ISSN 1307-8593 | E-ISSN 2458-9586
7tepe Klinik Dergisi - Yeditepe J Dent: 12 (1)
Cilt: 12  Sayı: 1 - 2016
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Diş hekimliği fakültesi ikinci sınıf öğrencilerinin protetik diş tedavisi preklinik dersi ile ilgili algılarının değerlendirilmesi
Evaluation of second year dental students’ perceptions on preclinical prosthodontic program
İdil Dikbaş, Zeynep Özkurt-kayahan, Fatma Ünalan
doi: 10.5505/yeditepe.2016.80299  Sayfalar 5 - 12
Amaç: Bu çalışmanın amacı; Türkiye’de 2 farklı diş hekimliği fakültesindeki ikinci sınıf preklinik öğrencilerinin Protetik Diş Tedavisi dersi ile ilgili algıları, stres düzeyleri ve gelecek klinik çalışmalara hazırlıklı olmaları konusundaki bilgileri elde etmektir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, biri devlet, diğeri vakıf üniversitesi diş hekimliği fakültelerinin ikinci sınıf preklinik öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin Protetik Diş Tedavisi preklinik uygulamaları esnasındaki stres düzeyleri ve kazandıkları bilgilerin yeterliliği konusundaki düşüncelerini almak için bir anket formu uygulanmıştır.
Verilerin istatistiksel olarak değerlendirilmesinde ki-kare testi kullanılmıştır.
Bulgular: Vakıf üniversitesi öğrencileri laboratuvar çalışmaları sırasında eğitmenlerden aldıkları geri bildirimlerin oldukça yeterli olduğunu bildirmişlerdir. Ayrıca, aynı öğrenciler preklinik çalışmaları için verilen teorik bilginin de anlamlı derecede farklılıkla yeterli olduğunu vurgulamışlardır. Genel olarak değerlendirildiğinde, vakıf üniversitesi öğrencilerinin, devlet üniversitesi öğrencilerine oranla klinikte hasta bakımına anlamlı derecede farklılıkla daha hazır olduğu sonucu belirlenmiştir.
Sonuç: Vakıf ve devlet üniversitesi öğrencilerinin protetik diş tedavisi preklinik programı ile ilgili görüşleri farklılıklar göstermektedir. Eğitmenler öğrencilere sağlam temellere
dayalı bir program oluşturmalı ve müfredat düzenli olarak değerlendirilerek yakın gelecekte topluma hizmet edecek olan diş hekimliği öğrencilerinin avantajına uygun şekilde güncellenmelidir.
Aim: The aim of this study was to obtain information among 2 dental schools in Turkey regarding preclinical students’ perception, stress levels and preparedness for their future
clinical studies.
Materials and methods: This study was conducted on the second year students in one foundation and one state dental school in Istanbul. The questionnaire consisted of questions about students’ opinions about their stress levels in preclinical exercises of prosthodontics, as well as adequacy of knowledge they received from their preclinical
training. Data were analyzed using the chi-square test.
Results: The students of the foundation school considered that feedback received from the instructors during laboratory exercises was highly satisfactory with statistically significant differences. In addition they regarded didactic knowledge received for preclinical exercises as highly satisfactory. In general, students of the foundation school felt themselves more prepared for treating patients with statistical significance.
Conclusions: Student’s perceptions on preclinical prosthodontic educational program were different in foundation and state dental school. Dental school instructors must provide a well-established program for the students and educational curriculum must be regularly
evaluated and updated to be beneficial for the dental student who is expected to start serving the public in the near future.

2.
Mezuniyet öncesi öğrencilerin protetik dişhekimliğindeki tecrübe ve özgüvenleri
Undergraduate students’ experience and self-assessed confidence in prosthetic dentistry
Zeynep Özkurt-kayahan, İdil Dikbaş
doi: 10.5505/yeditepe.2016.76486  Sayfalar 15 - 22
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki bir dişhekimliği fakültesinde son sınıf öğrencilerinin protetik diş tedavisindeki tecrübe ve özgüvenlerini değerlendirmektir.
Gereç ve yöntem: Öğrencilerin protetik prosedürlerdeki klinik becerilerini sorgulayan bir anket formu oluşturuldu (n: 44). 20 soru çoktan seçmeli, 1 soru açık uçlu ve 3 soru
Likert tipi (1-5) skala içerecek şekilde toplamda 24 soruluk formlar öğrencilere dağıtıldı. Sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildi.
Bulgular: Öğrencilerin %40’ı protetik diş tedavisinin dişhekimliğinin en zor alanı olduğunu bildirdi. Öğrenciler kendilerini en çok, diş kesimi (2,89), post ölçüsü alma (2,84), tam protezlerde oklüzal dikey boyut belirleme (2,36), parsiyel protezlerde oklüzal dikey boyut belirleme (2,21), tam protezlerde kenar şekillendirme (2,50) ve parsiyel protezlerde kenar şekillendirme (2,32) sırasında güvensiz hissettiklerini bildirdi.
