchorage can be achieved and the quality of the treatment result can be independent of the patient’s cooperation by using microimplants. Lingual orthodontics is a main part of esthetic dentistry and microimplants can be used to reinforce the anchorage as done in labial orthodontic therapy. One of the difficulties of lingual orthodontics is the control of anchorage and torque of the anterior teeth. Previous reports suggested that microimplants are effectively used in lingual orthodontics.

OLGU RAPORU
8.
Soket Kalkanı Tekniği ile İmmediat İmplant Uygulaması: Olgu Raporu
Immediat Implantation with Socket Shield Technique: A Case Report
Ömür Dereci, Emre Çimen
doi: 10.5505/yeditepe.2016.18209  Sayfalar 49 - 52
Soket kalkanı tekniği son yıllarda aşırı kron harabiyetine uğramış anterior dişlerin immediyat implantasyonunda kullanılmaya başlanmış henüz uzun dönem çalışması olmayan bir soket koruma tekniğidir. Aşırı harap olmuş dişlerde diş kronunun çok küçük bir parçasının implant yatağı ile temasta bırakılması ile gerçekleştirilmektedir. Mevcut çalışmada soket kalkanı yöntemi ile immediyat olarak yüklenmiş bir adet olgu tüm klinik aşamaları ile beraber sunulmuştur.
Socket Shield technique is a novel socket preservation method which is used in immediate implantation of highly carious anterior teeth and has no long term results. Socket Shield is performed by decreasing the coronal level of highly carious teeth under the gingiva and leaving a small amount of tooth material on the buccal aspect of the implant osteotomy bed. In the present study, a case of 'Socket Shield' technique is presented with step-by-step clinical documentation.

9.
Konjenital Lateral Eksikliğinin Ortodontik Tedavi Sonrası Hemen Yüklenen İmplant İle Tedavisi: Olgu Sunumu
Managing Congenitally Missing Maxillary Lateral Incisor With Immediate Loaded Single-Tooth Implant After Orthodontic Treatment: A Case Report
Mücahide Akoğlan, Mehmet Emre Benlidayı, Ufuk Tatlı
doi: 10.5505/yeditepe.2016.20592  Sayfalar 53 - 56
Bu vaka raporunun amacı, konjenital maksiller lateral eksikliği olan hastanın multidisipliner tedavi yaklaşımı ile tedavisinin sunulmasıdır. Yirmi yaşındaki erkek hastanın ağız içi muayenesinde komşu kanin dişin konjenital maksiller lateral diş eksikliği boşluğuna doğru hareket ettiği belirlendi. Yeterli mesiodistal mesafe ortodontik tedaviyle hazırlandı ve bölgeye bir adet dental implant yerleştirildi. Uygun bir kapanış ilişkisi ve estetik bir görünüme ulaşmak için implant geçici kron ile hemen yüklendi. Üç aylık osseointegrasyon ve yumuşak doku şekillenmesini takiben daimi restorasyon yapılarak hastanın tedavisi tamamlandı.
The aim of this case report is to present the multidisciplinary treatment of a patient with congenitally missing maxiller lateral incisor. In the intraoral examination of a 20 years old male patient, it was determined that neighbor canine was migrated to the place of the congenital missing maxiller lateral incisor. Sufficient mesiodistal space was prepared by orthodontic treatment and a dental implant was placed surgically. To achieve a stable occlusion and aesthetic appearance, the implant was loaded immediately with temporary crown. Final restoration was completed three months after osseointegration and soft tissue regeneration.

10.
Rezorpsiyon Tedavisinde İndirekt Ultrasonik Aktivasyon ile MTA Kullanımı: Üç Olgu Sunumu
Resorption Treatment Using MTA with Indirect Ultrasonic Activation: Three Case reports
Şeyma Şentürk, Fatıma Betül Baştürk, Dilek Türkaydın, Hesna Sazak Öveçoğlu, Mahir Günday
doi: 10.5505/yeditepe.2016.53824  Sayfalar 57 - 61
Rezorpsiyon kemik, dentin ve sementin geri dönüşlü veya geri dönüşsüz kaybına sebep olan bir süreçtir. İnternal ve eksternal rezorpsiyonların tamirinde Mineral Trioksit Agregatı kullanımı yaygınlaşmaktadır. MTA ile kanal dolumu çeşitli yöntemlerle yapılmaktadır. İndirekt ultrasonik aktivasyon, MTA’nın boşluklara daha iyi dolmasını sağlayan bir metottur. Bu vaka raporunun amacı internal ve eksternal rezorpsiyon vakalarının indirekt ultrasonik aktivasyon kullanılarak MTA ile tamirinin incelenmesidir.
Resorption is a process that leads to cement, dentine and bone loss and can be reversible or irreversible. Mineral Trioxide Aggregate has been successfully used as an obturation material in both internal and external resorption cases. There are various placement techniques for MTA. Indirect ultrasonic activation is the method of choice for cases in which fill density is an important factor. The aim of this report is to present internal and external resorption cases which were repaired with MTA using indirect ultrasonic activation.

LookUs & Online Makale