Sonuç: Protetik diş tedavisi ders müfredatında, öğrencilerin kendilerini yetersiz hissettikleri konular daha fazla vurgulanmalıdır.
Aim: The aim of this study was to assess the final year students’ experience and confidence in prosthetic dentistry within a dental school in Turkey.
Materials and Methods: A questionnaire was prepared to assess the students’ experience of clinical skills in prosthetic procedures (n: 44). Twenty questions were multiple-choice;
1 question was open-ended and 3 questions used a Likerttype scale ranging from 1 (very little confident) to 5 (very confident). The data were statistically analyzed.
Results: Forty percent of the students thought that prosthodontics was the most difficult field in dentistry. Students rated themselves as being least confident in tooth preparation (2.89), making impression for post-core (2.84), determination of occlusal vertical dimension for complete (2.36) and removable partial dentures (2.21), followed by
peripheral sealing for complete (2.50) and removable partial dentures (2.32).
Conclusions: There are lots of subjects in which the students reported a lack of confidence that warrants greater emphasis in the undergraduate prosthodontic curriculum.

3.
Mandibular 1. ve 2. büyük azı dişlerinin mezial köklerindeki isthmus tipi ve oranlarının değerlendirilmesi: histolojik yöntem
Evaluation of the incidence and type of isthmus in mesial root canals of mandibular first and second molar teeth: a histological method
Güher Barut, Faruk Haznedaroğlu
doi: 10.5505/yeditepe.2016.32932  Sayfalar 23 - 27
Amaç: Bu çalışmanın amacı, mandibular 1. ve 2. büyük azı dişlerinin mezial köklerindeki isthmus tipi ve oranlarının kuronal, orta ve apikal bölümlerinden alınan histolojik kesitler
üzerinde değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: 100 adet çekilmiş mandibular 1. ve 2. büyük azı dişlerinin mezial kökleri kullanılmıştır. Kök ucu gelişimi tamamlanmış, kırık, çatlak olmayan ve kanal tedavisi girişiminde bulunulmamış dişler çalışmaya dahil edilmiştir. Distal köklerinden ayrılan mezial kökler kullanım zamanına kadar %10’luk formalin içinde bekletilmiştir. Örnekler kuronal, orta ve apikal bölgelere ayrılarak parafin bloklara gömülmüştür. Hematoksilen-eozin ile boyanan toplamda 30 adet kesit görüntüsü ışık mikroskobunda x40 büyütme altında incelenmiştir. İsthmus sınıflaması Hsu & Kim’e göre yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
Bulgular: Mezial köklerde isthmus görülme oranları kuronal bölgede %86, orta bölgede %72 ve apikal bölgede %84’tür. En sık karşılaşılan isthmus tipi ise kuronalde %70, ortada
%56 ve apikalde %62 oranı ile tip V olarak tespit edilmiştir (p<0.05).
Sonuç: Alt molar dişlerin mezial köklerinde gerçekleştirdiğimiz çalışmamızda isthmus görülme sıklığının çok yüksek olduğu saptanmıştır. İsthmus varlığı dikkate alındığında, bu alanlara yönelik etkin yıkama ve şekilllendirme yöntemleri ile kök kanal tedavisi başarısı
arasındaki ilişkinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Aim: The aim of this study is to investigate ex vivo the incidence and type of root canal isthmuses in the coronal, middle and apical part of the mesial root of mandibular first
and second molars by histological sections.
Materials and methods: One hundred extracted mesial roots of human mandibular first and second molars with mature roots were selected. The mesial roots were sectioned from the distal roots and were kept in 10% formalin until use. The roots were demineralized in 10% formic acid for 28 days. The coronal, middle and apical thirds
of the decalcified roots were dissected and embedded in paraffin. A total of thirty semi-serial sections of each root were mounted on glass slabs, stained with hematoxylin
eosin and examined under an optical microscope at x40 magnification. The evaluation of the incidence and types of isthmus was based on the classification by Hsu & Kim. All
data were statistically analyzed by the Kruskal-Wallis test. The statistical significance level was established at 0.05.
Results: The incidence of isthmus in mesial roots were 86% in coronal, 72% in middle and 84% in apical regions (p<0.05). The most prevalent isthmus type in coronal (70%), middle (56%) and apical (62%) parts was type V (p<0.05).
Conclusion: The incidence of root canal isthmus in mesial root of mandibular first and second molars is high. Therefore, cleaning and shaping of these isthmuses are a major challenge during root canal treatment.

4.
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin HIV/AIDS konusundaki farkındalıkları, bilgi düzeyleri ve tutumları
Awareness, knowledge and attitudes of dental students in Yeditepe University Faculty of Dentistry towards individuals with HIV/AIDS
Murat Günbatan, Berk Tolonay, Ceyda Özçakır Tomruk, Gonca Duygu Çapar
doi: 10.5505/yeditepe.2016.54264  Sayfalar 29 - 39
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin, HIV/AIDS açısından risk grubunda olan bireyleri belirlemek, HIV/AIDS’in olası bulaş
yolları, HIV/AIDS’in teşhis ve doğrulanmasında kullanılan testler, HIV’nin bulunabileceği vücut sıvıları, ve AIDS’in ağız içi belirtileri ile ilgili bilgi düzeylerini saptamak, bilgiye
ulaşım yollarını belirlemek, AIDS hastalarına karşı tutum ve görüşlerini, tedavi etmedeki yeterliliklerini ve farkındalıklarını değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde, 250 öğrenciye, HIV/AIDS bilgi düzeyleri, AIDS hastalarına karşı tutum ve görüşleri konusundaki 77 sorudan oluşan anket formları dağıtıldı. Verilerin istatistiksel analizinde Kruskal Wallis test, Mann Whitney U test, Continuity (Yates) Correction, ki kare test ve Fisher Exact ki kare test kullanıldı. Veriler p<0,05 anlamlılık düzeyinde değerlendirildi.
Bulgular: Ankete katılım oranı %90,9 ve katılan öğrencilerin yaş ortalaması 21,66 idi. Öğrencilerin HIV/ AIDS risk grubundaki bireyler (%94) ve bulaş yolları (%85,7) konusunda bilgi düzeyleri oldukça yüksekti. ELISA dışındaki HIV/AIDS tanı ve doğrulama testleri hakkındaki bilgi düzeyleri düşüktü (63,5%). Ankete katılan öğrencilerin
hepsi HIV’in bulunabileceği vücut sıvılarından kanı doğru cevapladı. Ancak, tükürük, anne sütü, serebrospinal sıvı ve ter hakkındaki bilgi düzeyleri düşüktü (%52). 5.sınıf öğrencilerinin HIV/AIDS’in ağız içi belirtileri konusundaki bilgi seviyeleri (%95,3) birinci sınıf öğrencilerinden yüksektir (%15,3). Öğrencilerin büyük çoğunluğu (%90,8) her hastayı potansiyel enfeksiyöz olarak kabul etmekte idi. Öğrencilerin çoğu (%77,8) hastaları tarafından enfekte edilmekten endişelenmekteydi. Öğrencilerin %81,6’sı HIV/AIDS hakkındaki bilgilerini yetersiz görmekte, %87,2’si ise HIV/AIDS hakkında ilave eğitim almak istemektedir.
Sonuç: Diş hekimliği öğrencilerinin HIV/AIDS karşı farkındalıklarını arttırmak için düzenli olarak eğitim verilmeli ve öğrenci derslerinin bilgi düzeyini arttırmada en etkili yöntem olduğu göz önüne alınırsa 1. ve 2. sınıf öğrencilerine daha fazla önem verilmelidir.
Aim: The main objective of this study was to evaluate the dental students’ knowledge and awareness about HIV/AIDS, transmission routes of HIV/AIDS, diagnosing tests,
body fluids contaminated by HIV and oral symptoms of AIDS. A secondary aim was to assess the need for additional education about HIV/AIDS.
Materials and Methods: A questionnaire including 77 questions was used to evaluate the dental students’ knowledge levels, awareness and attitudes towards HIV/AIDS(n: 250). Kruskal Wallis test, Mann Whitney U test, Continuity (Yates) Correction, Chi square test and Fisher Exact Chi square test were used for statistical analysis of data. p< 0.05 was set significant.
Results: Overall, the response rate was 90.9%. The mean age of the students were 21.66 years. Among the respondents the level of knowledge of risk groups (94%)
and transmission routes was high (85.7%). The knowledge level of HIV diagnosing tests except ELISA, were low (63.5%). All of the students answered correctly the blood as a body fluids containing HIV virus. However, their knowledge level about saliva, breast milk, cerebrospinal fluid and feces were low (52.5%). Regarding intraoral manifestations, the fifth grade students had significantly higher knowledge than the first grade students respectively, (95.3% and 15.3%). The majority of the students (90.8%) thought that each patient should be considered potentially infections. Most of the students (77.8%) were concerned about being infected with HIV by their patients. 81.6% of the students thought that their knowledge was not adequate, and 87.2% of the students need further education.
Conclusion: According to these findings, efficacious education programs should be prepared to establish positive attitudes to HIV/AIDS patients, especially for the
preclinical students.

5.
Alt yirmi yaş dişlerinin mandibular kanalla olan ilişkisinin panoramik radyografilerde ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntülerinde incelenmesi
Evaluation of the association between mandibular canal and mandibular third molars on cone beam computerized tomography and panoramic images
Gül Merve Yalçın Ülker, Nilüfer Ersan, Gonca Duygu Çapar, Ceyda Özçakır Tomruk, Dilhan İlgüy, Mehmet Kemal Şençift
doi: 10.5505/yeditepe.2016.29291  Sayfalar 41 - 45
Amaç: Alt yirmi yaş dişlerinin çekimi öncesinde, oluşabilecek inferior alveolar sinir hasarının önlenmesi için radyografik değerlendirme yapılması gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı alt yirmi yaş dişlerinin kökleri ile mandibular kanalın ilişkisini sunan panoramik radyografilerdeki göstergelerin, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KBIT) görüntüleri ile karşılatırılarak, güvenilirliğinin belirlenmesidir.
Gereç ve yöntem: Çalışmada 73 hastanın 105 alt yirmi yaş dişi değerlendirilmiştir. Panoramik radyografilerde mandibular kanal devamlılığının kaybolması ve kök ucunda
radyolusensi olması kriterlerine bakılarak, KBIT görüntüleri ile karşılaştırılmış ve bu üç boyutlu görüntülerde kökler ile inferior alveolar sinirin ilişkisi ve lingual korteksin durumu
değerlendirilmiştir.
Bulgular: Araştırmacılar arası güvenilirliğin sağlanması amacı ile kappa hesaplaması yapılmış ve bu hesaplamanın sonucunda Kappa değeri 0,88 olarak çıkmıştır. Panoramik
radyografide kanal devamlılığının kaybolduğu 39 yirmi yaş dişinde (%81,25), KBIT görüntüleri incelendiğinde kökler ve kanal arasında ilişki görülürken; kök ucunda radyolusensinin görüldüğü 47 yirmi yaş dişi (% 82,46) incelendiğinde kökler ve kanal arasında ilişki görülmüştür. Kök ucunda radyolüsensi gözlenmesi ve kanal devamlılığının
kaybolması durumları istatistiksel olarak anlam teşkil etmektedir. Panoramik radyografide kanal devamlılığının kaybolduğu 11 yirmi yaş dişinin (%19,3), KBIT görüntüleri incelendiğinde kökün veya köklerin lingual korteksi perfore etmiş olduğu gözlenmiştir. Kök ucunda radyolusensinin görüldüğü yirmi yaş dişlerinden sadece 1 tanesinde (%2.08) lingual kortekste perforasyon gözlenmiştir. Kök ucunda radyolusensi gözlenmesi ve kanal devamlılığının kaybolması durumları, lingual korteksin durumu istatistiksel olarak bir anlam teşkil etmemektedir.
Sonuç: Bu çalışmanın sonucuna dayanarak, panoramik radyografilerde bu kriterlere sahip mandibular yirmi yaş dişlerinin cerrahi çekimi öncesinde inferior alveoler sinir
hasarının önlenmesi amacı ile tomografi görüntülerinin değerlendirilmesini öneriyoruz.
Aim: Before the extraction of the mandibular third molars, the radiographic evaluation is mandatory to prevent inferior alveolar nerve injury. The aim of this study was to evaluate
the reliability of panoramic signs of relation between the canal and the roots of the third molars, and to compare the panoramic signs with Cone Beam Computerized Tomography (CBCT) findings.
Materials and methods: One hundred and five mandibular third molars from 73 patients included in the study. Panoramic radiographs were assessed in terms of the interruption of the mandibular canal wall and darkening of the roots. CBCT images were compared with panoramic signs in terms of relationship of the roots and the status of lingual cortex.
Results: Intraobserver agreement were calculated using kappa statistics. The Kappa value was 0,88. In 39 cases (81,25 %) where the mandibular canal was interrupted and
in 47 cases (82,46 %) where there was darkening of the roots; in CBCT images, there was a relationship between mandibular canal and the roots. These both radiologic sign
showed a statistically significance. In 11 cases (19,3 %) where the mandibular canal was interrupted and in 1 case (2,08 %) where there was darkening of the roots; in CBCT
images, there was a perforation on lingual cortex. These both radiologic sign showed no statistically significance.
Conclusion: In this study, we recommend examination for preoperative radiographic evaluation of mandibular third molars that show this panoramic signs in order to prevent
inferior alveolar nerve damage.

6.
Sabit ortodontik tedavinin sıralama ve seviyeleme safhasında kullanılan mini vida desteğinin etkilerinin incelenmesi
Evaluation of effects of mini screw anchorage during leveling and alignment phase of fixed orthodontic treatment
Nurhat Özkalaycı
doi: 10.5505/yeditepe.2016.98608  Sayfalar 47 - 54
Amaç: Çalışmanın amacı sabit ortodontik tedavi sürecinin sıralama ve seviyeleme fazında kullanılan mini vida desteğinin etkilerinin incelenmesidir.
Gereç ve yöntem: Şiddetli dişsel çapraşıklığı olan yirmi hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Tüm hastalar iskeletsel sınıf I ilişkiye ve dişsel sınıf I molar ilişkiye sahiptiler. Hastaların
yarısında ortodontik mini vidalar alt birinci azı diş ile ikinci küçük azı diş arasına çift taraflı olarak yerleştirildiler. Diğer on hastada ise vidalar üst birinci büyük azı diş ile ikinci küçük
azı diş arasına çift taraflı olarak konuldu. Tüm hastalarda vidaların olmadığı çenelerde ihtiyaç duyulan desteğin sağlanması için sınıf II ve Sınıf III lastikler kullanıldı. Tedavinin
başında ve sonunda, ortodontik kayıtlar alındı. Tedavinin ilk üç ayında aylık olarak uygulanan kuvvet miktarı ve diş hareket miktarı ölçüldü ve ayrıntılı incelendi. İşlem öncesi ve sonrası veriler istatistiksel olarak karşılaştırıldı.
Bulgular: İşlem öncesi ve sonrası yapılan sefalometrik ölçümlerin istatistiksel olarak karşılaştırılması anlamlı bir değişiklik göstermedi. Hem kapalı yayların hem de lastiklerin
oluşturdukları kuvvetler seviyeleme ve sıralama fazı süresince azaldı. Kapalı yaylar elastiklere nazaran daha fazla kuvvet üretiyorlardı. Sağ ve sol tarafta meydana gelen diş
hareket miktarları birbirinden istatistiksel olarak farklı değildi. Alt ve üst çene arasında diş hareket miktarı bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar tespit edilmez iken
kuvvet miktarı iki çene arasında karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar görüldü.
Sonuç: Destek amacıyla mini vida kullanımı başarılı bir süreç sağlamaktadır. Sınıf II ve Sınıf III çeneler arası lastikler seviyeleme ve sıralama safhasında yeterli kuvveti oluşturmada başarılılar. Kapalı yaylar ile lastiklerin oluşturdukları kuvvet miktarları arasında farklılıklar olmakla birlikte oluşturdukları diş hareket miktarları arasında anlamlı
farklılıklar mevcut değildir.
Aim: The aim of this study is to evaluate the effects of the mini screw anchorage during leveling and alignment phase of the fixed orthodontic treatments.
Materials and methods: Twenty patients with severe dental crowding were included to study. All of the patients have Skeletal Class I relationship and Class I dental molar
relationship. Orthodontic mini screws were inserted between lower first molar and lower second premolar bilaterally at half of patients. The other ten patients have two mini screws between upper first molar and second premolar bilaterally. Class II and Class III inter-maxillary elastics were used to provide adequate anchorage on jaws without mini screws. At the beginning of the treatment and at the end of the treatment, orthodontic records were taken. Amount of applied force and amount of tooth movement
were measured during first four months of treatment and analyzed in detail. Pretreatment and posttreatment records were statistically compared.
Results: Statistical comparison of cephalometric measurements made before and after procedure showed that no statistical differences. Both of forced of closed coils
and elastics were decreased during leveling and alignment phase. Closed coils produced more forces than elastics. There are not any statistically significant differences between
amounts of tooth movements on right and left sides. One one hand no significant differences were detected between upper and lower jaw according to tooth movement on the other hand significant differences were seen between force levels of upper and lower jaws.
Conclusions: Usage of orthodontic mini screw for anchorage is a succesful process. Class II and Class III intermaxillary elastics can provide adequate orthodontic force during leveling and alignment phase. There are differences between force levels of closed coils and elastics. However, there are no significant effect of this difference on amount of tooth movement.

DERLEME
7.
Oral bifosfonat kullanımına bağlı çene kemiği osteonekrozu olgusunda patolojik mandibular kırık: derleme ve olgu sunumu
Oral bisphosphonate induced osteonecrosis of the jaw causing pathological mandibular fracture: literature review and a case report
Gonca Duygu Çapar, Gül Merve Yalçın Ülker, Fatih Cabbar, Ceyda Özçakır Tomruk
doi: 10.5505/yeditepe.2016.47955  Sayfalar 57 - 63
Bifosfonatlar (BP) osteoporoz, metastatik kemik tümörleri ve multiple myeloma gibi hastalıklarda iskeletsel komplikasyonların engellenmesi amacı ile kullanılan ilaçlardır. Bu durumlarda kullanıldıklarında her ne kadar hastaların yaşam kalitelerini arttırsalar da; sebep oldukları bazı yan etkiler bulunmaktadır. İlaca bağlı çene kemiği osteonekrozu da (İÇKON) diş hekimliğini yakından ilgilendiren yan etkilerinden biridir. İÇKON’un oluşumundaki risk faktörlerinin en önemlilerinden biri de BP’nin tipi ve verilen total dozudur. Özellikle intravenöz BP ile tedavi edilen hastalarda osteonekroz oluşma riski, oral BP kullanımına oranla çok daha yüksektir. Oral yolla BP kullanımında komplikasyon görülme sıklığı az olmasına rağmen; nadir de olsa İÇKON lezyonları görülebilmektedir.
İÇKON’da, lezyonlar genellikle sarımsı beyaz renkli kemik alanları şeklindedir. Lezyon etrafında ülserasyonlar ve ekstraoral veya intraoral fistüller görülebilmektedir. Tedavi
seçenekleri hastalığın evresine göre değişmektedir. İÇKON’un başlangıç evrelerinde semptomatik lokal ve/ veya sistemik antimikrobiyal ve analjezik tedavi tercih
edilirken ilerleyen evrelerde lezyonun cerrahi olarak debrimanı veya rezeksiyonu tercih edilmektedir. İÇKON’un son evresinde mandibulada patolojik kırıklar oluşabilmesi
ve bölgede azalan yara iyileşmesi potansiyeli bu durumu karmaşıklaştırmaktadır. Bu olgu raporunda, oral ibandronat kullanan 82 yaşındaki kadın hastada sol retromolar bölgede
oluşan osteonekrotik alanın debrimanını takiben iyileşme sağlandıktan bir yıl sonra oluşan patolojik angulus kırığı sunulmaktadır.
Bisphosphonates (BP) are drugs used to prevent skeletal complications of diseases like metastatic bone malignancies, multiple myeloma and osteoporosis. Although this group
of drugs is improving patients’ quality of life, they cause some adverse effects. One of these adverse effects is medication-related osteonecrosis of the jaw (MRONJ) and
it is closely related to dental practice. The important risk factors causing MRONJ are the type and the total dosage of the drugs. Especially, patients taking intravenous BPs are
more prone to suffering MRONJ lesions than those taking these medications orally. In oral BPs usage, there are few possibility to encounter complications, but MRONJ lesions
could be observed in these patients. MRONJ lesions could be seen as yellowish bone areas sometimes with intra- or extraoral fistulas and surrounded ulcerative areas. Treatment
options vary according to lesions’ stage. In early stages of MRONJ, symptomatic local or/and systemic antimicrobials and analgesics can be administered whereas in advanced
stages, surgical debridement or resection are preferred. In the last stage of MRONJ, pathological mandible fractures could be observed and the decreased healing capacity of
the area makes the situation more complicated. This case report presents an 82-year-old female using oral ibandronate with osteonecrosis in the left retromolar area and pathologic angular fracture of the mandible after one year following debridement of the osteonecrotic area.

8.
Periodontal Hastalıklar ve Hamilelikte Oluşan Olumsuz Sonuçlar
Periodontal Diseases and Adverse Pregnancy Outcomes
Selen Gürsoy Erzincan, Ece Deniz Yarımoğlu, Ogül Leman Tunar, Hare Gürsoy
doi: 10.5505/yeditepe.2016.66376  Sayfalar 65 - 69
Periodontal hastalıklar diş ve destek dokularda meydana gelen lokalize enfeksiyonlar olarak tarif edilse de meydana gelen yıkıcı etkiler yalnızca periodonsiyum ile sınırlı değildir. İltihabi periodontal hastalıklar pek çok sistemik etkiye sahiptir. Son yıllarda yapılan araştırmalar periodontal medicine üzerinde yoğunlaşmış ve pek çok sistemik hastalık ile periodontal hastalıklar arasında ilişkisi gösterilmeye başlanmıştır. Bunlar diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, solunum sistemi hastalıkları, metabolik sendrom, böbrek hastalıkları ve hamilelikte oluşan olumsuz sonuçlar (erken doğum, düşük doğum ağırlıklı bebek ve preeklampsi) olarak sıralanabilir. Bu derlemede, bilimsel veriler ışığında, periodontal hastalıklar ile düşük doğum ağırlıklı bebek, erken doğum ve preeklampsi ilişkisinin detaylı olarak değerlendirilmesi amaçlandı.
Although periodontal diseases are described as localized infections occuring in dental and supporting structures, destructive changes are not only limited to the periodontium. Inflammatory periodontal diseases may have a wide range of systemic effects. In recent years, research in periodontology has focused on periodontal medicine and an association has been described between some systemic diseases and periodontal diseases. These
can be summarized as cardiovascular diseases, diabetes, pulmonary diseases, metabolic syndrome, kidney diseases and adverse outcomes of pregnancy (preterm birth, low
birth weight, pre-eclampsia). The purpose of this review was to evaluate the association between adverse pregnancy outcomes and periodontal disease in the light of scientific findings.

OLGU RAPORU
9.
Çocuk hastada primer hiperparatirodizmin ağız içi belirtisi olarak periferal dev hücreli granülom: Bir olgu sunumu
Peripheral giant cell granuloma as an oral manifestation of primary hyperparathyroidism on a pediatric patient: A case report
Suleyman Emre Meseli, Leyla Kuru
doi: 10.5505/yeditepe.2016.14633  Sayfalar 71 - 74
Periferal dev hücreli granülom (PDHG) çoğunlukla dişetinde kırmızı ya da mavimsi mor renkli nodüler kitleler şeklinde görülür. PDHG histolojik olarak mezenkimal hücrelerden
yoğun bağ dokusu içinde çok çekirdekli dev hücre proliferasyonu ile karakterizedir. Bu histolojik görüntüsü hiperparatiroidizmin karakteristik özelliklerinden olan “kahverengi tümör” ile benzerlik gösterir. Bu olgu raporunda, 43 ve 44 numaralı dişlerin interdental dişetinde lokalize dişeti büyümesi bulunan 11 yaşında kız çocuğunun klinik ve histolojik bulgularıyla periodontal tedavisi sunuldu. Radyografik bulgular normaldi. Hastaya ağız hijyeni eğitimi, diş ve kök yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesi işlemlerini içeren başlangıç periodontal tedavi uygulandı. Boyutları 0,9X0,6X3 cm olan lezyon eksize edilerek çıkarıldı ve takiben damaktan elde edilen serbest dişeti grefti ile yumuşak dokunun rekonstrüksiyonu gerçekleştirildi. Hematoksilen-eozin boyamayla incelenen kesitlerde histolojik olarak PDHG ile uyumlu, çok katlı epitel tabakasının altında çok çekirdekli dev hücreler ve fibroblastlardan zengin bağ dokusu içeren mavimsi mor renkli nodüler proliferasyon izlendi. Bu bulgu hastanın ayırıcı tanısının hiperparatiroidizm açısından yapılması gerektiğini gösterdi. Pediatrik endokrinolog ile konsülte edilen hastaya yapılan biyokimyasal tetkikler sonucunda hiperkalsemi bulundu ve hastaya hiperparatiroidizm tanısı konuldu. Hasta hiperparatirodizim tedavisi için pediatrik endokrinolog tarafından kontrol altına alındı. Dişeti dokusu 6 aylık takip süresi boyunca herhangi bir rekürrans olmaksızın sorunsuz iyileşme gösterdi.
Peripheral giant cell granuloma (PGCG) occurs exclusively on the gingiva, presenting as a red or bluish-purple nodular mass. Histologically, PGCG shows proliferation of multinucleated giant cells within a background of mesenchymal cells similar to brown tumors, a characteristic feature of hyperparathyroidism. In this case report, clinical,
histological findings and periodontal treatment approach were presented of a 11 year-old girl who had localized gingival overgrowth interdentally between the teeth #43 and #44. Radiographic findings were normal. Initial periodontal treatment consisted of oral hygiene instructions, scaling and root planning. Subsequently, the lesion (0,9X0,6X3 cm) was excised and examined histologically. Immediately after excision of the lesion, soft tissue was reconstructed using free gingival graft obtained from palate. Hematoxylin-eosin stained sections revealed bluish-purple colored nodular proliferation that had multinucleated giant cells and fibroblasts under the squamous epithelium, all of which were consistent with PGCG. This finding led to the further evaluation of the patient for hyperparathyroidism, which was diagnosed along with hypercalcemia as a result of biochemical analyses. Treatment was initiated for hyperparathyroidism by the pediatric endocrinologist. Gingival healing was uneventful without any recurrence at 6 months follow-up period.

10.
Sürnümerer bir diş ile görülen füzyon: Bir olgu sunumu
Fusion with a supernumerary tooth: A case report
Günçe Saygı
doi: 10.5505/yeditepe.2016.10820  Sayfalar 75 - 77
Füzyon ve geminasyon klinikte sıklıkla karıştırılan gelişimsel diş anomalileridir. Dişlerin gelişim dönemleri esnasında oluşabilecek bu anomalilerin etyolojisi çevresel faktörlere
ve yerel zararlı etkenlere bağlanmaktadır. Tek veya çift taraflı olarak görülen olgularla, daha çok süt dentisyonunda karşılaşılmaktadır. Füzyon ve geminasyon, dişlerde estetik ve periodontal sorunlara sebep olmakta ve çürüğe yatkınlık oluşturmaktadır. Füzyon, iki diş germinin birleşmesi ile oluştuğu için, genellikle diş dizisinde sayı eksikliğine neden olmaktadır. Bu makalede sürekli dentisyonda ve sürnümerer bir diş ile birlikte ender görülen bir füzyon olgusunun klinik özellikleri literatürlerle birlikte değerlendirilmiştir.
Fusion and gemination are developmental anomalies of teeth which are often clinically mixed. The etiology of these anomalies, that may occur during periods of development of teeth, is dedicated to enviromental factors. Cases may be unilateral or bilateral and can be seen frequently in deciduous dentition. Fusion and gemination cause esthetic disturbance, periodontal problems and predisposition to caries. Fusion usually causes hypodontia in dental arches because it is joining of two buds. The purpose of this article is to evaluate clinical properties of a rare fusion case that is seen with a supernumerary tooth in the permanent
dentition.

11.
Periodontal apsenin kombine periodontal tedavisi: Bir olgu sunumu
Combined periodontal therapy of periodontal abscess: A case report
Hafize Öztürk Özener, H. Selin Yıldırım, Leyla Kuru
doi: 10.5505/yeditepe.2016.08370  Sayfalar 79 - 83
Periodontal apse, periodontal dokuların hızlı yıkımıyla karakterize akut iltihabi bir lezyondur. Bu vaka raporunda alt molar dişte gelişen akut periodontal apsenin kombine
periodontal tedavisinin sunulması amaçlanmıştır. Kliniğimize alt sağ bölgesinde ağrı ve şişlik şikayetiyle başvuran 24 yaşındaki sistemik olarak sağlıklı kadın hastanın klinik
muayenesinde 46 nolu dişin vestibülünde ödemli, kırmızı, düz ve parlak yüzeyli alveol mukozası görüldü. Periodontal sondayla muayenede vestibülde 12 mm sondalama derinliği (SD) tespit edilirken radyolojik olarak periodontal dokuların normal olduğu saptandı. Lezyona akut periodontal apse teşhisi kondu. İlk olarak apse drenajı ve başlangıç periodontal tedavi (BPT) ile birlikte analjezik ve kombine antimikrobiyal tedaviye (amoksisilin + klavulanik asit 1000 mg 2×1, Metronidazol 500 mg 2×1, 1 hafta) başlandı. BPT sonrası keratinize yapışık dişeti elde etmek amacıyla serbest dişeti grefti uygulandı ve 6 hafta sonra 44, 45 ve 46 nolu dişlerin vestibül yüzeylerindeki dişeti çekilmelerinin tedavisi için mine matriks türevleri (EMDOGAİN®) ile birlikte kuronale kaydırılan flep operasyonu yapıldı. 44, 45 ve 46 nolu dişlerin midbukkalinde sırasıyla SD başlangıçta 2 mm, 3 mm, 12 mm ve operasyondan 6 ay sonra 1.5 mm, 1 mm, 1.5 mm, dişeti çekilmesi dikey boyutu başlangıçta 2 mm, 3.5 mm, 3.5 mm iken operasyon sonrası 1 mm, 1 mm, 0.5 mm olarak ölçüldü. Periodontal apselerin kombine periodontal tedavisiyle estetik ve fonksiyonel olarak başarılı sonuçlar elde edilebilmektedir.
Periodontal abscess is an acute inflammatory lesion characterized by rapid destruction of periodontal tissues. This case report is aimed to present the combined periodontal therapy of a periodontal abscess in mandibular molar. Twenty four year-old systemically healthy female patient was attended to our clinic with complaints of pain and swelling at right mandibular region. Edematous, red, smooth and shiny alveolar mucosa was observed.
A probing depth (PD) of 12 mm was measured on the vestibule of tooth #46 with normal radiographical findings; acute periodontal abscess was diagnosed. Firstly abscess drainage and initial periodontal treatment (IPT) were applied with adjunctive antimicrobial therapy. After IPT, in order to obtain keratinized attached gingiva, free gingival graft procedure was performed. Six weeks after the surgery enamel matrix derivatives (EMDOGAIN®) with coronally advanced flap was applied for the treatment of gingival recession on the vestibular surface of the teeth #44, #45 and #46. PD of the teeth #44, #45 and #46 were 2 mm, 3 mm, 12 mm at baseline, respectively, and 1.5 mm, 1 mm, 1.5 mm at 6 months; recession depth of the teeth #44, #45 and #46 were 2 mm, 3.5 mm, 3.5 mm at baseline, and 1 mm, 1 mm, 0.5 mm at 6 months, respectively. Aesthetically and functionally successful results can be obtained with combined approach in the treatment of periodontal
abscess.

LookUs & Online Makale